Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, kardeşi olmayan çocukların paylaşma duygusunu öğrenmesinin tamamen anne ve babanın görevi olduğunu söyledi. Dr. Yavuz, “Paylaşma duygusunun bilincinde yetişen çocuk ileride kuracağı arkadaşlık ilişkilerinde de zorluk çekmeyecektir. Tek yetişen çocuklarda kıskançlık duygusu en baskın huyları olarak bilinir. Özellikle kardeşi olmayan çocuklar paylaşma konusunda daha zor bir süreç yaşarlar sahip olduklarını paylaşmak, ailesini paylaşmak istemezler bu durum da onları kıskanç, geçimsiz, bazen saldırgan,ve uyumsuz bir çocukluk süreci geçirmelerine sebep olmaktadır” dedi.
PAYLAŞMAYI ÖĞRENMEK İMKANSIZ MIDIR?
REEM Nöropsikiyatri Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Çocuğunun okul çağına kadar olan süreçte eğitimi, gelişimi tamamen anne ve baba sorumluluğundadır. Şefkatli yol göstericilikle, çocuğunuz sahip olduğu her şeyi paylaşma zevkine varacaktır. Ebeveynlerin onları anlayışla karşılamaları kızmak cezalandırmak yerine doğruyu öğrenmesi konusunda destekçileri olmalıdırlar. Çünkü çocuklar ben-merkezcidir. Ve her şey “onun “dur. Çocuklar özellikle de anne ve babasını, onlardan aldığı sevgiyi paylaşmayı istemezler. Çünkü anne-baba onun gözünde en kutsal varlıklardır. Ve bu yüzden bir kardeşi olmasını bile istemeyebilir. Burada da en büyük korkusu anne ve babasını sevginin bölünecek olma korkusudur, daha az sevileceğini önemsenmeyeceğini hissetme duygusu onu daha hırçın bir çocuk haline getirebilir. O yüzden ikinci çocuk kararı verilme sürecinde ebeveynlerin en büyük korkularından birinin kardeş fikrini çocuklarına empoze etme, ikisini de aynı seviyede seveceklerini yeni doğacak kardeşinin onun yerini dolduramayacağını hatta en büyük destekçisi olacağını örnekler vererek anlatmalıdırlar” diye konuştu.
ÇOCUĞUN İLK TEPKİSİ “HEPSİ BENİM”
“Birinci yaşını dolduran çocuk bedeninin artık ona ait olduğunu bilir. Elleri ve kolları ile özellikle daha çok hareket eder. “Sahip olduğu” çok sevgili “Oyuncaklarını, “eşyalarını da, bedeninin bu organları,”özünün, benliğinin kendisinin birer parçası olarak algılar” diyen Dr. Mehmet Yavuz, “Çocuklar, kendileri ile “sahip oldukları” şeyler arasındaki farkı anlamadıkça, paylaşmakta güçlük çekerler. Bu küçüklerin ikisine de, kitaptan ayrılmak, bir parçalarından ayrılmak gibi gelmektedir. En küçük çocuk için, en önemli sözcüklerden biri “bencillik”dir.
Çoğunlukla bir hırçınlık nöbetini ve şiddetli bir çekişmeyi haber verdiği için de, anne ya da babaların yüreğine dehşet salan bir sözcüktür.
Çocuğunuzun, başka küçük çocuklarla bir aradayken bütün oyuncaklara el koyusunu ya da bir arkadaşınızın çocuğu oynamak için eve geldiğinde, “kendisinin” olan şeylerin başında olmasıyla karşılaşırsınız” diye konuştu.
Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, çocuğa paylaşmayı öğretmek için yapılacak aktiviteleri ise şöyle sıraladı; :
Çocuğunuzu alıp vermek ve paylaşmak düşüncesine alıştırmak için, nöbetleşe yapılan ve bir şey rolü üstlenilen oyunlar oynatın. Bunlara birkaç örnek verelim: Tahterevalliye binme (iki kişiyle oynanır); Yüksek olmayan bir basamakta yere atlama (sırayla atlamak kuraldır!), Dört tekerlekli oyuncak araba -itmek ve itilmek; Evcilikte çay sofrası ev sahipleri ile konuklar; Top oyunları atma ve yuvarlama; Bir “yapıştırma ekibi” kurmak yapıştırıcıyı, makası, boyaları ve kesilecek elişi kâğıtlarım, birlikte kocaman bir resim yapmak için paylaşmak (çocuk sayısı önemli değil)
Birçok anne-baba, kavga eden çocuklarına “senin, benim” çekişmesini önlemek için, birbirinin eşi oyuncaklar verirler. Ama, kimin daha çok küpü olacağı konusundaki çekişmeleri, ağız kavgalarını önlemeleri çok daha güçtür.
