Kaynak Yayınları'ndan çıkan kitabında, Abdülaziz'e karşı yapılan eylemin askerî hiyerarşi içinde tavandan indiğine dikkat çeken yazar, bu darbe anlaşılmadan Ergenekon ve Balyoz'u tanımlamanın zor olacağını söylüyor.
Tarihçi-yazar Can Alpgüvenç, 'Sultan Abdülaziz Han ve Darbeci Paşalar' adlı kitabında çarpıcı bilgilere yer veriyor. Sultan Abdülaziz'in, vatansever bir hükümdar olduğunu, Osmanlı'nın yeniden kalkınması için büyük çaba harcadığını belirten Alpgüvenç, özellikle İngilizlerin bu hamlelerden rahatsız olduğunu kaydediyor. Abdülaziz'in güçlü ordu ve dünya çapında bir donanma kurarak düşmanlarına gözdağı verdiğini kaydeden Alpgüvenç, "Batı, 'hasta adam' dediği Osmanlı'nın düşmesini beklerken, Abdülaziz'in devleti yeniden ayağa kaldırmaya çalışması onlarda ciddi rahatsızlık meydana getirdi. Devlet içindeki maşaları kullandılar ve Osmanlı'nın dünya üzerinde yeniden hâkimiyet kurmasını önlemek için ihtilal hazırlıklarına başladılar." diye konuşuyor.
Darbeyi gerçekleştirenlerin hiçbirinde vatan sevgisi olmadığını kaydedenyazar, tam tersine bu kişilerin şahsi ikballeri adına çalıştığını ve Batı'nın kuklaları olduğunu vurguluyor. Alpgüvenç, "Serasker Hüseyin Avni Paşa öldürüldüğünde terekesinden maaşı ile asla ulaşamayacağı bir servet çıkmıştı. Ama Abdülaziz'e karşı hürriyetten, eşitlik ve adaletten bahsederek her kesimi kendi emellerine alet etmişti." diyor. Mithat ve Hüseyin Avni paşaların İngiliz taraftarı, Keçecizade Fuat Paşa'nın Fransız hayranı olduğunu hatırlatan Alpgüvenç, cuntanın yabancı bir misyona sırtını dayadığını ve oradan nemalandığını dile getiriyor.
Balyoz İddianamesi'nde yer alan cami bombalama planını düşünenlerin 1876'da da Dolmabahçe Sarayı'nı bombalama teşebbüsünde bulundukları bilgisini veren Alpgüvenç, şunları kaydetti: "Serasker Hüseyin Avni Paşa, Bahriye Nazırı Kayserili Ahmed Paşa'ya emir veriyor. Ve saray, deniz tarafından kuşatılıyor. Mekteb-i Harbiye'nin Dolmabahçe'ye bakan tarafına toplar yerleştiriliyor. Eğer saraydan silah atılacak olursa hemen karşılık verilmesi için donanma kumandanı Arif Bey'e emir veriliyor. Geçmişteki darbecilerin hepsinin günümüzde karşılıkları var."
Darbecilerin yöntemlerinin her dönemde aynı olduğunu belirten Alpgüvenç, "Cuntanın içinde Süleyman Hüsnü Paşa adlı biri var. Milliyetçi bir adam... Hatta bugünkülerden daha Türkçü biri... Türkçülük üzerine ciddi çalışmaları var o dönemde. Ama o da cuntanın adamı oluyor farkında olmadan. Tıpkı bugün bazı dini ya da milliyetçi grupların kullanıldığı gibi." değerlendirmesinde bulunuyor. Alpgüvenç, 1876'da da darbeye giden yolda cinayetlerin işlendiğini, öğrencilerin sokağa çıkarıldığını, hatta 'aydın'ların darbe şakşakçılığı yaptıklarını ifade ediyor. Namık Kemal'in 'Vatan yahut Silistre' piyesinin bir darbe provası olduğunu dile getiren Alpgüvenç, bu oyunun bugünkü karşılığının Cumhuriyet mitingleri olduğunu söylüyor.
1876'dan bugüne darbecilerin arasında, hem zihniyet hem de yaşayış olarak aynı bağın olduğuna işaret eden Alpgüvenç, "Serasker Hüseyin Avni Paşa, kendisi gibi düşünmeyen subayları ordudan ihraç etmişti. Öte yandan darbecilerin rütbelerini yükseltmişti. Biz bu senaryoyu 1960 darbesinde gördük. 5 bin subay DP yanlısı olduğu iddiasıyla ordudan atılmıştı. 28 Şubat sürecinde de YAŞ kararları adı altında birtakım tasfiyeler olmuştu." şeklinde konuşuyor.
Meşru hükümetlere karşı darbe yapmanın alçaklık olduğunu dile getiren Can Alpgüvenç, şöyle konuşuyor: "Bir devlet veya hükümet başkanını darbeyle iktidardan düşürüp sonra da öldürenlerin cezasız bırakılması, devletin hatta milletin kendini inkârıdır. Meşru hükümetler, devletin istikbali için bu üstün iradeyi göstermelidir. Sultan Abdülhamid Han, bu iradeyi göstermiş, Yıldız Mahkemesi ile darbecileri yargılamayı başarmış, suçluları cezalandırmaya muvaffak olmuştu."
Zaman