Çocuklarımıza karşı davranışlarımızda şefkat ile duygusallığı birbirine karıştırmayalım. Şefkat karşılıksız sevgidir. Çocukların en az anne sütüne ihtiyaç duyduğu kadar şefkate de ihtiyaçları vardır. Şefkatten yoksun büyüyen çocukların ileride etrafına karşı merhametsiz davranmaları ihtimali her zaman mevcuttur.
Dozunda şefkat, her zaman çocuğa kendine güven ve özgür davranış becerisi kazandırır. Duygusal davranış ise, çocuğu şımartır, anne-babaya bağımlı hale getirir. Bazen şahit oluyoruz ki aynı ailede, aynı eğitimi almalarına rağmen, çocuklar farklı davranışlar gösterebiliyorlar? Hatta ikizler bile farklı oluyorlar. Her çocuk bir olmadığına göre, verilecek terbiye ve eğitim de kabiliyetleri doğrultusunda olmalıdır.
Peki, ilgi nasıl olmalıdır? Anne ve babalar, kendi çocukluklarında yaşadıkları tecrübelere dayanarak, çocukları için en önemli besinin “sevgi” ve “sevecenlik” olduğunu bilerek, onlara karşı ilgiyi ve dengede adaletli bir şekilde davranarak göstermelidirler. Çocuklar, anne ve babanın varsa farklı davranışlarını kolayca fark ederler, o ölçüde de yargılarlar.
Çocuklardaki yaradılıştan gelen bütün duygular hep iyiliğe meyillidir. Hiçbir çocuk annesinden potansiyel suçlu olarak doğmamaktadır. Onu, suçlu hale getiren biri varsa, o da ailesi ve çevresi tarafından aldığı yanlış eğitimdir. Unutmamak gerekir ki, edinilen her kötü alışkanlık, sonradan geliştirilebilecek iyi alışkanlıklara birer engeldir. Onun için anne ve baba olarak çocuklarda görülebilecek yanlış alışkanlıkların oluşmasına müsaade etmemek gerekir. Çünkü edinilen yanlış alışkanlıkların doğru kişiliğin oluşmasına mani olduğunu unutmayalım.
Tek çocuk sahibi aileler, çocuklarına gösterdikleri aşırı hassasiyet sebebiyle çocuklarının eğitimlerinde bariz hatalar yapabiliyorlar. Çocuklarına bir prens veya bir veliaht gibi davranmaları, aslında onlara yaptıkları en büyük haksızlıktır.
Aşırı dozda verilen ilacın zehir etkisi yaptığı gibi, aşırı şefkat ve ilgi de çocuğun ruhsal gelişimine olumsuz etkiler.
İnsanlar, iyi “anne – baba” olacağım derken, bazen çocuklarına hizmetçi olma yanlışlığına düşebiliyorlar. Kendi çocuğunun isteklerine hizmetçi olma yerine, ona sorumlu davranmayı ve aile sevgisini öğretmeleri hem daha kolaydır, hem de çocuk için daha faydalıdır. Çocuk, anne ve babayı ne kadar çok severse, onlara karşı o kadar itaat etme duygusu ön plana çıkar, buna kendini mecbur hisseder ve onu görev olarak telâkki eder. Zira sevdiğimiz insana, korktuğumuz insandan daha çok itaat ederiz.
Baba olmak
Babalık duygusu, annenin bebek beklediğini öğrenmesi ile başlar. Bu dönemde baba adayı, çocuğunun doğum öncesindeki gelişimini adım adım eşiyle birlikte izler. Hanımının çektiği doğum sancılarını baba da misliyle çeker.
Baba, çocuğun gelişim döneminde, ona ve annesine zarar verebilecek her türlü maddi ve manevi davranışlardan kaçınmalı, daima baba şefkati göstererek koruyucu pozisyonunda olmalıdır. Ayrıca sevgi, saygı, hoşgörü ve merhamet kanatları ile eşini sarmayı ihmal etmemesi, iyi bir eş ve baba olmasının ilk adımlarıdır. Çünkü bir hanımın, eşinin şefkatine en fazla ihtiyaç duyduğu dönem, hamilelik günleridir.
Çocuğun büyümesinde, gelişmesinde, ona sağlıklı bir eğitim verilmesinde, sosyal hayatın gerektirdiği değerler ve dini açıdan sorumluluk bilinci kazandırmada elbette anne gibi babaya da çok önemli görevler düşmektedir.
Önemli olan biyolojik baba olmak değil, çocuğu eğitip, yetiştiren, onu hayata hazırlayan, bütün sorunlarını onunla beraber kucaklayan, paylaşan hakiki bir baba olmaktır. Hiç kimse, mükemmel bir baba olarak dünyaya gelmez. Mükemmellik Allah’a mahsustur. Yaşadığımız bu dünyada anne-baba olarak dönüp geri baktığımızda eksiklerimizi, hatalarımızı görebiliyorsak ne mutlu! İyi baba olmak sevgi, tecrübe, sabır, bilgi ve beceri işidir.
Eğitimde büyükanne ve dedelerin rolü
Torun sevgisi özel bir sevgidir. Her büyükanne ve büyükbaba ( dede) için onları sevmek ve büyümelerine yardımcı olmak, yaşlanmanın tadını çıkartacak hoş bir duygudur. Yaşlıların torun sevgilerine şahit olunca insan “yaşlanmak güzelmiş” demekten kendini alamıyor.
Anneanne-babaanne ve dedelerin torunları üzerinde her zaman olumlu etkileri vardır. Kimi zaman çocuk, anne-babasından göremediği ilgi ve sevgiyi onlardan görebilmekte, bu da onların psikolojik yönden gelişimlerini olumlu olarak etkilemektedir. Her birimiz çocukluk yıllarımıza hayalen döndüğümüzde, hafıza ekranımızda babaanne, anneanne ve dedelerimizin sevecen yüzlerini görürüz. Onların nur yüzlü simalarını hatırlamak bize huzur verir.
Çocuklar, büyükanne ve büyükbabalarının aşırı hoşgörüsünden olabildiğince faydalanırlar. Hatta aynı tavizkâr tutum ve davranışı anne ve babalarının da göstermesini beklerler. Genellikle büyükanne ve büyükbabalar torunlarıyla vakit geçirirken, çocukların yaptıkları yanlış davranışları hoşgörüyle karşılarlar, istediklerini yerine getirilir. Torunlarını evin birer kralı ya da kraliçesi gibi yaşatılırlar. Böylece büyükanne ve büyükbabaların en büyük hatası torunlarını gereğinden çok fazla şımartmalarıdır. Bu durum anne ve babanın çocuk üzerindeki otoritesini de zayıflatır. Bunun sonucunda dede, anneanne ve babaannenin çocukla yakın teması sıklaştıkça, anne ve babadan beklenen eğitimde denge ve tutarlılık ilkesi bozulmaktadır.
Bütün bu olumsuzlukların yaşanmaması için büyükanneler ve dedeler çocuk eğitiminde yalnızca destekleyici rol oynamalıdır. Asla gerçek anne-baba görevini hiçbir zaman üstlenmemelidirler. Çocuğun iyiyi, kötüyü, doğruyu, yanlışı anlayabilmesi için geniş aile bütünlüğü içinde, doğru bir istikametin belirlenmesine ihtiyacı vardır. Bu bakımdan büyükbaba ve büyükanneler torunları için çok önemlidir.