Proteinleri oluşturan amino grup asitlerin oluşumu ile proteinlerin oluşumu evrimciler açısından başlı başına bir muammadır. Mesele sadece amino grup asit ve proteinlerle sınırlı kalmaz, bunlar sadece bir başlangıç. Hücrenin hiçbir yapıtaşının bile nasıl meydana geldiğini evrimciler açıklayamamaktadır.
Genetik ilmindeki ilerlemeler ve nükleik asitlerin, yani DNA ve RNA‘nın keşfi teori için yepyeni çıkmazlar oluşturdu. İlim adamlarının DNA’daki inanılmaz karmaşık yapı karşısında planlamanın varlığını gün ışığına çıkarmıştır.
Vücuttaki 100 trilyon hücrenin her birisinin çekirdeğinde bulunan DNA adlı molekül, insan vücudunun eksiksiz yapı planını oluşturur. Yani DNA insanın vücudunun yaratılış fihristesidir, programıdır, özetidir. Bir insanın, saçından tırnağına, göz renginden parmak uçlarına, 206 kemiğin, 600 çeşit kasın, 10.000 işitme sinir ağının, 100 milyar sinir hücresinin, dalağından ciğerine, böbreğin çalışmasından kan dolaşımına ve 100 trilyon hücrenin planlarına kadar tüm özellikleri DNA’da yazılıdır ve mevcuttur.
Eğer DNA’daki bu genetik bilgiyi kâğıda dökmeye kalksak yaklaşık 500 er sayfalık 900 ciltten oluşan dev bir kütüphane oluşturmamız gerekir. Ama bu inanılmaz hacimdeki bilgi DNA’nın gen adı verilen parçalarında şifrelenmiştir.
Sınıftaki kara tahtaya tek bir harf bile kâtipsiz yazılamadığı nazara alınırsa böyle bir dev ansiklopedik bilgilerin tesadüfen hücrenin bir köşesine yazıldığını iddia etmek hamakatın en katmerlisi ve körlüğün en körlüğüdür.
Evrim teorisine inanan Francis Crick bile DNA’yı keşfettikten sonra böyle karmaşık bir molekülün tesadüfen kendi kendine bir evrim sürecinde oluşamayacağını itiraf etmiş ve şöyle demiştir. “Bu günkü mevcut bilgilerin ışığında dürüst bir adam ancak şunu söyleyebilir, “Bir anlamda hayat mucizevî bir şekilde ortaya çıkmıştır.”
Bir tanesinin bile tesadüfen oluşması ihtimal dâhilinde olmayan bu proteinlerden ortalama bir milyon tanesinin ayrı ayrı tesadüfen uygun bir şekilde bir araya gelip eksiksiz bir insan hücresini meydana getirmesi ise milyarlarca kez daha imkânsızdır.
Kaldı ki hücre sadece bir protein yığını değildir. Hücrenin içinde 200.000 çeşit protein vardır. Bir insan hücresinin tesadüfen meydana gelebilmesi ihtimali ise 1 rakamının yanına 40 bin tane sıfır gelmesiyle oluşan akıl almaz bir sayıdır.
Hayatın başlangıcı sayılan bir tek hücre rastlantılar sonucu yani kör tesadüflerle gerçekleşmeyeceğine göre amaçlı bir yaratıcının ürünü olmalıdır.
Gelişen modern biyokimya, hücrenin sırlarının bu güne kadar bir bölümünü ortaya çıkardı. On binlerce bilim adamı asırlık çalışmalarla hücreyi araştırdılar. Tüm bu çalışmalar neticesinde gelinen nokta bütün açıklığıyla ve bağıra çağıra şu hakikatı kör gözlere de gösteriyordu. “tasarım” yani plan ve program ve tanzim.
Yani yaratılış ilmi bir bilinçle planlanarak başlamıştır.
Hayat ve varlık: İlim ve İrade ve Kudretle meydana gelmiştir. Bir İlmi muhit bilmiş, programlamış, hadsiz bir irade ile tayin ve tercih etmiş ve hadsiz bir kudretle vücut sahasına, varlık âlemine çıkarmıştır.