“AB Medeniyetinin körükörüne taklit edilmesine suret-i kat’iyede tasvip etmiyorum. Bakınız AB bugünlerde çok büyük bir ahlaki erozyona uğramıştır. AB büyük problemlerin eşiğinde, ciddi toplumsal ve ekonomik sıkıntılarla yüz yüze. (Bugünlerde Yunanistan’da halk sokaklarda alınan önlemleri protesto ediyor. Grevler sürüyor. Ülke adeta bir kaos içinde. Yalnızca Yunanistan değil, İrlanda, Portekiz ve İspanya da benzer bir durumun içinde. Genç, yoksul ve işsizler öfkeli. Hükümetler mali krizi aşmaya uğraşıyor. Avrupa para birliği sarsılıyor. Paranın serbest dolaşımı çatırdıyor. Bana göre hali hazır Batı’da başlayan bu kaos ortamının ekonomik krizle pek alakası yoktur. Aslında bu krizin gerçek kaynağının, tüm dünyayı etkileyen ekonomik krizden çok, sosyal bir kriz olduğunu söyleyebiliriz.) Ancak bu sorunların kaynağı irdelendiğinde Avrupalı bazı yöneticilerin iddia ettikleri gibi bu problem yabancılara ve gurbetçilere de yüklenemez. Avrupalıların problemleri ahlakidir ve kendi kültürlerinden kaynaklanmaktadır. Avrupa'da toplum ve aile yapısı tamamen çökmüştür ve bu çöküş devam etmektedir. İnsanların niteliği sürekli düşmekte, sağlıklı ve dinamik bir toplum yapısından uzaklaşılmaktadır.
Bugün Avrupa'nın pek çok ülkesinde nüfus artışı eksilerdedir. Aile yapısı bütünüyle tahrip olmuştur. Evlilik oranları çok düşüktür. Bir sorumluluk yükleyen evlilik yerine batılılar “hazcı” bir yaklaşımı tercih etmektedirler. Çocuk yapmayı kendilerine yük olarak görmektedirler. Meydana gelen çocukların ise yarısı gayrı meşru beraberliklerin sonucudur. Ya anneden, ya babadan bazen de her ikisinden de mahrum olarak büyümektedir çocuklar. Köpek besleme çocuk yetiştirmeye göre daha pratik ve pragmatik gelmektedir batılılara.
Aslında Batı bu gün “nüfus artış problemi” değil “nüfus problemi,” “varlık problemi” yaşamaktadır. Batı insanî açıdan “eşref-i mahlukat” olma hüviyetini yitirmiştir. Meyve vermeyen bir ağaç haline gelmiştir. Sürekli yabancı ve yalancı aşılarla bünyesini canlı tutmaya, varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır. Meşru- gayrı meşru her türlü yolla doğumları artırmaya çalışmasına rağmen mevcut halini koruyacak nüfus artışına bile ulaşamamıştır. Almanya, Avusturya, Litvanya, Norveç, Rusya, Romanya, Ukrayna, Polonya gibi ülkelerde doğal nüfus artışı eksilerdedir. Nüfus giderek yaşlanmaktadır. 65+ yaş nüfusun genel nüfusa oranı Bulgaristan'da %17, Finlandiya'da %15, Fransa'da %14, İngiltere'de %15.6, Portekiz'de %17, Almanya'da %18, Yunanistan'da %18, İtalya'da %19.2 dir. . Bu oran 74 milyonluk Türkiye’de yüzde 67,2 dir. Yani çalışan nüfus Batı’da dörte bir oranında iken Türkiye’de ise bu oran tersi durumdadır. Boşanma oranları Çek Cumhuriyeti'nde %48, Danimarka'da %46, Finlandiya'da %50, Fransa'da %43, Norveç'te %46, İngiltere'de %43 dür. Türkiye’de ise binde 1.4’tür.
Rakamlar da gösteriyor ki, evlilik dışı doğum oranları Batı dünyasındaki toplumların problemlerinden biridir.
Kısacası; Dünün disiplinli, çalışkan, dakik, eğitimli, kültürlü batılı imajı sürekli erozyona uğramaktadır. Artık dünyanın hayranlık duyduğu “model Avrupalı”, yerini giderek “günü birlik yaşayan, hedefsiz, niteliksiz kitlelere” bırakmaktadır.
Demokrasiyi, insan haklarını kendi tekelinde görmeye devam eden Batının bilhassa yabancı düşmanlığı ve göçmenleri dışlayan ayrımcı tutumu sadece çöküşünü hızlandıracaktır. Göçmenleri topluma taze bir kan, iş ve teşebbüs gücü görmesi, başka kültürleri ve değerleri zenginlik aracı kabul etmesi durumunda Avrupa'nın ömrünü uzatma imkânı olabilecektir. Irkçılığa, tahammülsüzlüğe, ayrımcılığa yönelen, çok kültürlülüğü değil asimilasyonu tercih eden bir Avrupa'nın toparlanması ise imkân ve ihtimal dâhilinde değildir.
Ahlaki yönden dibe vurmuş tefessüh etmiş yukarıda bir parça içyüzü uzmanlar tarafından tasvir edilen bir medeniyetin o halde neyini alacağız diyebilenlerimiz olacaktır. Bence işin asıl püf noktası da buradadır. Ya Topyekûn reddetmek veya topyekûn taklit etme! Bu, geçerli bir düşünce ve makul bir görüş değildir. Gülü dikeniyle birlikte görebilmek önemlidir. Dikeni var diye gülden mahrum olmak yanlış bir tercih olduğu gibi, dikeni ile birlikte almanın mahzurları da görülmeli, ona göre değerlendirilmelidir. Burada amacımız Batı medeniyetini ne büsbütün temize çıkarmak, günahsız görmek, pir u pak göstermek ne de tamamen reddetmek, inkar etmek, toptan karşı çıkmak değildir. Gündüz ortasında Güneşi inkâr eden gündüzü kendisine gece yapar. Karanlıkta yaşamaya da mahkûm olur.
Batı’yı tasvip etme veyahut reddetme mes’elesinde önemli argümanımız Büyük İslam mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin fikir ve düşünceleri olacaktır. Bir sonraki makalemizde Üstadın bu husustaki görüş ve düşüncelerine bakacağız.