Nietzsche, cins adamdı; son büyük düşünürdü... Modernliğin temel açmazının nedenlerle sonuçları birbirine karıştırmak, sonuçları neden olarak görme yanlışlığı, yanılsaması üretmek olduğunu söylemişti...
Kürt meselesinde de biz, nedenlerle sonuçları birbirine karıştırdığımız için, bu meselenin nedenlerinin tespitinde ve nasıl çözümlenebileceği konusunda bugüne kadar hiçbir mesafe alamadığımız gibi, meselenin iyice içinden çıkılmaz hâl almasına, hatta tehlikeli boyutlar kazanmasına da engel olamadık...
* * *
En büyük yanılgımız, meselenin nedenlerinin de, çözüm yollarının da siyasette, siyasî yöntemlerde gizli olduğunu zannetmemiz... Bugün bu yanlışı, tartışılmaz bir doğruymuş gibi sürdürdüğümüz için, bu mesele kontrolden çıkacak boyutlar kazanmıştır. Türkiye'de entelijansiya olmadığı için, Kürt meselesinin siyasallaştırılmasının, siyasî yöntemlerle çözümlenmeye kalkışılmasının neden bizi bir yere götürmeyeceğini, aksine tam bir çıkmaz sokağın eşiğine sürükleyeceğini kavrayamıyoruz...
Televizyonlarda gazeteciler, köşeciler ve emekli askerler cirit atmaya devam ettiği, hükümet de bunların sığ, ufuksuz, derinliksiz sözümona "fikir"lerine itibar etmeyi sürdürdüğü sürece, bu meselede hiçbir mesafe katedemeyeceğimizi, bu meselenin kangrene dönüşmesini, tehlikeli boyutlar kazanmasını önleyemeyeceğimizi buradan kalın harflerle, altını çizerek hatırlatma ihtiyacı hissediyorum...
* * *
Gerek askerî açıdan, gerekse siyasî açıdan geliştirilen bütün projelerin bu meselenin nedenlerini de, çözüm yollarını da kavramaktan uzak olduğu "demokratik açılım" gibi pek çok bakımdan sorunlu da olsa yine de iyi niyetli, kapsamlı bir projeden sonra bile terörün hızla tırmanma eğilimi göstermesiyle birlikte apaşikâr bir şekilde ortaya çıkmıştır...
Eğer meseleye, siyasetin terminolojileriyle ve yöntemleriyle yaklaşmayı sürdürürsek, bunun mantîkî sonucu, Türkiye'nin parçalanması ve etnik çatışmaların eşiğine sürüklenmesidir. Türkiye'nin başına gelebilecek en büyük felâket budur...
Oysa siyasetin terminolojisi ve yöntemleri bu meseleyi kavrayabilecek niteliklere ve derinliğe sahip değildir... Çünkü siyaset, güç ve çıkar ilişkilerini eksene alır ve yalnızca sonuçlarla ilgilenir, sonuçları neden olarak görür...
Türkiye'de Kürt meselesinin zuhur etmesinin nedenleri, işsizlik, gelir dağılımı dengesizliği, kültürel hakların yok sayılması olarak görüldü... Oysa bunlar neden değil, sonuçtur... Neyin sonucudur? Elbette ki, bölge halkının İslâmî duyarlıklarını aşındırmanın, sekülerleştirme girişimlerinin sonucudur...
Kültürel haklar verildiği, dil konusundaki saçma sapan engeller bir şekilde ortadan kaldırıldığı halde, PKK terörünün tırmanma eğilimi göstermesi, siyasî, dolayısıyla ekonomik çözüm yollarının yanlış olduğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor...
Bölge halkının İslâmî duyarlıkları aşındırılmak yerine pekiştirilmiş olsaydı, Kürt meselesi etnik bir mesele olarak karşımıza çıkmazdı... Ve Kürt halkını BDP, HADEP, DEHAP gibi laik partiler temsil edemezdi...
Laikçiliğin bu ülkenin bölünmesine neden olan en büyük siyasî proje olduğu bu meseleyle birlikte bir kez daha gün ışığına çıkmıştır... Bütün Kürt partiler laik partilerdir... PKK terör örgütü laik bir örgüttür; Kürt halkını daha da laikleştirmeyi hedeflemektedir... Kürt halkının daha da laikleştirilmesi demek, etnik kimliklerini ve duyarlıklarını İslâmî kimliklerinin ve duyarlıklarının önüne geçirmesi demektir... Bu da Türkiye'nin etnik çatışmanın eşiğine sürüklenmesi anlamına gelir...
İslâmî duyarlıkların başat ortak payda olduğu bir yerde, etnik kimliğin ve duyarlıkların öne çıkarılması imkânsızdır... Bölge halkının, etnik kimliğin öne çıkarılmasına, Türkiye'nin bölünmesine, teröre karşı çıkan tek kesimi, İslâmî duyarlıkları gelişkin kesimdir... Sözgelişi, Diyarbakır'a gidin, söylediğim şeyin ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz...
Özetle, siyasî çözümler ve yöntemler, bölge halkının daha fazla sekülerleştirmekle, dolayısıyla etnik kimliği, duyarlıkları daha fazla pekiştirmekle sonuçlanacak son derece tehlikeli ve geri tepecek girişimlerdir... Bölge halkının etnik kimlik çatışmasının eşiğine sürüklenmesini de, diğer bölgelerde etnik Türk kimliğinin, dolayısıyla etnik husumetlerin, ayırımcılıkların öne çıkarılmasını da önleyecek yegâne yol ve yöntem, bölgenin ve bütün Türkiye'nin hızla İslâmî değerlerini güçlendirmektir...
Ancak bundan sonradır ki, bütün ülke genelinde çıkarı, çatışmayı, etnik ilkellikleri değil, kardeşliği, dayanışmayı, yardımlaşmayı, karşılıklı sevgi, muhabbet ve bütün zorluklara birlikte göğüs germe ilkelerini harekete ve hayata geçirerek Türkiye'de istikrarı, aynı medeniyet fikri ve iddiaları üzerinden aynı hedefe doğru yürüme idealini pratiğe geçirebilmemiz imkân dahiline girebilir...
İslâmîleşme süreçlerinin dışındaki bütün siyasî, ekonomik ve askerî girişimler, yalnızca etnik kimliklerin kışkırtılmasıyla, dolayısıyla etnik çatışmalara müsait zeminlerin oluşturulmasıyla sonuçlanacak, son derece tehlikeli girişimlerdir vesselam...
Yeni Şafak