İngiltere'de siyasi mahiyet kazanıp derinleşen 'News of the World' (NOW) gazetesi odaklı 'telekulak skandalı' bizde Fenerbahçe kulübünün odağında bulunduğu 'şikegate' ile aynı günlere rastladı. İngiliz gazeteleri NOW skandalı, bizim gazeteler de şike haberleriyle dolu.
Her iki olayı mümkün olduğu kadar yakından izlemeye çalışırken iki temel konuda bâriz farklılıklar gözüme çarptı. Onları paylaşmak istiyorum.
NOW 186 yıldır çıkan İngiltere'nin en çok satan pazar gazetesi... Sahibi için önemli bir gelir kaynağı... Daha gürültülü habercilik yapayım derken yasadışı yollara başvurduğu için şimdi başı belâda. Meğer son yıllarda 'telekulak' işine merak sarmış gazete; Kraliyet Ailesi mensupları kadar sıradan kişileri de dinletip öğrendiklerini haberlerinde kullanmış...
Bizdeki şike olayında da önceki yıllara uzanan bir süreklilik söz konusu. Ülkenin en fazla taraftara sahip köklü kulübü sportmenliğe sığmayan yasadışılığa kaydığı ithamına muhatap... İddia o ki, FB, şampiyon olabilmek için maç, oyuncu, hakem satın almış...
Günlerdir İngiliz basınında 'NOW' skandalı, bizimkilerde de 'şikegate' olayı manşetlerden düşmüyor...
Farklılık da böylece ortaya çıkıyor: İngiltere'de skandal yine bir gazete (Guardian) tarafından ortaya çıkarıldı; ısrarlı bir takip sonucu yargının müdahale gereği duyacağı bir noktaya kadar getirildi. Türkiye'deki olay ise, yıllardan beri göz önünde cereyan ettiği, gazetelerin spor sayfaları sorumlularının bilgisi dahilinde yaşandığı halde, yargı konuya el atana kadar, neredeyse sahipsizdi.
El atmaya kalkanı yaşatmamış, kovmuş gazeteler...
Şimdilerde her iki ülkede medyanın görünürde benzer tepkiler verdiğine inanmayın: İngiltere'deki skandalı her gazete kendi imkânlarıyla işleyerek okurlara sunarken, bizde gazete ve kanallar resmi çevrelerin servis ettiği bilgi, belge ve fotoğraflarla günü kurtarıyorlar.
Doğru dürüst bir gazetecilik ne 'şike' olayları yaşanırken yapıldı Türkiye'de, ne de şimdi yapılıyor... İngiltere'de ise gazeteci aşırılığını törpüleyen yine gazetecilik...
Yalnız gazetecilik yönü farklı değil iki olayın, vatandaşın ve konuya ilgi duyanların verdiği tepkiler de değişik: İngiltere'de skandalın odağı olan gazete, okurlardan aldığı tepki ve kamuoyunun reklâm verenler üzerinde uyguladığı baskılarla, kapanma noktasına geldi. Baskılar işe yaradı, şirketler reklâmlarını çekti; okur da yasadışılığa tevessül eden gazeteyi almaktan vazgeçti.
Bizde ise, şirketleri veya medya organlarını dize getirme sonucu hiçbir zaman alınamadı. Kamuoyumuz yanlışlığın peşine düşüp yapanı pişman edecek bir duyarlılığa ulaşamadı henüz; oysa hepimizin her gün kullandığı tüketim maddelerinin reklâmlarıyla ayakta duruyor medya... Tepkiyi toplumsal bir hareketlenmeye dönüştürebilsek bizde de sonuç alınabilir.
'Toplumsal hareketlilik', öyle anlaşılıyor ki, her yerde sonuç almayı sağlıyor; hem de benzer yöntemlerle... Mısır'da hareketlilik 'sosyal medya' denilen araçlarla (meselâ Twitter'dan) başlamıştı; İngiltere'de de reklâmcıları etkileyip gazete patronunu dize getiren, 'sosyal medya'dan yayılan tepkiler...
Ne diyeyim: Darısı başımıza...
Zaman