Ekrem Altıntepe’nin röportajı:
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.) “Çocuğunuz yedi yaşına gelince namazı emredin” buyuruyor. Bu hadis-i şeriften çocukların namaza ne zaman başlaması gerektiği net bir şekilde anlaşılıyor.
Ancak her şeyin bir adabı vardır düşüncesinden yola çıkarsak bu emretme, diğer bir deyişle tebliğ nasıl olmalı? Bu emir ve tebliğ çocuk ruhuna uygun, çocukların anlayabileceği şekilde nasıl yapılmalı? Bu ilk namaz tebliğini nasıl yapmalı ki çocuğumuz namazın önemini, namaz kılmanın gerekliliğini anlayabilsin?
Böylesine önemli bir konuda bu ve benzeri soruları Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş’e sorduk.
Bir ilki yaşamak, her şeyin ilkini yaşamak genelde insan üzerinde, özelde de çocuk ruhu üzerinde ne gibi etkiler bırakır?
İlk, iz bırakır. İlk öğrenilen şeyler genellikle kalıcı olur. İlkler hisleri de beraberinde getirir. Daha sonra aynı şeyler tekrar ettikçe hisler ortadan kalkar. Kişinin ilk sevdiği kişi hep aklındadır. İlk öğretmeni hep aklındadır. Ortaokul, liseyi unutur ama ilkokul öğretmenini, anaokul öğretmenini unutamaz. Çünkü öğretmen olarak gördüğü ilk kişi kendisinde o hisleri de beraberinde oluşturmuştur. Hisler aslında kişinin ruhuyla bağlantı kuran kanallardır. Hisler dışarıdaki yaşam ile içerideki yaşam arasındaki bağlardır.
Bu açıdan bakıldığında çocuğun ya da insanın yaşayacağı her bir ilk oldukça önemlidir. Kalıcı olmak açısından önemli olduğu gibi ayrıca anlamlanma açısından da önemli. Mesela çocuk okula ilk başladığında öğretmeni ne kadar sevecen bulursa, öğretmenin anlamı artık sevecen bir şekilde olur. Çocuk, daha sonra baskıcı bir öğretmenle karşılaşsa o zaman onu “Bu öğretmen iyi değil” diye anlamlandırır. Yani ilkiyle kıyas ederek anlamlandırır. O açıdan bizim çocuklara sunacağımız şeylerin ilki veya çocuklara sunulacak şeyin kendisi bizzat önemlidir.
Peki bir şeyin merasimle yapılması, törenle yapılması, yine genelde insan ruhu üzerinde, özelde de çocuk ruhu üzerinde nasıl bir etki bırakır?
Bir davranışın ya da bir eşyanın anlam kazanması o eşyanın üzerine yüklediğiniz ruhla ve duyguyla alakalıdır. Örneğin eşine çiçek alan birisi akşam eve geldiğinde “sana çiçek aldım” diye uzatmış olsa o çiçek hiçbir anlam taşımaz. Ama verilme sırasında eğer iltifat içerisinde, değer içerisinde, o dakika bir şekilde anlamlandırılarak çiçek verilmiş olsa hanımefendi bir ömür boyunca o çiçeği saklar, kurutur, kitapların arasına koyar. O atmosferi oluşturmak o ana anlam katacağı için oldukça önemli.
İkinci olarak o anki hisler bir referans kaynağı olacağı için, bir tören düzenlenmesi veya bir merasim düzenlenmesi çocuğun içerisinde uyandıracağı hisler açısından oldukça önemli. Merasim, eşyaya anlam katıyor. Yoksa hiçbir eşyanın değerini kendi içerisindeki şekline, şemailine göre anlamlandırmıyoruz. Mesela altın aslında bir metal parçasıdır ama bu altına anlam kazandıran şey o altını değerli bulan insanların davranışlarıdır. O yüzden merasimler anlam katma açısından ve hislerin oluşması açısından oldukça önemli.
İlk iki soruyu biraz müşahhas hale getirmek istiyorum. Osmanlı’da şehzadelerin kılıç kuşanma merasimi var. Yani çocuk yaşındaki şehzade belli bir yaşa girince ilk kılıcını kuşanıyor ve bu bir merasimle yapılıyor. Bunun bu şekilde yapılması, şehzadenin üzerinde yani çocuğun üzerinde ona ne gibi etkiler bırakır?
