Dr. Ali İhsan Çelik’in yazısı
Bu yazıyı yazarken defalarca yazdım bozdum, yazdım bozdum, yeniden yazdım. İnternet teknolojisinin tarihi serüveni, dijital dönüşüm sürecinde eğitimin geçirmiş olduğu evreleri uzun uzun anlattım ve sonra sildim, çünkü artık geçmişi anlatmanın hiç kimseye fayda sağlamayacağını kanaat getirdim. Biraz pratikliği seviyorum, geçmişteki aksaklıklardan ve gecikmelerden bahsetmek hiç kimseye fayda sağlamıyor, onun için Corona veya Corona sonrası dijital eğitim nasıl devam etmeli konusu üzerinde kafa yormamız gerekiyor.
Bediüzzaman hazretlerinin eğitim modeli yenilikçidir, bundan dolayıdır ki müellif, Risale-i Nurların daha fazla insan tarafından okunması ve duyulması için latin alfabesi ile basılmasını ve radyo aracılığı ile okunmasını desteklemiştir. Eğitimde dijital dönüşüme en çok Risale-i Nuru okuyanlar kafa yormalı ve destek vermelidir çünkü müfritane irtibat bu sayede artırılabilir. Ufku geniş olan, gelecek nesilleri önemseyen herkes bu yeniliğe açık olmalı, bu geri dönülmez sürecin taraftarı ve destekleyicisi olmalıdır. Destek olunmalı ki dijital eğitim uygulamalarının, pozitif yönleri çoğalsın, varsa dezavantajlı tarafları kısa sürede bertaraf edilsin.
2019 yılının mayıs ayında katıldığım bir sanal sempozyumda, eğitimin verimli olması için dijital bir zemine oturulması gerektiğini ifade ettim. Tabi dijital zemin deyince hemen, bazı uzmanlar; “Dünya dolusu eğitim materyali var, ders videoları var, şu var bu var, ne yok ki. Hata geçmişte öğretmenlere, öğrencilere tablet bile verildi, hiçbir verim alınamadı, iki taraf da amacı dışında kullandı” dediler. Ben, uzmanlara cevap olarak, sürdürülebilir çevrimiçi (online) eğitim modeli olmadan, kontrolsüz bir şekilde eğitimcilere ve öğrencilere dijital cihaz vermenin hiçbir fayda sağlamayacağını, hatta artık herkesin kendi cihazı olduğunu cihazlara ve internete erişim noktasında bir eksiklik olmadığını, eksik olanın efektif, sürdürebilir dijital eğitim modelidir dedim.
Öğrenciye tek taraflı bilgi aktarmak, öğrenciyi eğitim sürecinden daha da uzaklaştırıyor ve tembelliğe sevk ediyor. Öğrenci internetteki kaynakları öğretmenden daha iyi biliyor ve daha hızlı erişebiliyor. İnternetteki kaynakları öğrenciyle paylaşmak veya tarif etmek bir fayda sağlamıyor, bir müddet sonra sıkıcı geliyor. Halbuki öğretmen, akıllı tahtada dersi anlatırken akıllı tahta ekranını sesi ile birlikte video olarak kaydedebilir, dersten sonra dersi derste anlamayan öğrenciler istedikleri zaman izleyebilirler. Tabi öğretmen de bu videonun peşinden konu ile ilgili sorular yüklerse ve bu sorular her öğrenciye özgü olursa, öğrenci uygulama notunu buradan yaptığı ödevlerden alacağını bilirse sistem tıkır tıkır işleyecektir.
Öğretmen buna ek olarak, akşamları en az iki saat vakit ayırarak öğrencilere ödevlerinde yardımcı olmalı ve bu faaliyetinden dolayı gündüz ders ücretinin iki katı ücret alabilmelidir diye ifade ettim. Bu açıklamadan sonra uzmanlar, bu model uygulanabilir dediler. Ben ilave olarak, amaç öğrenciyi sürekli gelişen dijital teknoloji aracılığı ile faydalı dijital içeriklerle meşgul etmek olmalıdır, her akşam iki saat çevrimiçi ödev yapan bir öğrencinin, zaten farklı bir alana girmeye enerjisi kalmayacaktır.
Yukarıdaki anlattıklarım, hala güncelliğini koruduğu için paylaştım. Haziranda öğrenciler okullara dönecekler, bu mevcut örgün eğitim ile birlikte dijital dönüşümün gerçekleşmesi kaçınılmaz olarak görülüyor, ne kadar hızlı hareket edersek o kadar mesafe almış oluruz.
