Cemil Yüzer'in haberi
RisaleHaber-Cübbeli Ahmet Hoca (Mahmut Ünlü), Haber Türk'te yayınlanan ve Fatih Altaylı ile Murat Bardakçı'nın sunduğu Teke Tek adlı tartışma programında, Nur cemaatlerine mesaj gönderdi.
İşte Cübbeli Ahmet Hoca'nın, Teke Tek'teki Risale-i Nur ve Nur Cemaatleri ile ilgili konuşmasının deşifresi:
Fatih Altaylı: Risale-i Nur... Şimdi bunlar nedir Hocam? Yani, İslamiyet'te bunların yeri var mıdır? Nereye kadar vardır? Nereye kadar yoktur?
Cübbeli Ahmet Hoca: Risale-i Nur, yani bir tefsir diyorlar ona ama tefsir değildir. Yani Kur'an'da Fatiha'dan başlayıp Nas'tan çıkmaz. Ama ayetlerden, hadislerden içine gelen ilhamlardan o Zat bunları yazmıştır. Baya bir ayetler var. Bazı Hadis-i Şerifler de var. Ondan sonra, ilhami, işari manalara da girebilir. Ben inceledim, ehli değilim. Yani, onun üzerine tedrisat yaparlar. Gruplar var, yazıyorlar, okuyorlar, yorumlar yapıyorlar... Kimisi hiç yoruma müsait değil, hiç yorum yapılmayacak diyorlar... Birkaç kısımdırlar... Benim yani o hususta tetebbuatım, incelemem araştırmam yok. Birkaç kere, birkaç sayfa okumuşum, Osmanlıcasından... Orada da bazı Hadisler işte, "Dünya Allah katında sivrisineğin kanadı kadar olsaydı, kâfire bir yudum su vermezdi. Dünya değersiz, hepsini gâvurlara verdi." gibi bu Hadisler, hikmetli, böyle konular ihtiva eder yani...
Ama şimdi tabii, tefsir de budur, Hadis de budur, fıkıh da budur, akaid de budur, hepsi de budur denirse yanlış olur. İnsanın mutlaka tefsir kitaplarını okuması lazım, Hadis kitaplarını okuması lazım, fıkıh, mutlaka bizim fıkıh, helal, haram caiz, caiz değil bunlar yani varsa bu, yoksa bu, din bu, Kur'an bu, kitap bu denirse yanlıştır. Ama ondan da bir bakalım, istifade edelim, hikmetli ilimler vardır, denirse onu da araştırabilen, okuyabilen, anlayabilen varsa okuyabilir. Benim anladığım kadarıyla tercümesi yok, şey ağır, Osmanlıca kelimeler, yani eski dil ağır... E tercümesi de yapılmayınca, şuandaki halkın çoğunun anlayacağı bir şey değil. Özel ihtisas yaparlarsa, kelimeleri öğrenirlerse falan bir şeyler çıkarabilirler yani... Ama benim şeyim yok, içeriğiyle ilgili çok ihtisasım yok. Geçen de bana sordular, ben dedim, "bir araştırmak lazım" derken şunu demek istedim: Bir şeyin her tarafı doğrudur diyebilmek için her tarafını okumak gerekir. Ben bunun her tarafını okumadan...
FA: Doğrudur diyemem...
C.A.H: Her tarafı doğrudur nasıl diyeceğim? Hayır, nasıl diyeceğim yani? Bu İslamiyet'e göre...
F.A: Her tarafı yanlıştır da diyemezsiniz...
