Yazan: Said Hudabende
Kültür, herhangi bir toplumun nesiller boyunca oluşturduğu, büyük çapta ve umumi manadaki değerler, algılar, zevkler ve renklerdir. Bu kültürler, değişir, gelişir yahut yozlaşır. Bu etkiler özellikle kültürün sonraki jenerasyona aktarılması esnasında gerçekleşir. Birinci kuşak ve ikinci kuşak kültürel anlamda çoğu zaman farklıdır. Bu farklılık gelişim şeklinde de gerçekleşebilir yozlaşma tipinde de.
Gelişim, önceki neslin aktardığı değerlerin tahrif edilmeden yenilenmesi, revize edilmesidir. Oysa yozlaşma, seleflerin kıymetli bulduğu her şeyin haleflerce reddedilmesi yahut bunları hunharca bozup hurdahaş etmesi, üstelik bu kültür yerine bambaşka değerler sisteminin o nesle ikame olmasıdır.
Klasik çağlarda çoğu zaman gelişim vuku buluyordu yani eski değerler, yenileşen şartlarda gelişiyor ve toplumlar her manada (edebi, dini) terakki ediyordu. Oysa globalleşen dünyada artık bunun imkânı kalmamıştır. Zira baskın diğer deyişle kendisini baskın gösterebilen ucube medeniyet, Akif’in deyişiyle ‘tek dişi kalmış canavar’, insanlarda önce isyan tohumlarını ekiyor, nefsini azdırıyor ardından hazlarla azgınlaşan insanlık, hedonist bir tavırla ihtiyata ve itidale sevk eden kültürünü geliştirmeyi reddedip, yine hazcı ve bozucu ucubelere yöneliyor. Bugün Batı medeniyetinin tercih edilmesinin ve calip olmasının tek nedeni işte budur, zihni uyuşturması ve nefsi azgınlaştırıp insanlara sahte cennetler vaat etmesi. Oysa Risale-i Nur’da geçen deyişle ‘Bir üzüm tanesi yedirip on tokat vurduran’ bu sahte medeniyet, her şeyi yıkarken insanı da yıpratıp yıkıyor, fıtratı mahvediyor, bundan kimsenin haberi yok.
Peki, madem kültürün tahrif edilmesi ve baskın kültürün kendisini topluma ikame ettirmesi hakkında konuştuk, bu transferlerin nasıl olduğundan da bahsedelim. Yani zehir sunulan altın tasları konuşalım, medya ve medyatik olan her şey… Yeni nesillere rengârenk kâğıtlara sarılarak sunulan kültür taşımacıları, filmler, videolar ve -en önemli kısmı da aslında bu- çizgi filmler…
Çocuklara Yönelik Kültür Taşıyıcıları
Her insan, İslamiyet’in de vurguladığı gibi aynı temiz ve saf fıtrat üzere doğar. Bir çocuk fıtratına uygun büyürse fıtratındaki hususiyeti tezahür eder, mutedil bir kişiliğe sahip olur. Ancak bunun tam tersi olursa fıtratı bozulur, kişilik ve karakteri de sapıkça oluşup fıtrattan sapar. Fıtratın ve kişiliğin alakalandığı en önemli meselelerden birisi de bilinçaltıdır. Bilinçaltı, pek çok gizeme ev sahipliği yapmakta olup insanın küçüklükten beri yaşadığı, edindiği tecrübeler, burada, bilmeden ve farkına varmadan depolanarak, ileride vereceği kararlarda etkili olmaktadır. Bilinçaltı, en çok rüyalarda ortaya çıkmakta ve kendisini göstermektedir. Utançlar, gizli hatıralar, sırlar ve en önemlisi cinsellik. Burada mühim olan fıtrattan sapmamak, bilinçaltı denen mekânın dengesini fıtrat aleyhine bozmamaktır. Bu da bilinçaltının kendisini, dış etmenlere karşı korumasıyla mümkündür. Bu korunma, yetişkinlerde daha kolay olur zira insan, düşüncesi oturdukça, bilinçaltı, çeşitli savunma mekanizmaları üretir ve farklı bir fikir, kendisine empoze edilmeye çalışıldığında bunu reddeder. Oysa çocukların böyle bir şansı yoktur, zira onların düşünce ve değerler sistemi, cinsi hüviyeti daha oturmamıştır. İşte burada da çocuklara yönelik kültür taşıyıcıları devreye girer, yani çizgi filmler…
Batı medeniyeti, her ne kadar çürük temelli olsa da kendisini dayatmasını iyi bilmekte çürük temellere muhteşem gökdelenler inşa etmektedir. Peki, çizgi filmlerdeki caziplik nerededir, işte burası en önemli yer, görsellik ve hayal gücünün sınırsızlığını açığa çıkaran yan… Yabancı çizgi filmler (yahut animasyonlar) çoğu zaman hayal gücünün sınırını zorlar ve bunu, müthiş bir görsellikle sunar. Çocuğun da istediği budur, hayal gücü ve görsellik. Bu sebeple yabancı çizgi filmler insanı cezp eder, oysa yerli yapımlar bu özelliği haiz değildir. Öncellikle görsellik yoktur ve ağır bir havası vardır. Bunun yanında çocuğun hayal dünyasına hitap etmez. Yani uçan kaçan insanlar, konuşan hayvanlar yoktur, olsa bile bunlar görsellikle sunulmaz. Kısacası bir çizgi filmin saçma olması, çocuğun onu izlemesi için en önemli etkendir, zira çocuğun hayal dünyası da -yetişkinlere göre- saçma ve engindir.