Çocuğunuzun “mülkiyetçi” davranışını anlamanın anahtarı, bunu geçici bir durum, gelişmesinin doğal bir parçası olarak kabul etmenizdir. 2.5 yaşındaki çocukların büyük çoğunluğunun, oynamakta oldukları, oynadıkları ve oynayabilecekleri her şeyi bütünüyle kendi mülkiyetleri altına almak istediklerini ve istekleri engellenirse bir öfke nöbeti geçirmeleri olasıdır. Farklı yaş gruplarından çocukları bir araya getirmek, sorunlara yol açabilir. Daha büyük çocukların aklı, paylaşma düşüncesini alır; ama, küçükleri, bu düşünce çok öfkelendirir ve işi tatlıya bağlamak, arada kalan anneye ya da babaya düşer.”
PAYLAŞMA DUYGUSU KÜÇÜK YAŞTA ÖĞRETİLİR
Paylaşma duygusunun küçük yaşta öğretilebildiğini anlatan Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Çocuklar tam anlamı ile paylaşmaya 3. Yaşından sonra başlar. Ebeveynler için zorlu geçecek bu süreçte onları anlamaya çalışmak, doğru kurabilecekleri iletişimin gelişimleri için çok önemli olduğu bilincine varmalarını sağlamalıdırlar. Bu arada, çocukların her birinin kendilerine özgü birer kişilikle doğduklarını ve her birinin gelişme aşamalarına aynı yaşta ulaşmadıklarını, bu aşamaları aynı yaşta yaşamadıklarını anımsamak, yararlı olacaktır.
İki yaşındaki çocuğunuza bazı şeyleri başkalarıyla paylaşmasını söylediğinizde, sözünüzü dinliyorsa, onu iyice övün ve bu yolda teşvik etmeyi sürdürün. Sırf daha “verici” bir kişiliği olduğu için, işbirliğini gerektiren oyunlara uzmanların söyledikleri yaştan önce katılmaya hazır olabilir.
EN DOĞRU YOL OYNAYARAK ÖĞRENME
Daha “mülkiyetçi” bir çocuksa -genellikle de küçük çocukların çoğu öyledir- bir bakıma kendini tehdit altında hisseder ve şiddetle oyuncaklarını kapıp aldığı ve ağlamasına yol açtığı için paylamak, cezalandırmak yerine, ona kendisinin “özel biri” olduğunu hissettirmeye çalışın. Elinizden geldiği kadar onunla baş başa kalmaya daha çok zaman ayırın. Ağabeyi ya da ablasıyla “cici cici” oynadığında, onu övün ve ödüllendirin.
HER ŞEYDEN İKİ TANE
Çocuğunuz paylaşma konusunda kişiliğinden kaynaklanan inatçı bir olumsuz tutum sergiliyorsa, onu öbür çocuklarla elden geldiğince az bir araya getirmeyi, paylaşmayı öğreninceye kadar tek başına tutmayı düşünmeye başlayabilirsiniz.
Oysa küçük bir çocuğun çevresiyle ilişkisini kesmek, yanlış bir tutumdur. Böyle davranırla sanız, onun öbür çocuklarla “birlikte değilse bile bir arada” oynamaktan yarar göreceği, bir başka deyişle, başında sürekli ilgilenen bir anne olmadan, öbür çocukların “yanında” oynayacağı zamanı kaçırabilirsiniz.
Çocuğunuz yalnızca, başka çocukların arasına karışarak, birlikte oynanan oyunların “aldım, verdim” durumlarıyla başa çıkmayı öğrenecektir.
Bütün oyun hamurunu önüne çekmeye ya da karşısındaki çocuğun elindeki oyuncağı çekiştirmeye başlarsa, üzülmek yerine, işe karışıp, küçük çocuğunuzun dikkatini başka şeye çekin. Bu aşamada “olaya el koymanın” en iyi yöntemi budur.
KARDEŞLER ARASINDAKİ PAYLAŞMA İLİŞKİSİ NASIL OLUR?
