Ruhumun Masalı Şehr-i Urfa'nın en şirin camilerinden Yusuf Paşa Cami'inde cuma namazı. Güzel ve huşulu bir cuma namazı. Müteakiben mutat iki rekatlık aynı kıvamda bir tevbe namazı. Caminin alttan ısıtmalı gibi fiziki şartları huşuya kuvvet veriyor. Soğuk olsaydı huşu durumunda muhakkak bir eksiklik olurdu. En azından benim gibi soğuğa karşı hassas ve dayanıksız biri için. Huşu maddi ortamdan ve şartlardan bütünüyle bağımsız bir şey değil. Hepsiyle birlikte gelen bir şey. Ama bütün bunlardan önce inanmak, yönelmek, ısrar etmek gerekiyor.
Hutbenin muhtevası malum Çanakkale zaferi. Ama hatibin üslubu ve sunumu tesirli. Merhum Akif'in meşhur mısraları. Bir ara bütün vücudumu bir heyecan kapladı sanki. Bitmesini hiç istemediğim manevi bir vecd, bir haz hali. Hayatım boyunca özellikle namazlarda belli aralıklarla yaşadığım bir hal. Sahici mi aldatıcı mı, bilmiyorum. Yakinim ve itminanım yok. Ama yaşarken her şeye rağmen ruhani bu vecd ve haz haletini hissediyorum. Bu halet yaptıklarımın doğru olduğu hususunda bir kanaat oluşturuyor içimde. Ellerimi açıp dua ederken la teşbih sanki Allah'ın üstten, yani arştan beni seyrettiğini ve ara sıra bana tebessüm ettiğini düşünüyorum. Hayır, düşünmüyorum inanıyorum. Çünkü düşündükçe huşuyu kaçırıyorum.
Hava hafif yağmurlu ve oldukça hüzünlü. Avluda iki tabut. Tabutların üzerine yağmur damlaları düşüyor. Böyle hüzünlü ve yağmurlu bir havada ölmek ne hazin! Belki birgün bu tabutların içinde yatanlardan biri ben olurum. Öyle bir durumda neler yaşanır, hayal ediyorum. Dostlar "Şahin ölmüş" diyecekler ve en fazla bir fatiha okuyacaklar. Bazıları onu bile esirgeyecek. Hepsi o kadar. Benim olmadığım, bulunmadığım, yaşamadığım, yollarında yürümediğim, çarşılarında dolaşmadığım, camilerinde namaz kılmadığım bir Urfa nasıl bir Urfa'dır acaba? Böyle bir durumda ruhum mesela bir kuşun bedenine girerek şehri ve içinde yıllarca yaşadığım yerleri seyredebilecek mi? İnsan ilmen öleceğine kesin inanıyor ama hissen öleceğine inanmıyor hiçbir zaman. Tuhaf bir çelişki! Daha doğrusu trajedi.