Gülay Atasoy: İlkokula gidiyordum. "Kur'an'dan, Muhammed'in yazdığı çöl kanunu" diyen bir öğretmenimiz vardı. Bir gün babam bizlere "Çocuklar radyodan şimdi dinlediğim haberde güneşte iki tane kara leke bulunmuş.
Zamanla bu lekeler büyüyüp güneşi tamamen kaplayabilirmiş. Şimdi tespit edilen bu bilimsel gerçeği Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de yazıyor." dedi ve Bediüzzaman'ın Sözler adlı kitabındaki Haşir Risalesi'nden Tekvir suresinin birinci ayeti olan 'İzeşşemsü küvvirat'in tefsirini okudu: Şu kelâm, tekvir lâfzıyla, yani "sarmak ve toplamak" mânâsıyla parlak bir temsile işaret ettiği gibi, nazirini dahi ima eder... "İşte gördüğünüz gibi nasıl ki, yapan bilir öyle de bilen konuşur. Cenâb-ı Hakk da güneşi nasıl yarattığını ve sonra ne olacağını bildiği için Kur'an'da bildiğini bizlere konuşmuştur." dedi babam.
Aradan yıllar geçti, kendi çocuklarım oldu. Bir gün gazetede şöyle bir haber okudum: "Herkesin merak ettiği kıyamet gününün tarihi sonunda açıklandı: 14 Ağustos 2116. Uluslararası Astronomi Birliği de tarih vermemekle birlikte, kuyruklu yıldızın dünyamıza çarpması sonucu dünyanın karanlık çağlara döneceğini doğruladı. İngiliz-Avustralya Rasathanesi, 'Smith Tutle' adlı bir kuyruklu yıldızın saniyede 37 mil sür'atle üzerimize geldiğini ve hesaplanan tarihte bir milyon nükleer bombadan daha etkili patlamasıyla yeryüzüne çarpacağını açıkladı." (Y.Asya.1993)
Ben de çocuklarıma Haşir Risalesi'ndeki kıyametle ilgili ayetlerin tefsirini yaparken "Kıyametin kopması bir anda bir seyyare veya bir kuyruklu yıldızın dünyamıza emr-i Rabbani ile küremize, misafirhanemize çarpması, bu hanemizi harab edebilir." dediğini okumuş, anlatmıştım. Keşke öğretmenim hayatta olsa da bu bilimsel gerçekler karşısında Kur'an'ın bir çöl kanunu değil; her asırda tâze nâzil oluyor gibi tâzeliğini, gençliğini muhafaza ettiğini, insanlığın dünya ve âhiret saadetinin reçetesi, Âlemlerin Rabb'inin insanlara bir konuşması olduğunu görebilseydi.
Zaman