Darbelerin tarihi, arbedeler ile doludur. Her darbe, bir arbedenin programıdır. Kargaşa çıkarmak, kargaşa üretmek ve kargaşadan nemalanmak, arbedeci ruhların darbeci karakteridir.
Darbelerde, önce kurtarmayı bekleyen bir kitle vardır, bir topluluk veya vatan söz konusudur. Kurtarıcılara gün doğar böyle zamanlarda.
Pusuda bekleyen bütün kifayetsizler, hırsın pençesinde, kıskançlık ve intikam duygusuyla sisli bir hava peşindedirler.
Ahmaklık burada iyi insanlara servis yaptırır, saflara ise gerekçe bulunur. Hassasiyeti olanlara ise onları galeyana getirecek bir kaç plak gibi dönen, yalanı icat edeni bile güldürecek kadar maksadından öte işe yarayan söz, algı ve itham senaryoları bulunur.
Akademisyenler, böyle zamanlarda istibdada ilim icat ederler. Elbette “bir kısım akademisyen” demek istiyorum.
Makam bekleyen bürokratlara yeni bir fırsat kapıdadır, devletin sağlam kayıtlarında onlara tahsis edilen sınırlarda bir lütuf yapılır ve okşanmış nefisler iş başındadır.
Ekonominin kanını emen tüccar dükalar ise çoktan finansman kısmında ve lansman ekiplerinde kriz tacirliğine başlamışlardır bile.
Böylesi bir koroda sözde STK’ların ayrı bir önemi vardır. Mesleki kuruluşların ve birliklerin ağırlığı da işin içine girer. Tabanından topladığı zorunlu aidatlar yasal bütçesini, yasadışı bir darbeye servis yapar. Toplumun siyasetine devletin siyaseti hükmeder bu şekilde.
Siyaseten tutunamayan ve halkın mahşeri vicdanında karşılığı olmayan birçok güruhta el altından yedek lastik türünden stoklanır böyle zamanlarda.
Artık yola çıkacak, toplumu kurtaracak ve tekrar demokrasiyi yörüngesinden çıkaracak bir oluşumun sinyalleri verilmiştir çoktan.
Darbe tiyatrosunun ana sponsoru ise hep medya olmuştur. Sahne onun haber figürleri ile doldurulur. Algı operasyonları çoktan vizyona girmiştir. Bu vesileyle itibarsızlaştırma yeni bir meslek türünü geliştirir. Çarpıtma ve talimatla iş görme, kişileri haysiyet cellâtlığı ile etkisizleştirme planları beraberinde devreye girer.
Halk cahil addedilir. Kitle psikolojisine güvenilmeyeceği için onların arasında taraflar oluşturulur. Bütün fikir hareketlerinde saklı duran mutsuz ve yetersiz zâiflere tebessüm edilir. İçindeki kifayetsizliği kurtarıcı postunda kendi çevresini yok edecek bir bölünme ve kışkırtıcı tahrike meylettirilir.
Artık cemaatlerin başına gelecek, ehli vatanın masumiyetine gölge düşürecek ve toplumun manevi itibarını temsil eden düşünce kuruluşları ile dini grupların kendi içinde enerjisini kıracak ve tecrübeyi eziyete çevirecek kendini korumaya adanmış ama başkasını kurtarmak üzere eline senaryo tutuşturulmuş fırsat avcıları için gün doğmuştur.
Darbelerden ve iç kargaşadan hep kazananlara dikkat edin. Kutsiyeti kullanıp birlik nutukları atarken birini karşısına dikip ölesiye "döven veya dövdürenlere" dikkat edin.
Hiddetinin ve şiddetini her fırsatta farklı ses tonlarında ve kurnaz bir zekânın yanıltıcı tilkiliğiyle ortaya koyanlara dikkat edin.
Başarısızlığını milletin sırtında boza pişirircesine mugalâta ve polemikle, itham ve intikamla söze dökenlere dikkat edin.
Ben olmazsam, bu işler yürümez diyen her vatan evladına masumca dikkat edin.
