Çocukları bekleyen, bir başka tehlike (II)

Raif ÖZTÜRK

Önceki yazımızda, organ mafyası tarafından kaçırılan çocukların, korkunç âkıbetlerine dikkat çekerek, herkesi çok tedbirli olmaya çağırmıştık.
O vahşice parçalanmış olarak bulunan çocuğun, o hale gelmesinde en azından İHMALİ olanlar, şu anda mutlaka vicdan azabı içindedirler. (Bkz.:Google’dan, Organ mafyası resimleri.)
Kesinlikle; “Keşke markete girerken çocuğumu dışarıda veya arabasında bırakmasaydım.” “Keşke o parkta oynarken, gözümü üzerinden hiç ayırmasaydım.” “Keşke dışarı gitmesine izin vermeseydim!” vb. çeşitli ağıtlarla ıstırap çekmektedirler.

•Bu yazımızda ise bundan çok daha önemli olan ve yine çocuklarımızı bekleyen, çok daha korkunç ve çok-çok daha elem verici bir âkıbetten bahsedeceğim.
Tâ ki gâfil olmayalım, mutlaka tedbir alalım ve sonra da pişman olmayalım.
Yukarıda duyulan pişmanlıklardan çok daha fazla “KEŞKE”LER söylemeyelim…
Üstelik de bu tehlike, organ mafyasının tuzağına düşen çocuklar gibi, 00%1 (milyonda bir) ihtimalde de değil, çocuklarımızın  % 50 den fazlası bu felâkete sürükleniyor…

Hattâ o masum ve günahsız çocukları bu ciddi tehlikeye, çoğunlukla aileleri teşvik ediyor, itiyor veya gafletlerinden dolayı, kayıp-gittiklerinin farkına bile varmıyorlar!...
Bazen de medyanın, bazı okulların, çeşitli arkadaşların, internetin, sinemaların, vb. çeşitli kurumların baskısı veya çok ciddi teşviki bile oluyor.
Evet, belki de anladınız fakat ben yine de açıklayayım:
•Bu çok büyük tehlike, “İMANSIZLIK” TEHLİKESİDİR…
Bu tehlike, o emanet olan masum yavrulara, Yaratıcımızı, İslâm’ı ve îmanın altı şartını gerektiği gibi öğretememe tehlikesidir. Önemli bir İslâm âlimi; “..Çocuklara, ‘Allah vardır, birdir ve her şeyi o yaratmıştır’, dedikten sonra O’nun c.c. varlığını delilleriyle ispat etmedikçe, bunun pek faydası olmaz!” buyurmaktadır.