Olaya bir kutsiyet kazandırılıyor. Bu merasim salt bir kılıç kuşanma değil, o kılıcın bir anlam taşıması açısından önemli. Kuşanmış olduğu kılıca bir kutsiyet kazandırılmış oluyor. Böylelikle onu bir kutsal değer olarak atfediyor.
Günümüzde de şu anda üniversitelerde mesela doktorasını alan kişiler, yüksek lisansını alan kişiler için de tören yapılıyor. Doktora törenlerinde kişiye bir cübbe giydiriliyor. Bu olmazsa olmazlardan bir tanesidir. Hocalar ayağa kalkıp alkışlıyor. Böylelikle o kişi aslında doktorayla ilgili bir anlam kazanıyor ve elde ettiği o doktora ruhunda yeni açılımlar oluşturuyor.
Sadece doktora törenlerinde değil, törenlerde, merasimlerde yapılan işin aslında ne kadar kutsal olduğu ya da o buluşmanın amacının ne kadar kutsal olduğunu oradaki kişilerin davranışları belirliyor. Mesela mahkemede karar okunacağı sırada herkesin ayağa kalkmış olması, o kararın kutsiyeti, değerliliği açısından önemli. Dolayısıyla bir şehzadenin kılıç kuşanma töreni, tören sırasında herkesin ayakta bulunması, sadece bir kılıcı “al sana kılıç” diye vermek değil, kılıç kuşanırken çok önem verilen kişilerin ayağa kalkması, bu merasimin kutsiyet ifade eden bağlantılarını kurma açısından önemlidir.
Bunlar yapılınca şehzadenin ruhu daha mı olgunlaşıyor yani?
Şöyle düşünün: Merasimde bulunan babası yani padişah çok önemli kendi gözünde. Hiç kimse için ayağa kalkmamış, hiç kimseye boyun eğmemiş bir baba var. Ayrıca merasimde sadrazamlar, vezirler, lalalar, kadılar gibi hem makam olarak hem de kişilik olarak değerli insanlar var. Ve bu merasimde tüm bu insanlar ayağa kalkıyor, şehzadeye sevgi ve saygı gösteriyor. Bu, şehzadeye şunları çağrıştırır: Kuşandığı bu kılıç, babasını ayağa kaldıracak derecede kutsiyete sahip.
Efendimiz (a.s.m.) “Yedi yaşına girince çocuklarınıza namazı emredin” buyuruyor. Bu emri, çocuklara ilk namazı emretmeyi nasıl yapmalıyız? “Hadi yavrum, yedi yaşına geldin, artık namaz kılmalısın!” mı demek yoksa bunu bir merasim içerisinde bir tören havası içerisinde mi yapmak çocuk üzerinde daha iyi bir etki bırakır?
Aslında bu siyah-beyaz çizgisi gibi birbirinden ayrı olan ve şimdiden sonra artık böyle olacak denilen bir şey değil. Yedi yaş öncesinin de hazırlıkları var, yedi yaşından sonraysa çocuğa artık namazlısın diye duyurma var. Yedi yaşından önceki bir çocuk eğer atmosfer olarak namazlı bir atmosferde yaşadıysa, babasının seccadesini serdiyse, kendisine ait bir seccadesi olduysa, evin içerisinde zaten “namaz bir yaşam tarzıysa” çocuk öylelikle yabancı bir şeyi değil, zaten yıllarca kendisine tanıdık olan bir şeyin bir gün babasıyla oturup göz göze geldiğinde ona duyurulması lazım. Belki de kendisinin çok da beklediği, abilerinin ya da kendisinden öncekilerin namaz kıldığı gibi, babasının imam olup da kendisine namaz kıldırdığı gibi, “Şimdi senin henüz vaktin değil. Sen şimdi yanımızda dur ama senin vaktin gelecek” diye beklettiği bir yaş dönemi olması lazım. Yedi yaş geldiğinde de “Oğlum artık sen bundan sonra namazlısın ve namaz kılman bu andan itibaren başladı” diye mutlaka bir konuşma veya söylediğiniz gibi bir merasim veya tören atmosferi oluşturarak çocuğa duyurulmasında fayda var.