Biz şuurunu ortak ve açık bir platforma dönüştüremeyen zümre hâkimiyetlerine ve lobi tezgâhlarına dikkat edin.
Moralimizi, maneviyetımızı, beraberliğimizi enfekte edenlere, kendi çapının sınırlarında ve fıtratının fıtriliğinde kalmayı başaramayan muhteris idarecilere dikkat edin.
Buna bir de fiziki saldırıya hazır, askeri teçhizatı kuşanmış, komuta kademesinin emrini alan askeri darbecileri katın.
Yetmedi diplomat kılıklı yerlileri katın.
Bir de menfaatini toplumun zararında gören keneleri düşünün.
Bunlar, kalbini ve zihnini bir konunun müzakeresinde açıkça ortaya koyamayan ve "ama, ancak, fakat”lı tuzak ifadeler ile başlayan veya "yumuşak atın tekmesi" ile tezgahlanan pilot çalışmaların darbe gücü olmasa da darbeciye servis yapan unsurlarıdır.
İnsan, başaramadı mı, başarandan rahatsız olur veya hakiki bir takdim ve takdirle memnun olur. Nefis birinci şıkkı işaretler hep. Çünkü kifayetsizlik ve yanlış kıyas insanı nefsine dâhil eder, işte nefsin darbesi ile başlayan bu yolculuk insanı bambaşka isim ve unvanlar altında, taklit ve tahsis ile engelleyici pozisyona sokar. Bu psikoloji, bir müddet sonra takdiri bilmeyen ve asla mutlu olamayacak sendromların başlangıcı olan alanlara sürükler.
Hayatımızda yaşanan arbedelerin çoğu, iş yapamayanların, ne yaptıkları da tarifli olamayanların ve kıskanç ruhların darbe mantığıdır.
Böyle zamanlarda "intikam-ı şahsi, arzuya fikir suretini giydirir." İşte teorik doğruların ve fikir tacirlerinin bulanık alanda koalisyona girdiği süreçler bu demde başlar.
Osmanlının saltanatçı karakterinden vehham Abdülhamit’e, İttihad ve Terakki'nin komiteciliğinden M. Kemal'e uzanan, gittikçe farklılık içeren bütün devlet reflekslerinin haklı nedenlere dayanan ve kaygı ile beslenen "koruma ve kollama" gücü, bu coğrafyada hepimizi hasarlı hale getirmiştir.
Cumhuriyetle başlayan keyfi, istibdadi ve askeri vesayetlerin tek tipçi ve tek adamcı sarmalında hala çıkamadık. 35 yıllık 12 Eylül saltanatı ve anayasal vesayeti maalesef kültürel tahrip ve her türlü dejenerasyonla hala devam ediyor.
Üzücü olan, bu Kemalist şablonun bir şekilde farklı kaplarda ve suretlerde devam etmesi ve kendine müşteri bulmasıdır.
Darbeler hep içimize sinen birer habis ur gibi insan kimyasını ve ruhunu bozmaktadır.
Şükür ki, hürriyet yolunda açık kapılar var, halkın sağduyusu var.
Şükür ki geç de olsa meşruiyetin kapıları bir bir aralanıyor ve millet devleti dönüştürecek yolda ağır adımlarla da olsa ilerliyor.
Darbeler sadece askeri değildir elbette. Sosyal, ekonomik, siyasi, ilmi ve kültürel boyuttaki felaketlerini ise bu cari sistemin yüzyıla yakın kayıtlarında fazlasıyla görmekteyiz.
Şimdi derin bir nazarla imanın hür olan hürriyetle taçlandığı, şahıs yerine sistemin, kişi yerine kurumun, his yerine fikirlerin, taklit yerine tahkikin, bilgi yerine hikmetin, söz yerine özün hayata geçtiği bir demde imanlı fazilet ve ihlâslı ihtisas ile istiğna içinde iktisat kapıları huzurla açılacaktır inşallah.
27 Mayıs darbesinin menhus ruhunu bir daha hatırlamamak en güzeli. Ama demokratları her daim hatırlamak ve şehitlere dua etmek ise hep devam edecektir.
Milletin tercihi her zaman kiymetini koruyacaktır.