Burada, çok önemli bir gerçeğe DİKKAT çekmek istiyorum:
Önceki yazımda, o çocukların iç organlarını vahşice boşaltarak ve gözlerini oyarak, çöp konteynırlarına atan insanların (!!!) öğrenimleri ve tahsilleri yüksek seviyedeydi. (Yakalananların içinde emekli öğretmenler, doktorlar ve de Profesörler bile var.)
Yani hiçbir öğrenim eksiklikleri yoktu. Zaten tahsilsiz kimseler bu işi nasıl yapabilir ki? 
Bu cânilere çocukluklarında, yüce Allahın varlığı, her an herkesi kusursuzca gördüğü ve izlediği halde, her hareketimizi meleklerine kaydettirdiği, gönderdiği Peygamber’in ve Kur’ânın buyruklarına göre, şu dünyada her birimizi sınadığı öğretilseydi.
•Kısa bir ömür sonrasında, önce kabirde sorgulanacağı, sonra tekrar diriltileceği, binlerce yıllık meşakkatli bir haşir meydanından sonra, mahkeme-i Kübra’da da sorgulayacağı ve sonrasında da bu mahkemeyi kaybetmesi halinde, ebedî olarak Cehennem azabına maruz kalacağı öğretilseydi.
Acaba; bu masum çocukları değil, bir karıncayı bile incitmeye kıyabilirler miydi?...
*******
Ayrıca, bu imansızlık tehlikesi, çocukların sadece 60-70 yıllık hayatlarını mahvetmiyor, mutlaka gidilecek olan 70 yıllık değil, 7000 yıllık değil, 7 katrilyon yıllık da değil, ebedî bir ömürlerini CEHENNEME çevirebiliyor. İşte mühim olan burasıdır…
•Bu imansızlık tehlikesi, sadece o tuzağa düşerek ahirete göçen ve ebedî azaba müstahak olan o kimseyi mahvetmekle de kalmıyor.
Ana-baba, ağabey-abla, dayı-teyze, amca-hala, öğretmen, patron, amir vs. gibi, onu eğitmesi gereken ebeveynini ve diğer tüm sorumluları da töhmet altına sokuyor.
•Çünkü ihmal edenler de, öğretmekle yükümlü olanlar da, yanlış bilgi verenler kadar sorumludurlar. Hele-hele engel olanlar var yâ, onların âkıbetleri vahim…
Böylesine büyük bir tehlikeden hem kendimizi, hem de aile efradımızı (çoluk-çocuklarımızı) korumamız için yüce Rabbimiz bizleri önceden ikâz ediyor:
•Bakınız, Tahrîm Sûresi, 6. Âyet.: Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi öyle bir ateşten koruyun ki, yakıtı insanlar ve taşlardır. Başında ise hiçbir emrinde Allah'a isyan etmeyen ve ne emredilirse onu yapan güçlü ve sert tabiatlı (zebani denilen) melekler vardır…
*******
Cehenneme atılacağı kesinlik kazandıktan sonra, kişi haykırarak ve çığlıklar atarak, kendisinin bu âkıbetine sebep olan sorumluları arayacak. Bu gerçekleri öğretmekle sorumlu olanlar ise, o dehşetli günde, o sorumlu olduklarından kaçacak yer arayacaklar.
•Abese Sûresi, 33-37 Âyetler.: Vakti gelip de o kulakları patlatan dehşetli gün geldiği zaman. İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar. O gün onlardan her birinin başından aşkın derdi ve tasası vardır...
•Me’âric Sûresi, Âyet 10-14.: Birbirlerine gösterildikleri halde, hiçbir candan dost, diğer dostunun hâlini sormaz. Her mücrim (günahkâr) o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini, kendisine (dünyada) sahip çıkan sülalesini, hattâ dünyada olanların tamamını verip de, (ebedî Cehennemden) kurtulmak ister… 
•Bakara Sûresi, 167. Âyet.: O kötülere uyanlar şöyle diyecekler: “Ah ne olurdu, elimize bir fırsat daha geçse de, onların şimdi bizden uzak durdukları (ve kaçtıkları) gibi, Biz de onları (Dünyada) bir reddetseydik!...” İşte Allah Teâlâ onlara, bütün yaptıklarını, en şiddetli pişmanlıklar halinde gösterecektir. Onların o ateşten çıkacakları da yoktur…
Saygıdeğer dostlarım.
Bizlere, bu gerçekleri sadece söylemek ve hatırlatmak düşer, takdir sizin… Vesselâm.
*******
NOT: Prof. Dr. Yusuf Kaplan hocamızın, konumuzu te’yid eden tespitlerinden birkaç cümlesi.
“Ruhumuzu, geleceğimizi, hayallerimizi, rüyalarımızı yok ediyorlar:
Kendi çocuklarımız, elimizden kayıp gidiyor… Çocuklarımızı bizden koparıyorlar…
Çocuklarımıza hiçbir heyecan, coşku ve ufuk sunamayan’ ruhsuz eğitim sistemi’; hiçbir gelecek vaat etmeyen kör ve kötürüm kültür hayatı; hayal göremeyen, rüyaları olmayan, bütün sermayesini daha çok "köşe döndürecek" bön ve berbat projelere yatıran, sarsak ve ‘asalak medya rejimi’ çocuklarımızı gözümüzün içine baka-baka elimizden alıyor.
Bizden, bizi biz yapan her şeyden koparıyor, üstelik el ele, kol kola, omuz omuza vererek…
Türkiye'nin en temel sorunu ‘eğitim sorunudur’. Türkiye'de sömürgeci ülkelerin yapamayacakları, yapmaya cesaret edemeyecekleri kadar, çocuklarımızı kendi değerlerimizden, kendi dünyamızdan, kendi rüyalarımızdan uzaklaştıran, bütün iddialarını yitirmiş, bütün ideallerini kaybetmiş ilkel, ruhsuz, ufuksuz bir eğitim sistemi, yoz ve sığ bir kültür hayatı, yabancılaştırıcı ve her şeyi banalleştirici bir medya rejimi var…” (Prof. Dr. Yusuf Kaplan-28.09.2009/R.HABER)

Moral Haber

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.