Daha iyi bir evlilik için ne yapmak lazım?

“Evlilik Sultanlık” kitabının yazarı Hasan Tanrıverdi ile evlilik üzerine konuştuk

Röportaj: Dursun Sivri-RisaleHaber

 

Aile sorunları geçmişe göre artarak daha fazla derin bir sorun haline geliyor. İstatistikler her geçen gün boşanma sayılarının yeni evlenen sayılarına göre daha fazla arttığı gibi bir süreç yaşanıyor. Hasan Tanrıverdi uzun zamandan beri “Aile İçi İletişim” konusunda Türkiye’nin bir çok il ve ilçelerde seminerler veriyor. Yine aynı konuda gazete, dergi ve internet ortamında makaleler yazıyor. Teorik bilgilerden çok hayatın içinde saha çalışmaları, seminerlerde elde ettiği izlenim ve geri bildirimlerden yola çıkarak “Evlilik Sultanlık” konulu bir kitap yazdı. Günümüzde hep gündemde olan aile sorunlarının teşhisleri ve çareleri konusunda kapsamlı bir çalışma yapmışlar. Gerek kitabı gerekse aile sorunları konusunda görüştük. Her kesimden aile ve aile adaylarının okumasını tavsiye ediyoruz.

 

EVLİLİĞE BAŞLARKEN GEREKLİ ÖNEM VERİLMEDİĞİNDEN BOŞANMALAR ARTIYOR

 

“Evlilik Sultanlık” isimli son bir kitabınız çıktı. Bu isimde bir kitap yayınlamanız hangi ihtiyaçtan doğdu? Bu kitabı yazmanızda etken olan düşünceler ve faktörler nelerdir?

 

Düşüncelerim şu idi, geçmiş yıllara göre, günümüzde evlilik kurumu büyük bir erozyona uğradı. Resmi rakamlara göre, Türkiye’de günde 230 kişi boşanıyor. Dikkatimi çeken konu bu oldu. Neden insanlar yuva kurmak ve mutlu olmak için evlendikleri halde, bu kadar çok boşanmalar oluyor. Bunun nedenlerini araştırdım, sebeplerini irdelemeye çalıştım. İnsanları dinledim, konuştum. Sonunda anladım ki, biz evliliğe gerektiği gibi önem vermiyoruz, Bu kutsal müessesenin alt yapısını gerektiği gibi hazırlayarak evlenemiyoruz.

 

Evlilik öncesi gerekli hazırlık yapılmıyor mu?

 

Maalesef yapılmıyor ve rastgele evlilikler yapılıyor. Mesela elimdeki rakamlara bakıyorum. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğünden alınmış rakamlar bunlar. 2001 yılında 93 bin kişi boşanmış, 2002 yılında 97 bin kişi, giderek artıyor. 2006 yılında 95 bin kişi, 2011 yılı itibariyle günde 230 kişi boşanmış. Yani bunlar çok yüksek ve ürkütücü rakamlar. Boşanmalara sebep nedir? Şunu iyi anlamalıyız ki;  gençler evlenirken, önce nelere dikkat etmesi gerekir ve evliliğe nasıl hazırlanmalı ki, bu boşanmalar olmasın.

Tespit ettiğim üç türlü evlilik var.

Birincisi; Beşik kertmesi denilen evlilik.

İkincisi: Kendilerince modern dedikleri evlilik. Yani, annenin ve babanın haberi yok, gençler kendi kafalarına göre evleniyor,

Üçüncüsü: Tanışarak görüşerek veya tavsiye üzerine yapılan evlilik. Örneğin; gençler okulda, iş yerinde, çalışma ortamında, mahallede, düğünde, bayramda tanışıyorlar veya birileri tavsiye ediyor. İki aile tanışıyor. Bu uyum sonucu yapılan evliliklerin en mantıklı evlilikler olduğunu söyleyebiliriz.

 

Yani sadece eşlerin anlaşması ile değil, arka planda ailelerin anlaşmaları, tanışmaları kaynaşmaları önemli mi diye anlıyoruz?