Küçük çocuğunuzun kişiliği dışında, ailenizin yapısı da, onun paylaşmaya istekli ya da hazır duruma gelmesini etkileyecektir. Tek çocuk, “paylaşması” istekleriyle daha ender karşılaş-tığından, paylaşma kavramına biraz daha geç anlayacaktır. Buna karşılık, küçük çocuğunuzun ağabeyleri ya da ablaları varsa, oyuncakların “herkes” tarafından paylaşılması gerektiği düşüncesine çabucak alışacaktır.
Genel olarak, küçük bir çocuk kendisini ne kadar güvende hisseder ve sevilirse, paylaşmaya o kadar çabuk alışır.
Erkek ve kız kardeşler arasındaki ağız kavgalarının, çekişmelerin çoğunun, aslında oyuncakların paylaşılamamasından değil, ilgi çekmek için, annenin ve babanın sevgisinden aslan payını alma yöntemi olarak patlak verdiğini unutmamak yerinde olur.
Bebeğinizi, kendisinden yalnızca bir ya da iki yaş büyük “ağabeyi”nin ya da “ablasının ortada paylaşılacak tek bir bisiklet olunca, çocukların kavga etmesi kaçınılmazdır. Küçük çığlığı basacak, büyükse yapışıp bırakmayacaktır. Burada yine dengeleri sağlamak anne ve babaya düşecektir. Tek bir taraf tutmadan zamanı bölümleyerek ikisinin de oynamasını sağlayabilirsiniz. Böylelikle çıkabilecek kavgaları kısmen engellemiş olursunuz, ama anne ya ada baba taraf tuttuğu hissettirirse bu çocuklar arasında hırçınlığın artmasına sebep olacaktır. Araya inatlaşma girecek ve çocuğunuz paylaşmak istemeyecektir.
BİRİ SENİN, BİRİ ARKADAŞININ…
Çocuğunuz sizinle kolayca paylaşabilir; ama başkalarıyla paylaşması, olanaksız değilse bile, güçtür. Küçük çocuğunuz ile oynamaya gelecek arkadaşı için ortalığa oyuncaklar dökerek bunları paylaşmalarını beklemenin, hiçbir yararı yoktur. Aynı şeyleri yapıyor olsalar bile, onlara “kendi” oyuncaklarını, oyun gereçlerini verin ve oynayacakları yeri ayırın. Her birinin eline bir resim kâğıdı ve birer kutu boya kalemi verip, birini masanın bir ucuna, öbürünü öbür ucuna oturtmak, kavgaları en aza indirir. Gene de biri yerinden kalkıp öbürünün elindekini kapmaya uğraşıyorsa, ona başka bir oyuncak verin. Çocuğunuz “almanın” ve “vermenin” bir arada gittiğini keşfederken, siz de, o ve arkadaşları için, otobüs şoförcülüğü ve yolculuk oynama, dört tekerlekli bir oyuncak arabaya sırayla binme ve birbirini sırayla itme, birbirine top atma gibi paylaşma ve sırasını bekleme çevresinde gelişen oyunlar kurun.
ÇOCUĞUNUZA ZAMAN VERİN, VE SOSYALLEŞMESİNİ SAĞLAYIN
Çocukların çoğunun üç yaşlarında yuvaya başlatılmaları, rastlantı değildir. Bu yaş, çocukların birlikte oynamayı, yan yana ama ayrı ayrı oynamaktan daha eğlenceli bulmaya başladıkları yaştır. Böylelikle çocuğunuz sosyal deneyim elde edecektir. Çocuğunuz merkez olduğu ve tüm ilgiyi, sevgiyi paylaştığı, bir düzen içinde grup halinde hareket ettiği, beklemeyi sabretmeyi ve paylaşmayı öğrenecektir.
Aynı zamanda da bu yaş, çocuğunuzun konuşmasının hızla gelişmekte olduğu ve mantıklı olarak anlatıldıkça her şeyi iyice anlamaya başladığı yaştır. Ona neden bütün boya kalemlerini almaması gerektiğini, oyun arkadaşlarının da çizmek isteyeceklerini, onlarla kalemleri paylaşmazsa, arkadaşlarının sıkılıp üzülebileceklerini yumuşak bir sesle açıkladığınız sırada, sizi dikkatle dinleyecektir.”
İha