Kıvanç Tığlı'nın yazısı*
Değerli okuyucularım, her anne baba çocuğunun derslerinde başarılı olmasını, okulda iyi notlar almasını, kendi ayakları üstünde durmasını ister. Ama bunu gerçekleştirmek için elindeki şartları yeterince iyi değerlendiremez. Değerlendiremediği için de çocuğu derslerinde başarısız olur, başarısız olunca da hatayı kendinde aramak yerine, hep çocuğuna hata bulur; “Hiç ders çalışmıyorsun, çalışsaydın başarırdın. Ne olacak senin bu halin, bu gidişle hiçbir yeri kazanamayacaksın. Bak teyzenin oğlu ne kadar yüksek puan almış sen de istesen alabilirsin” gibi sözlerle çocuğunu rencide eder. Çocuğuna destek olacağı ve başarısız olduğu konularda ona rehberlik edeceği yerde onu sadece acımasızca eleştirir. Eleştirmekle de kalmaz, başka öğrencilerle kıyaslar. Bu eleştirilere devamlı maruz kalan çocukta da kendine güven azalır ve derslere karşı ilgisi azalır. Böylece ders başarısı iyice düşer.
En başta biz anne babalar çocuğun başarabileceğine inanmalıyız. Biz ona inanırsak o da kendine güvenecektir. Kendine güvenmeyen çocuklar da derslerini savsaklar “Zaten ben iyi not alamayacağım” der ve başarısız olur.
Ünlü basketbolcu Michael Jordan, lise ikinci sınıfta okurken okul basketbol takımına seçilememiş ve eve geldiğinde ağlamıştı. Annesinin, “Oğlum, bugün seçilmeyebilirsin; yarın seçilmeyebilirsin; ama bir gün mutlaka seçileceksin, yeter ki içinde basketbolcu olma isteğini öldürme” sözü Jordan’ın ufkunu açmıştı. Takıma seçilemediği halde okul dışında, devamlı basketbol oynamaya devam etti ve sonraki yıl okulun takımına girmeyi başardı. Daha sonra biliyorsunuz dünyanın en başarılı basketbolcusu unvanını aldı.
Çocuğumuzun okulda başarılı olması için bir başka gerekli şey de; büyüdüğü ortamın yani ailenin huzurlu olmasıdır. Bunun için de en önemli şart anne ve babanın birbirlerini sevmeleri ve birbirlerine saygı duymalarıdır. Eğer anne mutsuzsa evlilikten beklentilerini tam olarak karşılayamıyorsa, o zaman çocuğuna karşı da anlayışlı ve hoşgörülü davranamaz. Kendi mutsuzsa çocuğunun yaptığı en küçük yanlış harekette ani öfke yaşar ve çocuğunu kırar. Danışmanlık merkezine okul başarısızlığı ile gelen çocuklara baktığımızda, eğer çocukta zeka engeli, dikkat eksikliği veya öğrenme güçlüğü yoksa o zaman mutlaka mutsuz bir huzursuz bir aile ortamında oldukları ve bu sıkıntıların çocuğa yansıdığı görülmektedir.
Araştırmaların sonucunda şu gerçek ortaya çıkmıştır; düzenli huzurlu bir aile ortamı çocuğun okul başarısını etkiliyor. Bir insan genel olarak, herhangi bir şeyi öğrenirken aklının %20’sini, duygularının ise %80’ini kullanır. Yani bir kişiye istemeyerek zorla öğretmeye çalışırsanız ya da o; o bilgiyi kişi öğrenirken morali bozuksa, aklında başka şeyler dersten daha önde yer alıyorsa o kişi dersi diğer durumdan yaklaşık dört kat daha zor öğrenecektir.
Bir danışanım orta ikiye gidiyordu. Bu danışanımın birinci dönem notları çok iyiydi, ikinci dönem notları oldukça düşmüştü. Danışanım bunun sebebini bana şöyle açıklamıştı; “Kıvanç abla, babamın işleri normalde çok iyiydi, düzenli maaş alıyorum diye araba almak için bankadan kredi çekti. Daha sonra patronu, yerine başka bir kişiyi daha düşük maaşla işe aldı. Yani babam işten çıkmak zorunda kaldı. Babam şu an iş arıyor evde her an sıkıntı ve stres var. Ben de ne zaman ders çalışmaya otursam aklıma bu sorunlar geliyor, derse kendimi veremiyorum. Hatta ben de mi çalışsam da babama yardım etsem diye düşünüyorum.” Böyle sorunlarla boğuşan bir genç zekası iyi olduğu halde nasıl derslerine kendini verebilsin? Bu gençle terapi seansları yapıldı ve danışanım tekrar eski başarısına ulaştı.
Yakın dönemde yapılan bir araştırmaya göre okul başarısızlığının ardından televizyon ve internet bağımlılığı ile aile içi huzursuzluklar çıkmıştır. 503 okulda yapılan anket çalışmasında velilerin büyük bölümü, “Çocuğum internet ve televizyon başında çok zaman geçiriyor. Bu nedenle başarısız” derken öğrenciler de “İnternet ve televizyon başında geçirdiğim uzun zaman beni başarısız yapıyor” itirafında bulunmuştur. Öğretmenler de öğrenci başarısızlığının %71 oranında aile içi sıkıntılardan kaynaklandığı yönünde görüş bildirmiştir.
Değerli okuyucular, çok televizyon seyreden çocuklar daha zor öğreniyor, daha zor ve kötü okuyor, eleştirel düşünemiyor, konuyu yüzeysel düşünebiliyor, kimlik ve kişilik geliştiremiyor, özellikle ilk senelerde gözlerin bozulmasına yol açıyor, dikkat dağınıklığına yol açıyor. Tabii ki bu demek değildir ki çocuğumuz hiç mi televizyon seyretmeyecek? Seyredecek ancak günde bir iki saat... Çocuğumuzun çok fazla televizyon izlemesini istemiyorsak öncelikle biz seçici olalım, faydalı programları seçelim. İrademize sahip olalım. Çocuğumuz ders çalışırken kesinlikle televizyon açmayalım.
Çocuklarımızın başarılı olması için tabii ki daha çok söylenecek söz var. Daha sonraki yazılarımda bu konuya tekrar değineceğim.
Değerli okuyucularım. Mevlana Hazretleri bir sözünde ne kadar güzel demiş değil mi; “Her insan bir cevherdir, işlendiğinde mücevher olur.” Anne ve babaların görevi, çocuğa içindeki cevheri kendi elleriyle çıkarmasının yollarını göstermektir.
Çocuklarımızın önce mutlu sağlıklı daha sonra başarılı olması duasıyla Allah’a emanet olunuz.
(*) PSİKOLOJİK DANIŞMAN
Yeni Akit