Peki, Batı medeniyeti, bu çizgi filmleri babasının hayrına mı yapar, hayır, asla, çizgi filmlerinde, her zaman bilinçaltına yönelik mesajlar vardır. Bunların hepsinin illa ki subliminal olması gerekmez. Çoğu zaman gözünüzün içine sokarlar, siz reddedersiniz, oysa çocuk reddedemez. Bu mesajlar, yalan söylemek, aile yapısında pragmatistlik ve menfaatlerle yaşamak, ana babaya saygısızlık şeklinde olabilir.
Örneğin bir çizgi filmde bilim düşkünü ablalar, kardeşlerini çeşitli vaatlerle deneylerinde kullanmakta, kardeşleri de bunu yine çeşitli çıkarlar doğrultusunda kabul etmektedir. Kardeşlerinin başı belaya girdiğindeyse kızlar, onu sırf daha sonra deneylerinde kullanabilmek adına yani yine menfaatleri uyuştuğu için kurtarırlar. Burada açıkça aile yapısı ve uhuvvet tehdit edilmektedir. Üstelik bu sadece küçük bir örnektir, başka kısımlarda anne baba bir para kaynağı olarak görülmekte, saygı ve ahlak kuralları hiçe sayılmaktadır. Son olarak da, anne işte çalışmakta, baba ise ev erkeği olarak temizlik ve yemek yapmaktadır. Tüm bunlar çocuğun dünyasında yıkımlara yol açabilecek niteliktedir, zira hiçbirisi bizim kültürümüzle taalluk etmez.
Tüm bunlar yıkıcı etkileri haizdir fakat bir diğeri vardır ki bu, hepsinden daha da beterdir, cinsel kimliği bozabilecek mesajlar…
Çizgi Filmlerde Cinsel Dengeyi Bozabilecek Mesajlar
Her insan belli bir cinsiyetle doğar, bu, Allah’ın yaratışından itibaren fıtri olarak onun genetiklerinde vardır ve bu genetiklerle alakalı olarak da hormonlar, bireyi ait olduğu cinsiyete sokar. Oysa bazen bu denge dış etkilerle bozulabilir, yani insan ya hormonal bozukluklarla ya da psikolojik amillerle kendisini karşı cinsten hissedebilir. Burada bizi ilgilendiren psikolojik amillerdir. Zira çocuğun cinsel kimliğinin oturması için, gördüğü her erkeğin erkek gibi giyinmesi her bayanın da bayan gibi giyinmesi gerekir. Bu kendisi için de geçerlidir. Oysa kendi müşahedem, her çizgi filmde bunun geçerli olmadığı kişiler ve bölümler olur, bilaistisna her çizgi filmde. Bu, umumiyetle kılık değiştirme şeklinde vuku bulur, yani bir erkek çocuğun kız gibi veyahut bir kız çocuğunun erkek gibi giyinmesiyle. Unutmayalım, burada genelde erkek çocuklarının kız gibi giydirilmesi tercih edilir zira erkek şehveti ve eğilimleri daha kolay saptırılır, çünkü erkek aktiftir. Akan bir nehir yatağı, istendiğinde kolayca taşkın yaptırılabilecek şekle getirilebilir. Ezcümle Batı medeniyeti, özellikle gençleri hak yoldan saptırmak isteyen zındıka komitesi, çoğunlukla eşcinsel dediğimiz sapkın eğilimlere sahip olduğundan, bunu her yerde, umuma teşmil etmeye çalışmakta ve alttan alta dayatmaktadır. Biliyoruz ki çoğu yabancı medya patronu da bu eğilimlere sahiptir. Şimdi çizgi filmlerden çeşitli misaller verelim ki iddiamıza muhatap olanlar fikir sahibi olsun