Corona günlerinde bütün öğrenciler evde kalınca, Milli Eğitim, üniversiteler, okullar, ders verenler ve öğrenciler kurumsal veya bireysel olarak uzaktan ders yapmaya başladılar ve devam ediyorlar. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, Corona günlerinde eğitimde dijital dönüşümü zorunlu olarak bir miktar gerçekleştirdik, uzak-yakın birçok insan bu sürece dahil oldu. Corona sonrası bu süreci hızlandırmamız lazım, yoksa Corona ile yaşamamız ve ileride meydana gelebilecek yeni salgınlara karşı hızlı tedbir almamız zorlaşacaktır.
Tabi uzaktan eğitim deyince hemen bazıları, “Ne var ki bunda canım, açtım sistemi dersimi bütün öğrencilere deklere ettim, internetten hazır dokümanlar ve sorular da buldum, onları da öğrencilerle paylaştım hepsi bu kadarmış, ben bu işi süper yapıyorum” diyor. Ben de diyorum ki, ey eğitimciler, ey uzmanlar, ey kendini süper zannedenler; öğrenciler artık bıktı sizin deklarasyonlarınızdan, eğitimde dijital dönüşüm demek bütün öğrencileri free (ücretisz) bir yazılım ile tek taraflı video ve dokümanları paylaşıma açmak değildir. Öğrenci o dokümanların ve videoların en süperini sizden daha hızlı araştırabiliyor ve indirebiliyor.
Uzaktan eğitim, eşzamanlı (simultaneous), senkronize (synchronized) veya çevrim içi (online) olmalıdır. Bu kelimeler yaklaşık olarak aynı anlama geliyor, bunların içinde en çok çevirim içi hoşuma gidiyor, çünkü uzaktan eğitimin en zor yanı öğrenciyi çevrim içinde tutabilmektir, bunu başarabildik mi uzaktan eğitimin üstünlükleri ortaya çıkacaktır.
Uzaktan eğitim çok küçük gruplarla (10 kişilik olabilir) çevrim içi devam etmelidir. Çevrim içi demek, eğitimciler gibi öğrencilerin de eş zamanlı olarak sistemde kamerası ve sesi ile aktif olduğu sistemdir. Öğrenci artık tek taraflı eğitimcilerin deklare derslerini dinlemek istemiyor ve tahammül edemiyor. Çünkü öğrenci hocasına diyor ki, “Ben bu videoların ve dokümanların alasını bulabiliyorum.” Mesela matematik dersindeki öğrenci hocasına, “Hocam, biraz sabırla beni takip edebilirseniz, ben de tabletimin ekranından problemi çözebilirim, bu beni daha çok geliştiriyor” diyor. Türkçe hocasına diyor ki “Bak hocam, ben sınıftakinden daha güzel şiir okuyabiliyorum, sabırla beni dinlerseniz sonuna kadar okuyabilirim” diyor. Resim hocasına diyor ki “Hocam ben Photoshop grafik programı ile süper tasarımlar yapabilirim, hatta bu alanda uzman bile olabilirim. Ayrıca, biraz da sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik olaylarını bana öğretebilsen daha da süper olacak” diyor. Bilgisayar hocasına diyor ki “Yeter hocam, artık yabancı firmaların hazırlamış oldukları işletim sistemlerini ve ofis yazılımlarını bana bilgisayar dersi olarak öğretmeye çalışma, bana biraz da yapay zeka öğret, robotik öğret, hatta bana malzeme listesini verebilirsen internetten malzemeleri alır bir robot bile yapabilir ve programlayabilirim” diyor. Din ders hocasına diyor ki “ben namaz surelerini ezberlerken, internetteki kayıtlarla karşılaştırdım, biraz da siz online dinleyebilir misiniz, bu benim için hiçte zor değilmiş” diyor.
Öğrencilerin daha bir sürü diyorları var, yani kısaca eğitimcilere diyor ki, artık ben birçok şeyin farkına erkenden varıyorum ve dijital teknolojiyi sizden daha hızlı kullanıyorum, bu benim vazgeçilmezim, gücünüz yetiyorsa beni çevrim içinde tutun diyor. Hatta yakında 5G teknolojisi gelecek ve çok daha hızlı işlem yapabileceğiz, uzaktaki nesneleri bile kontrol edebileceğiz, çünkü artık nesnelerin interneti var, endüstri 4.0 var.
Bu konuda ne kadar yazsak azdır, daha yazacak bir sürü alt başlık var, eğitimde dijital dönüşümün dezavantajlarından özellikle bahsetmedim, çünkü teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin eğitim daha fazla emek istiyor, eğitimcilerin öncelikle yukarıda bahsettiğim online eğitim modelini içselleştirmesini ve biz bu işe emek veririz demelerini umut ediyorum. Ayrıca, bunu bir yük olarak gören ve yapamayacak olanların değişimin önünde durmaması gerektiğini düşünüyorum. Özetle, eğitimdeki dijital işleyiş biçimini öncelikle kabullenmek gerekiyor, modelin işleyişi tam anlaşılmadın dezavantajlar ile kafa yormanın bir anlamı yoktur.