Röportaj: Serdar Bilgin-RİSALEHABER
Bir hikâyeci olarak kendinizi anlatır mısınız?
Bundan kırk beş yıl önce Karadeniz’in güzel bir ilçesinde dünyaya geldim. Üniversiteye kadar ilçemde okudum. Üniversite ve üniversiteden sonraki hayatım hep güzel bölgemin dışında geçti. İlk öğretmenliğimi çok sevdiğim Şanlıurfa’da yaptım. Sekiz yılın sonunda Ankara’ya geldim. Bir sekiz yıl da Milli Eğitim Bakanlığında uzman ve idareci olarak çalıştım. İdarecilik görevinden kendi isteğimle ayrılarak çok sevdiğim öğretmenlik mesleğime geri döndüm. Tüm çalışmalarımı, okumalarımı çocuklar üzerine kurguladım. Yüksek lisans tezimi de 6-11 yaş çocuklarının gelişimleri üzerine yaptım. Şu an itibariyle öğretmenlik hayatıma Ankara’da devam etmekteyim. Ayrıca çocuklara yazarlık eğitimi dersleri vermekteyim.
100’ÜN ÜZERİNDE HİKAYE KİTAPLARIM YAYIMLANDI
Hikâye yazmaya özellikle çocuk hikâyeleri yazmaya nasıl karar verdiniz?
Hikâyelerimi yazmadan önce çocuklara ders kitabı, kaynak kitaplar yazma çalışmalarım oldu. İlk kitaplarım bu şekilde çıktı. Yaptığım bu çalışmaların her yıl değiştiğini bir kalıcılığının olmadığını fark edince kendime bir yol çizmem gerektiğini anladım. Çocuklarla iç içe olduğumdan bana en uygun hikâyecilik geldi. Ama farklı bir şeyler üretmek gerektiğini biliyordum. Ne yapacağımı düşünürken birden aklıma Milli Eğitim Bakanlığının önem verdiği ve programlarında da sıkça vurguladığı ancak yeterince uygulayamadığı bir konuyu fark ettim. MEB’de iken Kitap Yazma Komisyonlarında, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’nda görev aldığımdan programların temel mantığını biliyordum. Bu fikirden yola çıkarak ilk kitap serilerimi “Değerler Eğitimi” ve “Beceri Eğitimleri” üzerine yazdım. Bir nevi programları destekleyici materyal üretmiş oldum. Bugüne kadar bu türde irili ufaklı 6-11 yaş çocuklarına hitap eden 100’ün üzerinde hikaye kitaplarım yayımlandı.
ÇOCUĞA YAZIYORSAN ÇOCUKÇA OLMALI
Çocuk hikâyeleri yazmak için başlıca şartlar nelerdir? Nelere dikkat etmek gerekir?
İşin içine çocuk girince konu daha da hassaslaşıyor. Çocuklarımızın saf zihinlerine olumsuz bir şeylerin girmemesine özen göstermek gerekir. Onlar için eser üretirken dikkat etmemiz gereken birçok bileşen var. İlk önce kitap içeriğinde çocuğu olumsuz etkileyecek ifadeler yer almamalı. Yaş seviyesi gözetilmeli. Kelimeler özenle, yaşlarına uygun seçilmeli. Ben bir hikâye kaleme alırken ilk önce yazdığım yaş grubunun ders kitaplarına bakar metinlerini okurum. Orada kullanılan kelimelerden uygun olanları kullanmaya çalışırım. Sözlük kullanmanın da çok etkili bir yöntem olduğunu söyleyebilirim bu konuda.
Hedef kitle çok önemli. Genellikle öğrencilere yönelik yazıyorum. Yani bir nevi okul yayıncılığı. Onun için öğrencilere kitabın ulaşması anne babasından çok öğretmenlerinin elinde. Bir bakıma kitaplarımızın ilk önce öğretmenlerimizden onay alması gerekir. Bence bu alanda kitap yazan kişilerin bu şartlara da dikkat etmesi yerinde olur. Hikâyeler her kesime hitap etmeli, eğer yazar bir şeyler verme kaygısı taşıyorsa mesajlarını satır aralarında vermelidir. Bu mesajların da herkesi kuşatıcı olması gerekmektedir. Aksi takdirde kitaplarınız belli bir kesime ait kalır. Varlığını uzun süre sürdüremez.
Özetle söylemek gerekirse, çocuğa yazıyorsan çocukça olmalı. Dili iyi kullanmalı. Yazma amacınız sadece çocuk olmalı. Çocuğun duygu, ruh dünyasına olumlu anlamda katkı sağlamalı. Bunlar yerine getirilirse bu iş başarılmış olur kanaatindeyim.
ÖĞRENCİLERİMLE FİKİR ALIŞVERİŞİNDE BULUNUYORUM
Hikâye konularınızı seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Hikâyelerin kurgusunu nasıl oluşturuyorsunuz?
Daha önce de bahsettiğim gibi “Değerler ve Beceriler” üzerine yoğunlaştım. Konuları da bu kapsamda seçiyorum. MEB programlarında öğrencilere verilecek değerler artısıyla eksisiyle yer almış. Genelde konuları bunlardan seçiyorum.
Örneğin “Yardımseverlik” değerini işlerken ilk önce bunlarla ilgili okumalarımı daha sonra gözlemlerimi yapıyorum. En büyük destekçim olan öğrencilerimle fikir alışverişinde bulunuyorum. Notlarımı aldıktan sonra hikâyeleri zihnimde kurguluyorum. Kurgu aşaması tamamlandığı zaman geriye en kolay iş kalıyor. Yazmak. Kısacası yazmak bana göre işin en kolay yanı.