Burada merasimden daha ziyade altyapı çok daha ehemmiyetli oluyor anladığım kadarıyla.
Bu altyapının en önemli unsuru namazın o aile tarafından değerli olduğunun çocuğa hissettirilmesi, çocuğun da namaz kılmayı beklediği bir şey olması lazım. Mesela gençler şimdi neyi bekliyorlar? 18 yaşına gelip ehliyet alacağım diye bekliyorlar. Çünkü ehliyet alma onun için bir anlam taşıyor. Aynı onun gibi ailelerin de namazı çok kıymetli, çok aziz tutması lazım ki çocuk ona eriştiği zaman kendisinde bir değer ifade etsin.
Namazlanmış bir çocuğa da saygısız davranılmaması lazım. Eğer çocuk namazlanmasıyla birlikte ne kadar saygın bir konuma eriştiğini fark ederse, o namaz ile bütünleşilmiş bir namaz olur, ruhla bütünleşilmiş bir namaz olur.
Peki altyapı oluşturulmasında başka nelere dikkat edilmesi gerekiyor?
Çocuğun namaza değer veren kişiyle kurduğu bağ çok önemli. Mesela evin içerisinde babayla çok saygın bir ilişki kurmamış bir çocuk, babanın namaz kılıyor olmuş olması, çocuğun namaz kılacağı anlamına gelmiyor çok defa. Hatta namazdan soğuması anlamına geliyor. Çocuklar için dinî eğitimin ana unsuru, dinî eğitim verecek kişinin sevilmesiyle oluşan bir şeydir. Çocuk, dini anlatan kişiyi severek o dinin mensubu haline gelir. Hiç kimse –peygamberler dışında- Allah’ı tanıyarak Müslüman olmadı. İnsanlar peygamberleri sevdiği için anlattıkları şey değerli oldu. Dolayısıyla çocuğunu namaza alıştırmak, namazlı hale getirmek isteyen bir velinin namaz öncesinde yapacağı şey, kendisini sevdirmek olmalıdır.
“Namazı sevdirin” ya da “İbadeti sevdirin” derken, “Kendinizi sevdirin” kısmı eksik kalıyor. Mesela bugün camilerde, kürsülerde hoca dini, ibadeti anlatıyor. Ama o hocayı kişi sevmediği sürece o hocanın anlattığı şeylere de değer vermezler. Dini eleştiren kişilere bir bakın, dini eleştirmekten ziyade dini yaşayan kişiyi eleştiriyorlar.
Altyapı konusundan sonra tekrar merasime dönmek istiyorum. Çocuğa yedi yaşına geldiğinde ilk namazını bir merasimle kıldırmak gerekirse böyle bir tören düzenlemek gerekirse burada nelere dikkat edilmesi gerekiyor?
Pedagojinin en temel prensibi şudur: İki şey arasında birbiriyle bağlantı kurulmaması lazım. Yani eğer çocuk merasimle namaz arasında bağlantı kurar, tören beklentisine dönüştürürse yanlış olur. Ve eğer o atmosferde namaz kılmanın anlamından daha büyük bir tören ortamı oluşturulmuşsa o zaman namaz anlamını yitirir, tören anlam kazanır. Çocuk bir daha da öyle bir tören olmayacağı için bu sefer boşluğa düşmüş olacak. Burada çok abartmadan, çok büyütmeden ve belki de kendisine tebliğ edilme sırasında yapılacak olan bir tören olması lazım. Yoksa doğum günü pastası, lambalar söndürülmüş, mumlar yakılmış bir vaziyette değil.