 

Evet, çünkü sadece gençler evlenmiyor, aileler de bu evliliğe dahil oluyor. Böylece geniş çaplı bir evlilik yapılıyor. Geniş çaplı bir evlilik yaptığımız için, ailelerin de birbirini tanıması ve birbirine uygun olması çok önemli.

 

EŞLER ARASI DENKLİK VE UYGUNLUK ARAMA BİLİNMİYOR

 

Hangi noktalarda uygunluk aranmalı?

 

Aileler biribirine uygun mu? Hangi noktada uygunluk aramalı? Ekonomik bakımından, inanç bakımından, kültürel bakımdan, coğrafi bakımdan, yaşantı bakımından, sosyal bakımdan uygun mu? Bu uygunluk var mı ailelerde? Ailelerde uygunluk yoksa, sevgi dediğiniz şey, aşk dediğiniz şey kısa sürede bitiyor, ondan sonra problemler başlıyor. Aile uygunlukları çok önemli.

 

Evlenince aşk bitiyor sözü, acaba sevgi ve aşka yüklenen anlam, gerçek anlamda yüklenmediğinden de anlaşılabilir mi? Yani cinsel sevgi ile insani sevgi karıştırılmış olmasın?

 

Evet, gayet tabi, son zamanlarda buna elektriklenme deniyor. Bu bir anlık bir şeydir yani. Şimdi şöyle bir söz var, “âşık maşukuna kavuşunca aşk bozulurmuş.”

 

EVLİLİK ÖNCESİ GENÇLER BİRBİRİNİ HAYALİ OLARAK TANIMLIYOR

 

O beklenti sona erdiği için mi oluyor bu?

 

Bilmiyorlar. Yani o iki genç biribirlerini tanımıyorlar. Uzaktan birbirlerine bakıyorlar, ama evlenip kavuştuktan sonra, bakıyorlar ikisi de normal insanlar. Ne o beyaz atlı prens, ne de öbürü pamuk prenses. Daha önce biribirlerini hayali olarak düşünüyorlarken, ulaşınca da düşündükleri gibi olmadığını görüyorlar. Âşıklar evlenince normal insan olduklarını anlıyorlar. Tabiî ki buna gelmeden önce şunu söylemek istiyorum. Evlilik öncesi cevap bekleyen sorular var. Gençlerin bu soruları bilmeleri ve bu önemli sorulara cevap vermeleri gerekir ki ileride boşanma olmasın. İleride aile yıkılması olmasın, facialar olmasın.

Birkaç örnek vermek istiyorum. Evlenmeden önce eş olarak seçtiğiniz insanın, size uygun olup olmadığı hakkında nasıl kanaate vardınız? Yaptığınız seçimden emin misiniz? Yanılma payınız nedir? Evlilik deyince ne anlıyorsunuz? Evlilikten ne bekliyorsunuz? Bu sorulara uygun cevaplar verebiliyor musunuz? Alışkanlıklarınız birbirine benziyor mu? Eş adayınızın kabul edemediğiniz davranışları var mı? Karşınızdaki eş adayınızın bir eş olarak sizden beklentileri nelerdir? Aynı şekilde sizin de ondan beklentileriniz nelerdir? Bunlar uzayıp gider, ama bir ölçü var bence; bir kız evlenirken karşısında muhatap olan gencin çocuklarına baba olup, olamayacağını düşünmesi lazım. “Bu adamdan benim çocuklarıma baba olur mu?” Aynı şekilde, erkek de, “bu kızdan benim çocuklarıma anne olur mu?”  sorularının cevabını kendi kafasında bulabilirse, işte o zaman evlilik olayının en önemli bölümünü çözmüş oluruz.

 

Peki, sorularımıza evet dediği zaman beyan yeterli mi? Bunun “evet”inin doğruluğunu ne ile teyit edebiliriz?

 

Bu zor teyit edilir. Çünkü evlenmeden önce gençler birbirine zor açılırlar. Herkes yüzüne iyilik maskesini takar karşısındakine şirin görünür.

 

AİLE EĞİTİMİNDE SADECE EŞLER DEĞİL ARKA PLANDAKİ BÜYÜKLER DE EĞİTİLMELİ

 

Peki arka plan nasıl öğrenilecek?

