‘Çünkü’ imanımızın tasdikini ve delillendirilmesini ifade eden bir kelimedir. Yani “çünkü” tabiri imanımıza gerekçeler gösterir. Zaten iman dediğimiz mesele, soyut sözel bir ifadeden çok öte ve takliden/sorgusuz kabul edilen bir önermeden çok yüksek bir tasdiki ve delillendirmeyi gerektiren bir kavramdır.
Yani iman etmek, sağlam gerekçelerle tasdikini yaptığımız bir durumu ifade eder. Öyle bir tasdik ki iç dünyamızın, duygularımızın tam mutmain olmasına vesile olur.
‘Çünkümüz’ olmadığında, yani gerekçelerimiz olmadığında imanımız tam anlamıyla tasdik ve tahkik edilmiş değildir. İmanın tasdiki, yani doğrulanması ve tahkik edilmesi, gerçekliğine erdirilmesi ancak kâinatı imanımıza şahit kılmakla olur. Çünkü iman dediğimiz mesele, “bu kâinatın bir yaratıcısı var” önermesini kabul edip benimsemekten ibarettir. Öyle ise bu önermenin kâinat zemininde tasdik ve tahkik edilmesi gerekir. Yani bir nevi gerekçelendirilmesi gerekir.
Kur’an’da Rabbimiz bize imanımızı nasıl tasdik ve tahkik edeceğimizin usûlünü gösterir. İmanımızın ‘çünküsünü’ nasıl elde edeceğimizin metodunu bize bildirir. Kur’an’da bu bağlamda pek çok örnekler vardır. Ancak dinimizin de temeli olan bir kelimede bu usûl en açık bir şekilde ortaya konur: “La ilahe illa Allah”.
“La ilahe” aşamasından geçmeyen iman, tasdik ve tahkik edilmiş değildir. La ilahe, “ilah yoktur”, yani bu kâinatta hiçbir şey, hiçbir varlığın var edeni, varlık kaynağı olamaz. Zaten “ilah” demek, temelde varlığın kaynağı olan, kâinatın yaratıcısı kabul edilen anlamını ifade eder. Kâinat cinsinden hiçbir şey, bir varlığın var edeni, yaratıcısı olarak asla gösterilemez. Çünkü zaten kâinat denilen bu varlıklar âleminin her bir varlığı, ‘kendisi var edilmeye muhtaç olan’ varlıklardır. Dolayısı ile kendisi var edilmeye muhtaç olan bir şey, asla ve asla başka bir şeyin varlık kaynağı olamaz. Ayrıca bir şeyi yok iken var etmek, varlığa çıkarmak kâinat cinsinden hiçbir varlığın yapabileceği bir iş değildir. Yine varlıklardaki özellikleri kâinat cinsinden olan hiçbir varlık yapamaz.
Mesela varlıklara baktığımızda her bir şey sürekli bir değişim içinde olduğunu görüyoruz. Her şey, yeniden yeniye bir yapılışın içindedir. Aynı zamanda bütün kâinat insan aklının kavramaktan aciz kaldığı, iç içe girmiş bir birlik ve uyum içinde sürekli bir yapılışın içinde bir bütünü oluşturuyor.
Mesela bir portakalın bir parçasını yapabilmek için güneşe sözü geçebilecek bir kudret lazımdır. Güneşe sözü geçmeyen portakala da sözünü dinletemez, portakalın var edeni olamaz. İnsanın gözündeki bir hücrenin var edicisi, ancak güneşin var edicisi olabilir. İnsan gözündeki hücreyi yapan, güneşi yapan ise, o güç ancak kâinat cinsinden olmayan, mutlak olan bir yaratıcı olabilir. Yani, bir şeyi yapan ancak tüm kâinatın yapanı olabilir. Bir hücreyi var eden ancak her şeyi var eden olabilir. Başka türlü asla olamaz. İşte “la ilahe” ibaresi bu sorgulamayı ifade eder. Yani Kur’an’ın bize gösterdiği usûlde, önce kâinat cinsinden hiçbir şeyin var edici, yaratıcı olamayacağını inceleyerek, sorgulayarak anlamak vardır.
İnsaniyetimiz gereği apaçık bir şekilde anlıyoruz ki, her bir varlığın bir var edeni olmak zorundadır. Hiçbir şey kendi kendini var edemeyeceğine göre ve kâinat cinsinden hiçbir şey, hiçbir varlığın var edicisi olamayacağına göre, öyle ise kâinat cinsinden olmayan, yani mutlak olan bir yaratıcı olmak zorundadır. Bu insaniyetimizin, aklımızın, vicdanımızın zorunlu bir sonucudur. İşte, kâinat cinsinden olmayan, mutlak olan yaratıcıya “Allah” denir. Yani “la ilahe”yi anlayınca “illa Allah”/”ancak Allah vardır” ibaresini, insan olmanın gereği olarak söylüyoruz. “La ilahe”, kâinatta hiçbir şey, hiçbir varlığın yaratıcısı olamaz ise “illa Allah”, ancak mutlak olan bir yaratıcı olmak zorundadır. ‘Çünkü’ “la ilahe”, kâinatta hiçbir şey, hiçbir varlığı var edebilecek gücü, kapasitesi asla ve asla yoktur. Ancak kâinat, bütün varlıklar hep var ediliyor, yeniden yeniye sürekli yapılıyor. Bütün kâinat iç içe girift bir bütün halinde, en küçük noktası, bir atomu en büyük parçasına, galaksiye bağlı ve bağlantılı olacak şekilde var ediliyor. Öyle ise, “illa Allah”, “ancak sonsuz olan mutlak bir yaratıcı vardır”, olmak zorundadır.
“La ilahe İlla Allah” gibi dinimizin diğer temel kavramları ve hatta ibadetlerimiz de ancak kâinat şahitliğinde yapıldığında anlamlı, ruhlu ve nurlu oluyor. İçi dolu hale geliyor.