Kur’an’dan Risale-i Nur Perspektifinde Günümüze Mesajlar (25)
Bakış açımız Kur’an’a göre olmadıkça Yaratı’cının icraatını anlamak zordur. İnsan çoğunlukla kendine göre düşünmeye yatkındır. Bir yetişmişlik ya da bir alışkanlıktır ki bu yatkınlığından sıyrılmak için bir çaba da sarf etmeyenler büyük bir yekun oluşturuyor.
مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ yani “Hepinizin yaratılması ve tekrar diriltilmesi (O’nun için) bir tek can(ın yaratılması ve diriltilmesi) gibidir. Kuşkusuz Allah her şeyi işitir, her şeyi tarifsiz bilir.”[1] ayeti de konunun tam anlaşılabilmesi için bu bakış açısını gerektirmektedir.
İkinci diriliş ya da ahiret, gaybî iman gerektiren iman esaslarından biri olarak sayılmıştır. Allah bunu Kur’an’da haber veriyorsa öylece inanılması gerekir. İbn-i Sina “İman ederiz, fakat akıl bu yolda gidemez” diye fikrini söylemiş. Bütün alimler de “Haşir, bir mesele-i nakliyedir, delili naklidir; akıl ile ona gidilmez” diye ortak görüş belirtmişlerdir.
Bediüzzaman, yeniden dirilişi anlamanın “İsm-i Azam”ın tecellisi ile ancak mümkün olabileceğini söyler. Evet, Allah’ın “İsm-i Azam”ının ve her ismin azami mertebesindeki tecellisiyle meydana gelen en büyük işleri görmek ve göstermekle, büyük diriliş bahar gibi kolay ispat edilir ve tam kavranır; bütün bu aşamalardan sonra hakiki iman elde edilir. [2]
Günümüze kadar bu ayete ispat anlamında bir açıklama getirilmiş değil. İmanın bir teslimiyet olması gereğinden hareket edilerek fazla da kurcalanmamıştır. Oysa günümüzde her şeyin gün ışığı gibi ayan olmasını gerektiren görüş yaygın hale gelmiştir. Akıl elbette tek başına fazla bir şey yapamaz. Günümüzdeki akıl Kur’an’dan, yani vahiyden bu tür konularda yararlanmak zorundadır.
Bediüzzaman, yeniden dirilişi, Risale-i Nur’la, özellikle Onuncu Söz ve değişik risalelerle kıştan sonra baharın gelmesi gibi kolay bir anlatımla akla yaklaştırmaktadır. Elbette bu, günümüz için Kur’an’ın önemli bir açılımı ve zamanın en büyük bir müfessir olduğunun da ispatıdır.
Ayetteki hepinizin yaratılması ve diriltilmesi bir canın yaratılması gibi nasıl olur? Bu zamana kadar gelip geçmiş ve gelecek insanlar, üstelik bir anda, bir kişinin yaratılması kadar kolay olmasının akla yatkın bir izahı gerekir. İşte “Onuncu Söz” baştan sona bu derin ama bu zamana kadar kapalı kalmış bu konuyu gözler önüne sermektedir. İsmi Haşir Risalesi olan “Onuncu Söz”, yukarıda geçen ayetin Risale-i Nur’daki diğer pasajlarla birlikte tam bir tefsiridir.
Bediüzzaman, bu konuya ilişkin “Onuncu Söz” ün “Hatime” denilen bölümde Risale-i Nur’un diğer yerlerinin de özetini vererek özlü bilgi verir.[3]
Bediüzzaman, son derece akla uygun bir izahla yani “En yüce sıfatlar Allah’ındır” [4] ayetine göre temsilde hata olamayacağını belirtip görünen alemden örneklendirmeler yaparak yeniden dirilişi zihinlere yaklaştırmaya çalışır:
Nuraniyet sırrıyla, güneş cilvesini yani ışığını, rengini, sıcaklığını, kendi isteğiyle olmasa da, bir zerreye kolaylıkla verdiği gibi aynı kolaylıkla sayısız şeffaf şeylere de verebilmektedir.
Şeffafiyet sırrıyla, şeffaf bir zerrenin göz bebeği, güneşin yansımasını koca bir denizin yüzeyi nasıl alıyorsa öylece alabilmektedir.
İntizam sırrına göre, bir çocuk parmağıyla gemi oyuncağını evirip çevirdiği gibi koca bir gemiyi de bir düğmeye basar gibi kolaylıkla hareket ettirebilir.
İmtisal sırrı çerçevesinde bir komutan bir askeri “arş!” emriyle yatırıp kaldırdığı gibi koca bir orduya da istediği emri vererek yaptırabilir.
Muvazene sırında da bu kolaylığı görmek pekâlâ mümkündür. Hassas tonajlı bir terazinin bir kefesine konulacak az bir ağırlık diğer kefesini en yukarıya kaldırabilir.
Görülüyor ki, bu fani dünyada bu sırlarla küçük en büyük şeye müsavi olduğu gözlerimiz önünde olabilmektedir. Allah’ın kudreti sonsuzdur. O’na asla hiçbir şey zor gelmez. Birçok şeyi bir şey gibi kolaylıkla yapar; hiçbir şey de bir başka şeye engel olmaz. Bir insanı yarattığı gibi diğer insanları da yaratmıştır. Yaratması nasılsa diriltmesi de öyledir. İnsanın yeniden diriltilmesi konusunda birle birçok farksızdır.
Bediüzzaman, “Bir şey zati olsa, arızi olmazsa, onun zıddına müdahale edemez. Çünkü cem-i zıddeyn lazım gelir. O ise muhaldir.” kaidesine göre Allah’ın kudretine hiçbir acizlik karışamaz. Oysa insanlar zaaflarla karışmıştır.
Allah, gözümüzün önünde bizim üstesinden gelmediğimiz çok şeyleri yaratıp duruyor. Bir çiçek yaratıyor, bir yıldız, bir galaksi yaratıyor. Bütün bunları Allah yaratmıyor tezini aklını çalıştırmayanın dışında kimse iddia edemez. Çiçeği yaratanın baharı da, yıldızı yaratanın gökyüzündeki bütün yıldızlar da ve galaksiyi yaratanın diğer galaksileri de yarattığı hususunda bize tam bir kanaat veriyor. Yani bir şey nasıl yaratılmışsa aynı yöntemle diğer bütün var olanların yaratıldığı sonucunu veriyor.
Bu noktayı, yine Bediüzzaman çok veciz bir şekilde şu şekilde formüle ediyor: “Çünkü her şey bağlıdır her şey ile. Her şeyi yapamayan bir şeyi de yapamaz.”[5] Ya da “Pirenin midesini tanzim eden, manzzume-i şemsiyeyeyi de tanzim etmiştir.”[6]
[1] Kur’an, Lokman: 28
[2] Nursi, Bediüzzaman Said, Sözler, Onuncu Söz, Hatime, erisale.com
[3] Daha geniş izah için bakınız: Şualar; Yedinci Şua, İkinci Bab, Üçüncü Hakikat, 29. SÖZ, 20.Mektup, erisale.com
[4] Kur’an, Nahl: 60
[5] Nursi, Bediüzzaman Said, Sözler, Lemaat, erisele.com
[6] Nursi, Bediüzzaman, Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, erisale.com