Şu istilâ, şu elem, daha kaç vakt sürecek,
İhtiyar olan dünya, ne gün bir baht görecek?
Falan idi, filandı, belloldu ki yalandır
Her ziyân bir emandır; âyân oldu talandır.
Ne sabah taze-nezih, ne akşam bir uzlettir
Kandır, baruttur, ahtır; kaybolan masum candır
Asya münafıkları, bin bir surat sahnede
Cafcaflı nutukları koca birer yalandır.
Barış, savaşı kesmez, diplomasi gel-gitte
Reel politik diye timsah yatışlar vardır
Alev içinde feryat, kim duyacak feryadı?
Avrupalı zalimler, neftte, kuşa seyrândır.
İnsan ölüyor insan, nerde "insan" diyenler
Hümanizma maskesi her tarafa bakmazdır.
Mim'ini zayi eden, denî dehâ, zehr ile
İnsanlığa şer kustu, asırların kiniyle
Doymak bilmez vahşetle yedi bitirdi bizi
Canavarca saldırdı yıktı can evimizi
Ağlıyor yaşlı beşer, titreyerek figânla
Bir teselli, bir şefkat arıyor heyecanla.
Sözü bitenler artık susmasını bilsinler
Tarihin gerisinde kaybolup silinsinler
Ne boya, ne de cila, saklamaz çehrenizi
Tescil oldu vukuat, kaydoldu parmak izi
***
Beşerin aklı kaçtı hal -i alem perişan
Ümidi kaybetmeyiz, diridir hâlâ imân
Kaç kez küsüf etmişti beşeriyet mâzide
Hak'tan uzak olunca, oldu hep zarar dide
Zülumet ve, ufunet iblis cemiyetinden,
Ancak aşkla imanla dirilecektir insan.
İnsan, nefse rest çekip, insan gibi diyecek:
Yeter yapay tavırlar, yeter sinsi virüsler
Büyüyecek insanlık, küçülecek kaprisler
Kasılmayacak kimse, ezmeyecek habisler
Garip, fakir ve masum dillerle söylenecek
Konçertolar susacak, şarkımız dinlenecek
Merhamet iklim olup, ısıtacak her yanı
Bahar gibi bir haşir, bir inşirah gelecek
Uzun yaz vakti gibi güneşli günler gibi
Gerçek bir huzur faslı bekliyoruz-olacak
Bir gül güzelliğinde canlı allı bir hayat
Bir sürür rayihası dört bir yana dolacak.
Bir dua, tılsım olup şen edecek dünyayı
Bir hasbî davet ancak, sahi eder hülyayı.
Saklıdır güne çıksın, bereket çınarları
Toprak fidana nazır, çürütme baharları...
...
Tefekkür
Kâinat, muazzam mânâların ifade edildiği muhteşem bir kitap; insan ise, bu kitabın en anlayışlı muhatabıdır. Bir arının çiçekten çiçeğe konup bal yapması gibi, insan dahi kâinat kitabının sayfalarında seyahat ederek, tefekkür balı yapar.
Tefekkür, varlıklara Allah namına bakmaktır. Şüphesiz, pencereye bakmakla pencereden bakmak bir değildir. Pencereye bakanlar lekeleri görür, pencereden bakanlar ise, güzellikleri seyrederler. Tefekkür, mevcudat pencerelerinden Allah’ın isim ve sıfatlarına nazar etmektir. Her bir varlık, Allah’tan bir mektuptur.
Bayrak, bir bez olmanın ötesinde devleti sembolize eder; dalgalandığı yerlerin, o devlete ait olduğunu haykırır. Onun gibi, her bir varlık dahi, Allah’ın Rububiyet saltanatını ilan etmektedir.
Yeryüzü ve semavattaki varlıkları tefekkür nazarıyla temaşa edenler, İlâhi sanatın mükemmelliği karşısında hayret secdesine varırlar. Kalplerindeki iman coşar, yakînleri ziyadeleşir. İnce tefekkür duygularına, hislerini de katabilirlerse, İlâhî sanatı seyir ve temaşadan, tarifin fevkinde bir zevk alırlar. “Her şey bana Seni hatırlatıyor.” derler.
Şu ayetler, tefekkürle ilgili bir kısım esaslara işaret eder:
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece gündüzün peş peşe gelişinde, akıl sahipleri için ayetler (deliller, ibretler) vardır. Onlar, ayakta iken, otururken ve yanlarına uzandıklarında Allah’ı anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. ‘Ya Rabbena, Sen bunları boşuna yaratmadın, Seni tenzih ederiz. Bizi cehennem azabından koru’ (derler)." (Âl-i İmran, 3/190-191)