C.A.H: Denir mi canım? Ama şimdi içinde hikmetli ilimler, ayet-hadisler var. Şimdi bunu ben nasıl inkâr edeyim. Birkaç sayfaları dolandım, gördüm, güzel, hikmetli şeyler... Efendim, dünya, ahiret, kıyamet kıyaslamalar... İmani, Allah'ın varlığı, Allah'ın ispatı, ahirete inanmak, öldükten sonra dirilmek... O zamanda o ihtiyaç görülmüş. Yani teferruata girmeyelim, iman tehlikesi var. Millet artık inkâra gidiyor. Yani, ateistlik başlamış diye düşünmüş. O zat, ben bu şekil bir imani bir şey, milleti imana döndüreyim demiş. Fakat şimdi hala tabii ki o zatı o zaman yöneldiği noktalarda kalıpta, bunun dışında başka kitap okumayın, o öyle bir şey dememiş. E kendisi böyle bir şey dememişken, onun cemaatiyiz diyenler bundan başka bir şey okumayın derseler yanlıştır. Diyenler var mıdır yok mudur onu bilmiyorum. Bazen öyle haberler geliyor bize... Velâkin mutlaka tefsir, hadis, fıkıh, akaid, tasavvuf bütün kitapları Müslümanım diyenin okuması gerekir. Sade bir çiçekle yaz gelmez yani... İhata etmeleri lazım, kavramaları lazım... Eğer ki bazı itirazları olan yerler varsa, onları da tam araştıramadım. Ruhi Özcan diye bir Hocaefendi varmış, Erzurum Üniversitesinde... Bizim Şehid Bayram Hocamızın da hocalarındanmış... O 20 yerde ehl-i sünnete muhalif tespitim var demiş...
F.A: 20 yerde ehl-i sünnete muhalif tespit...
C.A.H: Şimdi onu bize diyenlere dedim ki, "bunları çıkaralım. Mesele nedir, belki yanlış anladınız" dedim.
F.A: Yani Nur cemaatinin...
C.A.H: Nur cemaati demeyelim.
F.A: Risale-i Nur...
C.A.H: Nur cemaati nasıl deriz? Cemaatin hepsi ayrı ayrı insanlar olabilir. Yani onu diyemeyiz. Ama o Hocaefendi ne demek istedi? O şimdi demek ki tek tek okudu, etti. Belki o da ehl-i sünnete muhalif zannetti, değil canım... Şimdi ortada bir şey yokken ama şimdi böyle de bir laf gelince tümü Kur'an gibi yanlışsızdır, nasıl diyeceğiz şimdi. Mesela şöyle bir şey, onu bir incelemek lazım... Avustralya'dan gelen Anzaklar için, nereye getirildiklerini bilmiyorlar gencecik çocuklar Çanakkale'de filan, onlara şehit kavramı gibi, ben dedim, bir inceleyelim. Bu kastı nedir? Buna bir yorum getirsin o cemaat? O cemaat buna bir yorum getirmek durumunda. Çünkü en iyi onlar anlar, anlıyoruz iddiasındalarsa... Biz bunun ehli değiliz yani. Ama Müslüman olmaya şehid olamaz, haksız yere öldürülse de şehid olamaz. Şimdi bizim 7 tane askerimiz şehid oldu mesela... Bunların hepsi Müslüman çocuklarımız, yavrularımız. E tamam bu şehittir, zulmen öldürüldü, kalleşçe öldürüldü, bunların büyük mertebeleri var. Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, diridir bunlar... Bunlar büyük insan... Ama şimdi Müslüman olmayan biri bu durumda öldürülürse buna şehid diyemeyiz. Haksız yere öldürüldü, mazlum, mağdur, başka... Sosyal bir şey... Şehitlik İslami bir kavramdır, ya şehid kelimesi Arapça'dan geliyor, şahadet kelimesi Arapça'dan geliyor, İslam çıkartmış bu mefhumu zaten.
F.A: Bir de Martyr yok mu?
Murat Bardakçı: Karşılığı o da bu daha başka.
C.A.H: İncil’de mi, ne diyorsunuz?
M.B: Martyr...
F.A: Martyr o da şehid demek de...
C.A.H: Hayır ama onlarda da diyorum ya kendi kitaplarının esası İslam'dır. Kitapları sonradan değiştirildi. Allah yolunda öldürülen mefhumu, Adem (a.s)'dan beri var. İlk şehid Habil (a.s)'dır, Adem (a.s)'ın oğludur o durumda.
M.B: Bize göre değil! Yani, bizdeki, derinliğindeki mana o değil.