Böyle bir merasimde örneğin dede bir tarafa oturmuş, amca bir tarafa, dayı bir tarafa oturmuş, herkes hazirun şeklinde bir tarafa oturmuş… Yiyecek içecekten ziyade orada değerli bulunan kişiler bir kenarda oturmuş bir halde çocuğa tebliğ edilmelidir. Ve o tebliğ sırasında müzik çalarak, oyun oynayarak, pastanın mumlarını yakarak değil Kur’an okunarak, namazın önemi vurgulanarak, çocuğun anlayabileceği şekilde “Bugünden itibaren sen Allah indinde namaz kılan bir delikanlı olarak defterine kayıt oluyorsun. Ve biz annen, baban, deden ve büyük annen olarak bu senin bir makam yücesine çıkmış olmana şahitlik yapıyoruz. Seni böylesi bir makamda gördüğümüzden dolayı aile olarak iftihar ediyoruz. Biz senin için dua ediyoruz. Kendimiz için dua ediyoruz. Bu anda elde etmiş olduğun bu makamı bir ömür boyunca elinden kaybetmeyesin” şeklinde bir konuşma yapılmalı.
Bu merasim esnasında çocuğa hediye vermek gerekir mi? Eğer verilecekse nasıl hediyeler verilmeli?
O anın üzerine başka bir şey koymamak lazım. Yani oradaki değer, çocuğun namazlı olmasının değeri, eğer hediyelerle namazı bütünleştirecek olursak çocuğun heyecanını hediyeler alır ve namaz heyecanını çabuk söndürmüş oluruz. Orada en büyük şey çocuğa onun tebliğ olunması lazım. Onun haricinde bir şey sunulsa kıymetten düşer. Eğer yapılacaksa o anı hatırlatan üzerine bir şey takılabilir. Mesela ailede bir geleneğe çevrilecekse, örneğin öpüp başa konulan bir Kur’an-ı Kerim verilebilir çocuğa. “Bu benim babamdan kalan Kur’an-ı Kerim. Bundan sonra sende de olsun” denilebilir mesela. Bir kolye takılabilir çocuğa ve “Bu kolye üzerinde bulunduğu sürece inşaallah sen namazında daim ol. Eğer kolyen kaybolur veya düşerse bir kolye üzerinde taşı” denilebilir mesela.
Verilecek hediye bir cübbe olabilir. Eskiler bunu yapıyorlardı. Bir sarık olabilir. Ama tek bir şey olması lazım. O anı hatırlatan bir tek şey… Manevî değeri olan bir şey hediye edilmeli.
Burada önemli olan bir şey var. O tebliğ, anlatım sırasında kişilerin pürdikkat ve ciddiyet içerisinde olması, o olayın veya kendisine verilen vazifenin ne kadar önemli olduğunu çocuğa hissettirmesi açısından önemli. Anne kalkıp gidip geliyor, yemek hazırlıyor, çayları koyuyor, o sırada “Başka bir şey isteyen var mı?” gibi dikkat dağıtıcı bir şeyler oluyorsa, o ana ait manevî atmosfer bozuluyorsa o zaman beklediğiniz bir netice oluşmaz.
Burada çocuk 40 yaşına gelmiş de olsa, geçmişe baktığında annesinin oturduğu yerde ciddi bir şekilde duruyor ve kıpır kıpır dudaklarıyla dua ettiği anı hatırlaması lazım. Babasının kendi karşısına gelip de, çocuğuyla karşı karşıya gelip tebliğ yaparken akıttığı gözyaşını hatırlaması lazım. Ve o tebliğ yapılırken alnından öptüğünü hatırlaması lazım. Ve kendi çocuğuna da aynı şekilde yapacağı bir miras olarak hatırlaması lazım…
Sizin söylediğiniz çerçevelerde düzenlenecek olan bu merasimin bir videoya kaydedilmesi veya bir fotoğrafının çekilmesi, internette paylaşılması ve ileride izletilmesi müspet bir etki mi, menfi bir etki mi bırakır çocuk üzerinde?
Çok iyi olur. Yani günümüzde böylesi modeller eksik. Eğer aile isterse böylesi modelleri bir takım sosyal paylaşım sitelerinde yayınlayabilir. Kendilerinin yaptığı bu örnek davranışı başkalarının yapması da örnek olmuş olabilir. Tabii bu ailenin kendi bileceği, kendi mahremiyeti içerisinde bulunan bir şey. Ama olması çok iyi olur.
Çocuğun ileride dönüp kendisinin de izlemesi açısından çok iyi olur böylesi bir şey. Ama merasim esnasında yapılacak video ve fotoğraf çekimi merasimin asıl anlamını bozmamalı, oluşturulan manevî atmosfere zarar vermemeli.
Moral Dünyası Dergisi