Yazarken de eğer konumuz yardımseverlik ise bununla ilgili toplumumuzda yerleşen ama unutulan değerleri de öne çıkararak satır aralarına serpiştiriyorum. Örneğin “Bir elin verdiğini öbür el bilmemeli” düsturunu çocukların anlayacağı şekilde manasıyla birlikte hikâyeleştiriyorum.
Çocuklara eser üretmek için yola çıkmış, bu alanda çalışma yapacaklara neler önerirsiniz?
Konuşmalarımın satır aralarında aslında bunlara değindim. Sadece çocuk için yazıyorsan çocuk hakkında bilgi sahibi olmalısın. Bir bakıma çocuklaşacak, çocuk gibi yaşayacaksın. Onlar gibi düşüneceksin. Onların hayal dünyasına gireceksin. Hayal gücünüz geniş olacak. Ne tür kitaplardan hoşlandığını iyi tespit edeceksin.
İnsan bir işe yoğunlaşırsa ve de yaptığı işi severse önündeki engellerin bir bir kalktığını görecektir. Allah çalışana verir. Onun için çok çalışmalı, işimizi çok iyi yapmalıyız. Yaptığımız iş sorumluluk isteyen bir iş. Geri dönüşü yok. Yapılan bir hatanın telafisi olmuyor. Çok titiz olmalıyız.
Yazmada süreklilik önemlidir. Az da olsa devamlı yazmak gerekir. Her zaman öncekine bir şeyler eklemeli yazar.
Eser üretecekler kendi değerlerine yabancı olamaz. Kendi değerleri çerçevesinde üretimler yapmalı. Çocuklarımız zaten yabancı kültürlerle iç içeler. Yazar kendi kültürüne yabancı olmamalı kısacası. Size bununla ilgili bir anımı anlatarak bu konuyu bitirelim isterseniz. Öğrencilerime yazarlık eğitimi veriyordum. Yazdıkları hikâyeyi resimlemelerini istedim. Kız öğrencilerimden bir tanesi güzel bir ambulans resmetti. Ambulansın üzerindeki haç işaretini görünce şaşırdım. Ne olduğunu sordum. Aldığım cevap “Tüm ambulansların üzerinde bu işaret yok mu?” oldu. Bu sadece küçük bir örnek. Çocuklarımızın dünyalarının bu örneklerle dolu olduğuna eminim.
KİTAP OKUMADA ÖĞRETMENLERE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR
Genelde okumayan bir toplum olarak kendi kendimizi suçlarız. Bu durumdan kurtulmak için çocuklarımızı kitaplarla nasıl buluşturabiliriz? Onlara okumayı nasıl sevdirebiliriz?
Söylediğiniz doğru ama son yıllarda da okuma oranımızın arttığı da bir gerçek. Her yıl düzenlenen kitap fuarlarına katılımlarda önemli oranda artış var. Kitap çeşitliliği de arttı. Tüm bunlara rağmen kalabalık nüfusumuza oranla okuma oranı oldukça düşük. Gözlemlediğim kadarıyla bu hususta anne babalar kadar öğretmenlere de büyük görev düşmektedir. İlkokul öğretmelerinin kitap sevgisi kazandırmalarında geliştirdikleri tutum ve davranışlar anne babadan daha etkin kanaatindeyim. Anne babaların kitap okuma konusunda öğretmenleriyle yakın işbirliğine girmeleri gerekir. Çocuklar öğretmenlerini daha çok dinliyorlar.
Bir de kitap fuarları kesinlikle çocuklarla gezilmeli. Aileler en az ayda bir çocuklarıyla kitapçıları gezmeli, çocuklarına kendi kitaplarını seçmeleri özgürlüğünü tanımalıdırlar. Arada ödüllendirme de gerekir. Ülke olarak çocuk eserleri üretenleri desteklemeliyiz.
ÇOCUKLARA YÖNELİK HAŞİR HİKÂYELERİ YAZMAK İSTİYORUM
Gelecekle ilgili projeleriniz var mı? Varsa bunlardan biraz söz edebilir misiniz?
Hikâye, çocuklara ulaşmanın en kolay ve en etkili yollardan biri. Bir araç. Bu araç sayesinde çocukların ruh dünyasına girebilir ve onlarda kalıcı izler bırakabiliriz. Ama çocuklarımıza sadece okumanın bu dünya için olmadığını da hissettirmemiz gerekir. Ben bu kaygıyı hep taşıdım. Risale-i Nurlarda geçen ilk sekiz sözün sekiz hikâyesini bu kaygıyla yazdım. Basılmayı bekliyor. Diğer bir projem ise çocuklara yönelik haşir hikâyeleri yazmak. Haşri seviyelerine uygun, güzel bir dille hikâyeleştirmek istiyorum. Bunu yapmamın sebebi çocuklarımız ister istemez televizyonlardan, sanal alemden her yerden ölümleri, felaketleri görüyorlar. Anlamlandıramıyorlar. Onun için çocukların ruh dünyalarında fark edemediğimiz yaraların oluştuğuna inanıyorum. Bir nebze olsun o yaralarını sarmak çocuklara umut vermek istiyorum. Allah nasip eder de bunu yapabilirsem kendimi bahtiyar hissedeceğim.
İletişim: aliirmak52@gmail.com