- Çizgi filmin bir bölümünde başkarakter, mahbubunun (dikkat edin, bu çocuk on yaşındadır) doğum gününe gider, bu, herkesin farklı ve enteresan kılıklara girerek katıldığı bir partidir. (Yine kültür dayatması) Karakterimiz parti mekânına vardığında –her ne hikmetse- gelenlere verilen kıyafetler arasında kendisine sadece kız kıyafetlerinin kaldığını görür ve başına peruk takıp giydiği kız elbisesiyle içeri girer. Herkes onunla dalga geçer fakat kız arkadaşı –buraya dikkat- onun utancı karşısında, elbisenin ona yakıştığını söyleyip teselli eder, kahramanımız ise bu teselli karşısında mutlu olup eve bu kıyafetle döner. (Yorumu size bırakıyorum)
- Başka bir örnek de vücut değişimi dediğimiz meseleyle dayatılan kimliktir. Bu, her çizgi filmde görülür. Bunda kişiler, makineler yardımıyla ve herhangi bir sebeple beden değiştirirler. Yani bir kız, erkeğin, erkek ise bir kızın yerine geçer ve erkekten bu bedene alışıp kız gibi davranması ve –çok affedersiniz- kırıtarak, topuklu ayakkabıyla ve etekli yürüyebilmesi, kendisine gelen erkekleri hoş karşılayabilmesi ve görevini başarması istenir. Bunlara her çizgi filmde rastlayabilirsiniz, o yüzden fazla uzatmayacağım.
Daha birçok örnek verebiliriz, erkeğin iddiaya girip nihayet kaybederek kız kıyafetine bürünmesi, böylece okula gitmesi yahut yine bir görev dolayısıyla bu kılığa girmesi, kız kardeşlerin, erkek kardeşleri üzerinde çeşitli deneyler yapması, ona hormon verilip kıza döndürülmesi yahut makyaj testleri yapılması, cadılar bayramında (Dikkat!) kızların erkek, erkeklerin kız gibi giyinmesi, erkeklerin üzerinde bazı nisaî sevb-i batınîsi olması gibi.
Son Söz
Kısacası, çizgi filmler ve yabancı menşeli her türlü medyatik içerik, bir kültür taşımacılığı yapmakta, üstelik taşınan bu tahrif, imansızlık ve sapkınlık kültürü, dehşetli fikr-i küfrîler içermektedir. Eskiden cari olagelen lehviyat, şeheviyat gibi açık saçıklık sonucunda yayılan israfat yerine zındıka komitesi artık kendisinin de müntesibi bulunduğu livata ve lutîliği yaymaya çalışarak, insanları psikolojik lutilere dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu olmasa bile dengeleri bozarak insanda iman ve İslamiyet namına her şeyi silip süpürmek istemektedir. Zira bir insanda fıtri olan meyiller yerine sapkın meyillerin bulunması dahi, hormonal veyahut zihnî olarak olabilir, o kişiyi doğrudan çökertmekte, ye’se düşürmektedir. Bugün yapılmaya çalışılan, çocuklukta zemini hazırlanıp, büluğ çağında oluşan cinsi kimliğin oluşmasına engel olmak ve böylece dengeli bir hayatı engellemektir. Yolu ise yukarıdaki mezkûr içeriklerdir. Mamafih bahsi geçen çizgi filmler, günün her saati televizyonlarda engelsiz yayınlanmakta ve hiçbir içerik filtresine tabii tutulmamaktadır. Burada iş, ana babalara düşüyor.
Sözün özü, mümin ferasetli olmalıdır ve her şeye dikkat etmelidir. Zira çocuk için gördüğü her şey önemlidir ve küçük şeyler, dengeyi kolayca bozabilir. Televizyon risklerle dolu bir denizdir, en iyisi hiç girmemektir.
Dikkatli olmalıyız, zira fikr-i küfrî her yerde. Aman dikkat!