C.A.H: Şimdi, vatanı müdafaa için öldürülmüş, tabii bu şehiddir. Ama bir de Müslüman’dır çocuk, anası babası Müslüman’dır, çocuk şehiddir. Ama şimdi bunu genelleştirdilerse, İslami hükümler, onlar yıkanmaz.
F.A: Peki, ölen, öldüren ikisi de Müslüman’sa?
C.A.H: E öldüren cehenneme gider, katildir, lanetlidir. Onu Müslüman olduğu için öldürüyorsa, kâfir olur öldüren.
F.A: Mesela iki İslam ülkesi savaşıyor, birbirlerini öldürüyorlar, ne oluyor?
C.A.H: Birbirlerini öldürüyorlarsa...
F.A: İkisi de şehid mi?
C.A.H: Şimdi haklı taraf... Yani öbürü batıl uğurunda öldürüyorsa, nasıl olsun? Yalnız şu var, hükümet zoruyla götürülüyorlarsa, hiç ellerinde bir şey yok, o zaman şehitlik mağdurluktan gelir. Mecbur edildiler, cebren götürüldüler, bir de Müslüman’dır. Onun için, Hz. İmam Şafii'nin sözü var ya Sahabe arasındaki savaşlar, o kanlara Allah elimizi bulaştırmadı, biz de elimizi bulaştırmayalım. Hatta Hadis-i Şerif'te, "benim arkamdan kargaşa çıkacak", "Oturan yürüyenden hayırlı olacak." "Yürüyen koşandan hayırlı olacak" , "O fitnelere bulaşmayanlar, Ya Resulullah basarlarsa evimizi deyince, Peygamberimiz: Birinize saldırı olunca evinizde, Adem'in iki oğlu gibi hayırlısı olsun." Yani öldüren taraf olmasın, ölen olsun. (...) Hadis de bunu haber verdi zaten, öldürün birbirinizi demedi ki ya? "Onlar anlayışsızsa sen öldürül." diyor. Sen yapma, öldürme diyor yani.
Şimdi Anzaklar gelmiş. Anzaklar Müslüman değil, bir şey değil. Gelmişler burayı işgal etmeye... Yani ne olursa olsun. Bilmiyorlardı, etmiyorlardı; tamam bilmiyorsa bir şey değil de şehit dememize de gerek yok yani. Bunun yalnız incelenmesi lazım. Ruhi Özcan merhum, araba kazasında şehid olmuş Hocaefendi...
F.A: Araba kazasında şehid mi olmuş?
C.A.H: O şehitlik var. Ümmetimin şehitleri diyor yatağında da ölse şehitler var.
F.A: Allah Allah!
C.A.H: İmam Suğuti'nin Şehadet Risalesi var. Mesela size Sahih-i Müslim'den bir Hadis okuyalım. "Kim samimi kalple şehid olmak isterse, yatağında da ölse makamı şehid makamıdır." diyor.
F.A: Çok enteresan!
C.A.H: Öyle şehitler çok... Mesela sürgünden ölen, yangında ölen, zelzelede ölen...
(Reklam Arası...)
C.A.H: Yani benim Nur camiasından, yani Risale okuyanlardan bu vasıtayla kendilerine ulaştırmak istediğim mesaj şu: Bu gibi şeyler deniliyor, buna çözüm getirsinler. Mesela desinler ki "Şu Risale'nin şu sayfasında böyle bir cümle var. Bunun izahı şudur." diye bir yorum getirsinler ki böyle bir şey o zatın üzerine kalmasın. Yani buna itiraz edenlerin bu şeyleri zail olsun. Biz ehli değiliz. Onlar onun ağzını, üslubunu daha iyi anlarlar, meleke kesbetmiş, bu kadar cilt kitabı biliyorlar. Onlardan bekliyoruz bunu. Bir an evvel, değil mi? Bu kadar ellerinde imkânlar var, bu cümlenin orijinali budur, manası şudur. Yani burada kâfire şehit demedi, biz de böyle anlamak istiyoruz zaten. Ama bu laf bu şekilde geldiği zaman, şerhe muhtaç... Bunu yapmak da onların görevi. Niye bu iş kalsın?