 

Arka plan daha çok nişanlılık döneminde öğrenilir. Nişanlılık dönemini karşılıklı anlaşabilmek için makul bir süre tutmak lazım. Mesela; altı ay veya bir yıl kadar. Çokta uzatmadan. Şimdi bu nişanlılık döneminde gençler hayatı biraz paylaşmaya başladıklarında hayata dair düşüncelerini meşru ortamda birbirlerine aktarırlar, ailece gidip gelirler. Dolayısıyla tanışma süresi, anlama, tanıma süresi burada çok önemli. Eğer gençler birbirlerine uyum sağlayamayacaklarını anladıklarında, bunda ısrar etmeden, yol yakınken dönmeleri onlar için daha uygun olacaktır. Çünkü nişanlılık dönemi, aynı zamanda birbirini tanıma dönemidir. Ama her şeye rağmen, hepimiz hayatımızda görmüşüzdür ki, evlendikten sonra da insan birbirini kolay tanıyamıyor. Aynı sofraya oturacak, aynı evi paylaşacak, aynı mutfağı paylaşacak, aynı duyguları paylaşacak, aynı olayları paylaşacak, hastalıkta sağlıkta, zenginlikte fakirlikte... İşte hayat arkadaşımızı ne kadar tanıdığımız o zaman ortaya çıkıyor. Ancak bu süreci yaşamadan anlamak zor.

 

Evlilik öncesi sorularına doğru cevap bulduğunu ve nişanlılık süresini de doğru yaşadığını, her şeyin süresinde normal seyretmesine rağmen, beşinci, onuncu yılda her ne ise, bir şekilde ayrılmalar oluyor. Herkes ayrılıyor demiyorum da neden oluyor? Yani o süreci doğru tamamladılar. O süreci iyi yürüttüler ama arada bir kopma bir kırılma oluyor. Bu kırılmanın nedenleri nelerdir?

 

Bu kırılmaların sebebi sanırım karşılıklı iyi tanımama ve mahalle baskısıdır. Mahalle baskısı, yani eşlerin arka plandaki aileleri, ben bunlara üçüncü kişi diyorum. Her tatsızlıkta, her tartışmada bir üçüncü kişi vardır mutlaka.  Eğer biz çoğu zaman bu yeni evlileri baş başa bırakırsak, çok aşırı müdahale etmesek, onlar ihtiyaç duydukları zaman gelip bize danışsalar, bizler de o zaman devreye girsek, bu günkü boşanmaların yarısı olmaz. Yüzde elli azalır. Dış etkenler, tabi evlilikten sonra çocuklar olmaya başlıyor, hayat zorlaşıyor, mutlu yuvaya elektrik faturaları, su faturaları, kiralar dahil oluyor. Başlangıçtaki sevgiye, aşka bunlar dâhil değil. Bu işe masraflar eklenince işin şekli değişiyor. Öncelikler değişiyor. Türkiye’de, benim yaptığım araştırmalara göre, ikinci çocuktan sonra boşanma hadiseleri daha yüksek.

 

ÇOCUKLU ANNELER ÇOCUĞUNA YOĞUNLAŞINCA ERKEK İLGİ BULAMADIĞINDAN ARA AÇILIYOR

 

Niye ikinci çocuğun doğması sorun üretiyor?

 

Şimdi bir kadın düşün ki, hem çalışıyor, hem de evinin hanımı, hem de çocuklarının annesi. Ağır bir yük altında. Bunun yanında erkek, eşinin kendine daha fazla vakit ayıramadığı için, ilgisinin azaldığını düşünüyor ve sevilmediği gibi yanlış bir hisse kapılıyor. Dolayısıyla sıkıntılar başlıyor. Aile içi problemler burada artıyor.

 

Burada eşlerden iki tarafın da bir duygudaşlık yapması gerekmiyor mu?

