“İtidal-ı dem” lahikalarda sıklıkla tavsiye edilen bir hal, uygulanması istenen diğer bir düstur da “müfritane irtibat”… İtidal ve müfritlik zıt gibi görünse de, iki ucu birbirine yaklaştıran orta yol, denge hali oluşturuyorlar birliktelikleriyle…
Farklı bakış ve düşünüş akılla ilgili ve akıllar adedince de değişkenlik gösterir, her şeyi ile aynı şeyi düşünen iki insan bulamazsınız, illa ki başkalık bulunur… Birbirine çok benzeyen ikizleri bile ayıran farklılıklar olduğu gibi, zihin ikizleri de birbirinden ayrı düşünebilir…
Aynı grup, aynı cemiyet, aynı cemaate mensup insanlarda anlayış biçimlerinin çeşitliliği, inkâr edilmez açık bir gerçek, aynı metin üzerinde fertler adedince yorum farklılığı olması kabul edilmesi gerekli bir durum… Hak namına, hakikat adına, farklı fikirlerin müzakeresinden yeni bir yol ortaya çıkar; itidal-i dem, hislerin kontrol edildiği, hevanın hâkimiyetinin kırıldığı, “ben”in geri çekildiği yol, hikmet yolu…
Risaleye muhatabiyetinde talebelik yolunda ilerleyenlerin beraberinde götürdükleri “müfritane irtibat” akıldan ziyade kalbe, fikirden çok hisse, hariçten önce dâhile bakar; birbirleriyle hem hal olmak, teselli vermek teselli almak, şevk verip şevk almak, güzel seciyelerinden karşılıklı istifade etmek, birbirini tenkit etmemek, kardeşiyle şakirane iftihar etmek, bir meseleyi imaniyenin inkişafına dair müzakere etmek…
Evde, yolda, otobüste, telefonda, çarşıda pazarda, hayalinde nerede karşılaşırsa karşılaşsın Risale muhatabiyetiyle görüşmek, konuşmak, halleşmek, helalleşmek… Şahsı maneviyenin nuraniyetinin bileşik kaplar gibi dolması, sirayet ve inikâs etmesi…
Gıybet şöyle dursun, zannı işmam eden, zihinleri karartan düşünüşlerle konuşmak ise manevi bağları bozan ve kesen, sakil duyguları öne çıkaran bir alçalış hali… Şevk kırılır, güven azalır, vesvese artar, ihlâs zedelenir… Buluşmalarda gıybet dolu konuşmalar yapılıyorsa hele, bırakın müfritane irtibatı görüşmeyelim, konuşmayalım daha iyi; evdeysek dışarı çıkmayalım, oturuyorsak ayağa kalkmayalım, tenkide maruz kalıyorsak susalım; daha bir hizmet, daha bir sevap, daha bir itidal-i dem… Kalbimiz nefsimize, aklımız sakil hislere, vicdanımız “ben”i mize hükmedinceye dek sürmeli bu, suskun irtibatsızlık dönemi…
Bu suskunlukta Kur’an’ın dellalı makamıyla Üstad’la Risale okuyarak görüşmek, kusurlarını Dergâh-ı Rahman’a sunarak af dilemek, kardeşleri için dua etmek; itidal-i dem üzere müfritane irtibatta bulunmak bu olsa gerek; itidali içine çekerek içe kapanmak rüzgâr dininceye, fırtına bitinceye dek… Sonra yine gün yüzüne ifrata varan beraberlikle çıkmak; baharda aralarında boşluk bırakmadan çıkan çiçekler gibi, birbirine kaynaşmış ağaçlar gibi…
Fenafil ihvanı düstur edinenler muhabbet üzere müfritane irtibat halinde olurken, itidal-i demi yanlarından bırakmazlar…
Ne büyük büyüklük, ne büyük şeref, ne büyük paye, ne büyük makam fenafil ihvanda kaybolmak… Kolay mı ki, kolaylaştırmak için müfritane irtibat, zorlaştırmamak için itidal-i dem…
Muhabbet demi, debisi, derinliği artsın ki, nifak komiteleri zarar veremesin, bakın on ikinci dalga geldi, daha kaçıncısı gelecek belli değil, belli olan bizi açık denizler çıkmamıza engelleyen dalga kıran oldukları…