Her iki tarafın rızasına, icab ve kabul esasına dayalı ve nikâh kıyılması suretiyle cin ile insanlar arasında evlilik ceryan etmez. Bu rivayetler, "rızaya ve nikâh akdine" dayanan evlilik olmayıp, tasallut ve tecavüz mahiyetinde bulunmaktadır.
Tecavüzün ve cinsi yakınlığın vaki olduğunun kabulü, aralarındaki evliliğin meşru olduğunu kabule delil olamaz. Sonra bir kadın, fuhuştan peydahladığı veled-i zinayı, "Cinle evliyim de ondan oldu." diye iddia edip suçtan sıyrılmaya kalkışır. İslam hukuku, böyle bir iddiayı makbul tutup sahibini mazur saymamıştır. (Mehmed Emre, Cinlerle İnsanlar Arasında Evlilik)
Toplumda, insanlar arasında tereddüte ve yanılmaya sebep diğer bir hususta cinlerle evliliktir. İtikadî olarak ne Kur'an-ı Kerim'de, ne hadîs-i şeriflerde bize böyle bir evlilik rivayet edilmemektedir.
Bir insanın bir hayvan ile cins ayrılığı olduğu için evlenmesi caiz olmadığı gibi, cinni ile de evlenmesi caiz değildir. (el-Feteva'l-Hadisiyyes. 167; Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar II/111)
Evvelâ, insan, hücrelerin ve moleküllerin yoğunlaşmasından, cin ise, ışın şeklinde bir enerji akımından ibarettir. Farklı âlemlerde, farklı boyutlarda, farklı yaratılışta olan insan ve cin, fizyolojik ve biyolojik mânâda biraraya gelip birleşmeleri, izdivaç etmeleri imkânsızdır. Cin, insanlara ancak his, heves, duygu verebilir, insanın şehevî duygularını tahrik edebilir, insan beynindeki şehvet merkezlerini, manyetik akım ile harekete geçirebilir.
Cinler şuurlu varlıklar olduğu için, onları öpmek de caiz değildir.
İnsanlarla cinler arasında nikâh da olmaz. Çünkü nikâhın gereği; eşlerin birbirine ülfet etmeleridir. Halbuki, insanlarla cinniler arasında ülfet mümkün değildir. Zira yeme ve içmede, mesken ve barınmada yekdiğeriyle hiçbir ortak nokta olmadığından, imtizaç olamaz. Şu hâlde evlilikten beklenen ünsiyet olamadığı cihetle, aralarında nikâhın cereyanında bir fayda yoktur. Binaenaleyh nikâh da yoktur. Çünkü nikâhın cevazı kabul edilse, zinadan hamile olan kadınlar, hamlinin cinnîden olan erkeğinden olduğunu iddia eder, bu sebeple âleme fesat saçılmasına sebeb olur. Bu sebeple bu fesadın giderilmesi için de, nikâh caiz olmamak lâzım gelir. (M. Vehbi, 15, 6176)
Cinlerle insanların evlilikleri konusu, israiliyat ve bâtıl dinlerden, eski inanışlardan, hurafelerden, rivayet edilir. Hikâyeler, nesilden nesile, kulaktan kulağa aktarılırken, olay farklı boyutlarda değişmekte ve hurafe hâline gelmektedir.
Beyin ile alâkalı bir hastalık olan şizofreninin birçok çeşidi vardır.Halüsinasyon olayları şizofrenilerde çok görülür. Halüsinasyon şeklinde beyni hasta olan kişiye görünen cin, pekalâ hastanın kendisiyle evli olduğu kanaatini verebilir. O hastaya açık saçık bir insan suretinde görünüp, onun şehvetini arttırabilir ve ona izdivaç hayali gösterebilir. Aynen rüyalarda olduğu gibi kişi cünûp olabilir, boşalabilir. Cin burada manyetik olarak o kişinin beynini uyarmakta, beynindeki şehvet merkezine akım göndermektedir. Beyni hasta kişi bu hayalî olayı, hakikî zanneder ve her tarafa "ben cinle evliyim" diye ilân yapar. Hayal ile hakikat birbirine karışmış olur.
İnsana musallat olup, böylesine hayaller gösteren cin, kendi âlemindeki çocuklarını o insandan oldu diye telkin ederse, bu kişi de cinlerden çocukları olduğunu savunur. Halbuki maddî âlemde böyle bir şey yoktur, bu sadece bir görüntüden ibarettir. Cinle temas kurduğunu söyleyen kişi, bunun bir görüntü olduğunu idrak edemez. Normal insanların rüyada boşalmaları gibi, kişi burada inzal olur. Böyle bir olayı başkalarına söyledi mi, ya "deli, aklını oynatmış" diye psikiyatri kliniğine gönderilir ya da karşısında bu olayı gerçek zannedenler tarafından inanılır.
Cin, insan gibi akıl ve şuur sahibi bir mahlûktur. Yalnız nasıl olduğunu bilemeyiz, varlığında şüphe yoktur. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm, tevili mümkün olmayan bir ifade ile onların varlığından, küfür ve imanlarından söz ediyor. Bu bir gerçektir, varlıklarını inkâr etmek küfürdür.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet