Biz Orgeneral Hilmi Özkök’ün dışında, dünyanın gelişmiş herhangi bir ordusuna komuta edebilecek çapta bir genelkurmay başkanı görmedik bu ülkede.
Fevkalade sığ, yetersiz, beceriksiz, mesleklerinin gereğini yerine getiremeyen generaller galerisine döndü Genelkurmay.
Ne savaşı caydıracak askerî bir kapasiteleri, ne barışı sağlayacak entelektüel bir derinlikleri var.
İhtirasları boylarından büyük.
Aslında acıklı bir kompleksi tatmin etmeye çalışan bir tavırları ve konuşma biçimleri var, sürekli olarak aynı mesajı vermeye çabalıyorlar, “biz sivillere bağlı değiliz, biz sivillerden emir almayız.”
Gelişmiş ülkelerde askerler sivillerden emir alırlar.
Gelişmişliğin temel göstergelerinden biridir bu.
Kabile devletlerinde, o alaycı klişeyle söylenen “muz cumhuriyetlerinde” askerler sivillerden emir almaz.
Siz Amerika’da, İngiltere’de, Norveç’te, Yunanistan’da “ben sivillerden emir almam” diyecek bir generalin çıkabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Sivillerden emir almayıp aksine sivillere emir verebilmek için de sürekli olarak Türkiye’nin önünü kesmeye kalkıyorlar.
En korktukları şey ülkenin gelişmesi çünkü.
Bütün o darbe planları, kaos hazırlıkları, gizli örgütlenmeler, “gelişme ihtimalini” yok etmek için.
Yüksek yargıyla birlikte, Türkiye bulunduğu noktadan bir adım öteye gitmesin diye çabalayıp duruyorlar.
Her türlü olumlu değişime karşılar.
Orgeneral Başbuğ, neden “zorunlu askerlik” istediğini anlatırken, “mehmetçiğin” milletle ordu arasındaki bağ olduğunu söyledi birkaç kere, zorunlu askerlik oradan kalkarsa “bu bağ” koparmış.
Zorunlu askerliğin çoktan ortadan kalktığı o ülkelerde demek orduyla millet arasında bağ yok.
Orduyla millet arasındaki bağ, parlamentodur, hükümettir.
Millet parlamentoya, parlamento hükümete, hükümet de orduya ne yapılacağını söyler, bağ da böyle oluşur.
Yargının, orman idaresinin, maliyenin, dışişlerinin, tapu kadastronun “milletle” bağı, vatandaşları “zorunlu” görevlere alarak mı kuruluyor?
Mahkemeler milletle bağ kurmak için gençleri zorla “mübaşir” mi kaydediyor, orman idaresi herkesi “orman memuru” mu yapıyor?
O müesseselerin milletle bağı yok mu?
Orgeneral Başbuğ gibiler “milletle” bağ kurmak değil, millete hükmetmek istiyorlar, bağ dedikleri bu, köylü çocuklarını toplayıp, onlara emirler verip, korunaksız karakollarda öldürtecekler.
Düşünün, bu ordu yirmi beş yıldır savaşıyor, hâlâ doğru dürüst karakol yapmayı beceremiyor.
O karakollarda çocukları öldürtmek mi “milletle bağ” kurmak?
Olmaz olsun öyle bağ.
Şimdi de Kuzey Irak’ta operasyonlar öneriyor.
Ordu daha önce Kuzey Irak’a defalarca girmedi mi?
Ne oldu?
Kürt meselesi savaşla, silahla, operasyonla, başka ülkelere “gelin bize yardım edin” diye yalvarmakla çözülmez.
Sorun ülkenin içinde, çözüm de ülkenin içinde.
Kürtlerle Türkler eşit olacak.
Anayasa, bu ülkenin bütün insanlarının eşitliğini kabul edecek.
Nasıl Türklere “sen Türksün ama Kürt olduğunu söyleyeceksin” demiyorsak, Kürtlere de “sen Kürtsün ama Türk olduğunu söyleyeceksin” demeyeceğiz.
Türkler Türk, Kürtler Kürt olacak, istiyorlarsa bu eşitlik içinde, eşit haklara sahip olarak birlikte yaşayacaklar.
Bunun dışında bir çözüm yok.
Böylesine basit bir çözümün neden Türklere zor geldiğini bir türlü kavrayamıyorum, “ayrılmayı” tartışmaya bile razılar, yeter ki “eşitliği” konuşmayalım.
“Kürtlerle Türkler” eşittir dediğimizde, bu eşitliği anayasa teminatı altına aldığımızda, özgür, mutlu, barış içinde, zengin bir ülke olmaya yürüyeceğiz.
Bu çözümü benimsediğimizde ordunun, yüksek yargının “haksız iktidarı” da sona erecek, sadece Kürtler değil, dindarlar, Aleviler, solcular da ırklarına, dinlerine, mezheplerine bakılmaksızın eşit ve özgür bir hayatı paylaşacaklar.
Eşitliği paylaşmak, sırtımızdaki bu ağır Kemalist yükten, ordunun, yüksek yargının sultasından kurtaracak hepimizi.
Tümümüzü birden bu kölelikten azat edecek.
Kölelikten kurtulmak istemiyor musunuz?
Taraf