Akıllı telefon dünyasının yükselen yıldızları bildiğimiz gibi artık Çin pazarından çıkıyor. Çok değil, bundan sadece bir kaç yıl önce Çin menşeli akıllı telefonlar denilince aklımıza sadece Huawei ve ZTE gelirken şimdi karşımızda Xiaomi'den Meizu'ya Oppo'dan Lenovo'ya (Lenovo tabii yıllardır var ama akıllı telefon pazarında yeni) kadar uzanan çok geniş bir yelpaze var. Üstelik bunlar sadece en popülerleri, Coolpad veya TCL gibi pek az bilinen markalardan bahsetmiyoruz bile. Ki bu bahsetmediğimiz firmalar halihazırda Sony ve HTC gibi devlerden daha büyük pazar payına sahip.
Olay sadece ucuz olmaları mı?
Detaylara geçeceğiz ama ilk olarak çok önemli bir yanılgıyı düzeltmekle başlayalım. Çin'in bu yükselişinin sebebi Çin malı(!) diye tabir ettiğimiz ucuz ve ucuzluğu nispetinde kalitesiz modeller üretmesi değil. Evet; piyasada -özellikle de Türkiye'de (ve kısmen eski Demirperde ülkelerinde)- halen bu tür 3-5 ay kullan sonra at çöpe türü tabletler ve akıllı telefonlar mevcut ama bu tür merdiven altı üreticilerin tümünü topladığımızda dahi bir Lenovo yahut Xiaomi edemediğini görüyoruz.
...yoksa kaliteyi ucuza sunmaları mı?
Bingo! Çin'in yükselişinin asıl sebebi bu. Xiaomi, Meizu vb. gibi Çin'in ışıldayana yıldızları artık en az rakipleri kadar kaliteli bileşenlere sahip akıllı telefonlar üretip, bunları rakiplerinden çok daha uygun fiyata satıyorlar. Aslında bunun sebebi de gayet basit, yani altında bir çapanoğlu aramaya gerek yok. Çünkü rakipleri Samsung, Sony veya LG gibi firmalara kıyasla çok daha dar alanda hizmet veriyorlar. Buna mukabil çok daha az eleman çalıştırıyorlar ama çalıştırdıkları elemanların pek çoğu doğrudan geliştiriciler dünyası içerisinden seçilen gizli yetenekler olduğundan, bu bir avuç kişi, rakiplerindeki bir sürü elemandan çok daha fazla iş üretiyor.
Dahası ofisleri rakiplerinin ki kadar şaşaalı değil ve en önemlisi de reklam ve pazarlama faaliyetlerine katlarca daha az para ödüyorlar. İşte tüm bu unsurlar neticesinde de aynı kalitede -hatta çoğu zaman daha kaliteli- ürünü, ana akım rakiplerinden çok daha ucuza mal edebiliyorlar.
Yani zannetmeyin ki kar marjları dar. Bilakis; birim maliyetleri ile değil tüm gider kalemleriyle karşılaştırdığımızda ürün bazında rakiplerinden daha yüksek kar ile satıyorlar.
Peki yapmamız gereken ne?
Gayet açık değil mi?
Artık bizim de mevcut algımızı değiştirmemiz ve bu tür markalara şans vermemiz gerekiyor. Yoksa 1000-1,500 TL'ye sahip olabileceğimiz aynı özelliklere sahip telefonlara 2,500-3,000 TL ödemeyi sürdüreceğiz. Ana akım firmalar ve tabii onların dağıtımcıları doğal olarak mevcut fiyatlandırma stratejilerini sürdürecek hatta doların artışıyla yükselttikleri fiyatlarını doların düşüşüyle aşağı çekmeyip daha da fazla kar elde etmeye çalışacak ve bunda da başarılı(!) olacaklar.
Ama tedarik imkanı kısıtlı?
Evet. Tedarik imkanlarının kısıtlı olduğu doğru. Neticede bu modellerin hiçbirisi Türkiye'ye operatörler üzerinden girmiyor. Keza paralel ithalatta da Lenovo haricinde görece yaygın dağıtılan bir marka yok. Ama bu demek değil ki bulamayız. Gitti Gidiyor olsun, Sahibinden olsun pek çok sitede istediğiniz hemen her ürünü bulmanız mümkün. Hatta daha da ucuza gelmesini isterseniz siz doğrudan yurt dışından sipariş verin. Artık eskisi gibi bir çok prosedürle uğraşmıyoruz neticede. Siparişi veriyoruz ve ayağımıza kadar geliyor. İnternet'te envai çeşit bilgi var yurt dışı alışverişe ilişkin. Üstelik sadece Amazon veya eBay gibi büyük mağazalara yönelik değil, doğrudan Çin'den nasıl alışveriş edebileceğinizi anlatan ayrıntılı rehberler de mevcut. Velhasıl kayıt parası, gümrük vb. gibi tüm gider kalemlerini üst üstü koyduğunuzda dahi kayda değer biçimde daha ucuza geliyorlar.
Son bir sorum var, garanti ne olacak?
Garanti olmayacak. Peki bu çok mu önemli? Belki şaşıracaksınız ama cevabımız hayır. Türkiye'de hakim strateji maalesef hele bir satayım da gerisi mühim değil yöntemi. Üstelik istisnai bir kaç üreticiyi saymazsak -ki bunların hiçbirisi telefon sektöründe değil- neredeyse tüm firmalar için durum böyle.
Bir kere her şeyden önce, garantiye gönderdiğimiz ürün çok büyük ihtimalle kullanıcı hatası çıkıyor. Dahası neyin kullanıcı olup olmadığına yönelik kriterler maalesef yasal mevzuatta muğlak bir çizgide yer aldığından işin içinden çıkmak daha da zor. Düşürme, kırılma, suya girme vb. gibi senaryolardan bahsetmiyoruz bile. Bunların hepsi kafadan kullanıcı hatası sayılıyor çünkü. Peki ne kalıyor geriye? Üreticinin kendi hatasından kaynaklanan sorunlar. Yani donanım hatası, yazılım hatası vs. Böyle durumlarda dahi, çok belirgin olmaması halinde, ilk garantiye gönderdiğimizde bize kuvvetle muhtemel aynı şekilde geri dönüyor. Sonra yine gönderiyoruz muhtemelen yine dönüyor. Gitti mi 2 ayımız! Bu sürede bize -pek azı istisna- muadil ürün de vermiyorlar tabii el mahkum bir telefon almak zorunda kalıyoruz idareten. Tüketici mahkemesine gitsek kazanıyoruz ama hem malum hem üşengeciz hem de genellikle çok uzun sürüyor. Hülasa ülkemizde maalesef ismi var cismi yok bir garanti politikası mevcut.
İşte hal böyleyken garanti olup olmaması da çok bir anlam ifade etmiyor. Onun yerine ürün ilk çıktığında iyi bir internet araştırması yapıp, herhangi bir sorunu olup olmadığını öğrenmek ve eğer asayiş berkemal ise sipariş vermek çok daha mantıklı. En azından garantisinin olmadığını bilip ona göre daha temkinli kullanırsınız.
Velhasıl...
Bizim bu yazıyı kaleme almamızın sebebi size az da olsa bir yol gösterebilmek, fikir verebilmek idi. Umarız başarılı olmuşuzdur. Ola ki siz de arkadaş sohbetlerinizde benzer konular açılırsa onlara söyleyin ki yavaş yavaş da olsa mevcut algı kırılabilsin. Çünkü inanın hiçbir telefon 3,000 TL'yi hak edecek kadar iyi değil.
Üzerine biraz koyup, ikinci el bir araba alırsınız!
yeni şafak