 

Evet, empati yapması lâzım. Empati yaparsa sorunu çözebilir. Empati yapmazsa bunun altından kalkamaz. Anlayışlı olmak, merhametli olmak, şefkatli olmak gerekir. Sevgi kâfi değil. Bir evliliği yürütmek için sevgi tek başına kâfi değil. Aşk dediğimiz şey zaten daha önce bitiyor. Sevgi ve saygı devam etmeli. Ondan sonra merhamet, şefkat gelir, kabullenme gelir. Bunlar olursa, daha uzun süre sağlıklı, evlikler olabiliyor.

 

GÖRÜCÜ USÜLLE EVLİKLER DAHA BAŞARILI VE UZUN SÜRÜYOR NEDEN?

 

Görücü usulü evliliklerde boşanmaların daha düşük oranda olduğu söyleniyor. Bunun nedeni nedir?

 

Sebebi şu; şimdi ben hem kızın ailesini tanıyorum, hem oğlanın ailesini tanıyorum. Ve iki aileyi iki çocuğu birbirine denk buluyorum. Üçüncü kişi olarak tanıdığım kişilere tavsiye ediyorum. Diyorum ki: “Bak evladım, sana uygun bir kız var falan yerde. Ben seni de tanıyorum, onu da tanıyorum, onun için sizi birbirinize uygun görerek tavsiye ediyorum.” Tavsiye ettikten sonra, bunlar birbirleriyle beraber görüşüyorlar, daha sonra da aileler devreye giriyor, anlaşıyorlar ve evleniyorlar. En güzel evlilik aslında budur. Bu tavsiye üzerine yapılan evlilikler uzun süreli oluyor. En çok boşananlar kimlerdir biliyor musunuz? Evliliğe acele karar verenler. Yıldırım nikah vesaire. En çok boşananlar bunlar.

 

Evliliklerinin devamı için ne yapmak lâzım?

 

Kitabımda bu konuya önemli bir yer ayırdım. Adına “Aile İçi İletişim” dedim. Aile içerisinde, sevgi, saygı, merhamet, şefkat ve buna bağlı olarak iletişim kurmak. Zaten bizim esas sorunumuz iletişimsizlik. Her kurumda nerede bir tatsızlık varsa, orada iletişim noksanlığı vardır. Şimdi aile içi iletişimi sağlamanın yolu birbirini anlama, dinleme, birbirine değer verme, sözüne değer verme ve tartışabilmek. Biz tartışmayı kavga olarak anlayan bir milletiz. Tartışmanın usulünü bilmiyoruz. Tartışmanın şekillerini bilmiyoruz ve yanlışı burada yapıyoruz. Halbuki tartışmadan sorunlarımızı çözemeyiz. Dinlemesini de bilmiyoruz ki, tartışalım. Belki eşinin bir sıkıntısı var, fırtınaya müsaade et, anlatsın söylesin, önce bir dinle, sonra sen cevabını ver. Yani, aile içerisinde konuşabilme, tartışabilme, birbirini dinleme ve anlama çok önemli.

 

PİŞMAN OLMUŞ ERKEK EN İYİ ERKEKTİR

 

Aile içi sorunlarda üçüncü şahıslar var. Aile eğitimlerinde üçüncü şahısların eğitimi gündeme gelmiyor. Bu konuda ne dersiniz? Yani, kaynana, kayınvalide, kayınpeder, bunların da eğitilmesi gerekmez mi?

 

Şimdi çok güzel bir yere temas ettiniz. Ben Hatay’da öğretmen evinde, bir hanıma rast geldim. Allah selamet versin, boşanmıştı. Bir de çocuğu vardı, bana geldi dedi, ”Ben eşimden boşandım ama şu anda eşim pişman, yeniden benimle evlenmek istiyor.” Dedim ki, “pişman olmuş erkek, en iyi erkektir. Sen onun peşini bırakma.” Şimdi bu hanımın şöyle bir şikâyeti vardı, “Ben de anneyim. Anneler çocuklarını yetiştirirken birer kahraman olarak yetiştiriyorlar. Lütfen anneler çocuklarını kahraman değil, bir koca adayı bir baba olarak yetiştirsinler. Kahraman olarak ileri sürmesinler. Yani eğer koca adayı olarak yetiştirirlerse o adamın evlilik yapması daha kolay olur, uyumu daha kolay olur.”

Röportaj Haberleri