Bu yıl, atalarını maymunlar arasında arayan Darwinin doğumunun 200. yılı imiş
Çakma bir bilimsellikten öteye gitmeyen teorisi gibi kendisinin de gerçek bilim çevrelerinde fi olmaya başladığı bir dönemde, birilerinin onu yeniden ihya çabası gösteriyor ki, pozitivist düşünce adı altında kendini lanse eden ateistlik hala havlu atmış değil.
Darwinin teorisinin kanıtlanmadığı bilim adamlarının malumudur. Fakat Şeytanın, fasık ve ahmaklar üzerindeki sulta ve saltanatının devam edeceği şeklindeki ilahi taahhüt gösteriyor ki, Şeytana hizmet edenler pazarda daima müşteri bulacaklar.
Nerede bir ahmak, dangalak, önündeki masanın ustasız olmadığını bildiği halde şu koca kâinatı tesadüflerin eseri sanacak kadar basiretsiz ve beyinsiz varsa bakıyorum aynı zamanda Darwini savunuyorlar
Aslında Darwinin, tam da bunların kast ettiğini söyleyip söylemediği bile tartışmalı. Çünkü gerçekten kanıtlanmış bir teori değildir Darwin teorisi. Sadece bir varsayım Kendi iç karanlığından yahut atlarının bir kısmının maymuna dönüştürülmüş olması gerçeğinden kaynaklanan bir varsayım Yapılan bilimsel çalışmalar, bu varsayımın artık var bile sayılmayacağını isbat etmiştir. Çünkü doğa yasalarının Darvini çürüttüğüne dair sayısız örnekler bulundu ve ortaya kondu bilim adamları tarafından. Geçtiğimiz günlerde Mustafa Akyol, bu konuyu işlediği için dileyen o yazıya baksın!
Ortada mevcut bunca masnuat (takyondan, fotondan, dev yıldız ve galaksilere kadar her şey) ve eşyayı görüp de onların arkasındaki aklı ve kudreti görmeyen bir ahmağın mallarının, akıllılar çarşısında müşteri bulması mümkün mü?
Böyle bir ahmağın malına ancak ve ancak onun kadar kör, sağır ve basireti ve aklı gözüne inmiş bir sofestai talip olabilir.
Nitekim o sofestailerdir ki ortalığı bulandırıp, güya bilimsellik adına bir takım kurumlara çamur atmak istiyorlar. Aslında o kurum da değil dertleri.
Dertleri, dinci diye yaftalamaya çalıştıkları bir iktidarı karalamak ve güya onların zamanında bilime saldırı olduğunu yaymaya çalışmaktır.
* * *
Darwin muhali (vukuu mümkün olmayanı) ispat etmeye çalışmış bir zavallıdır. İşte o yüzden, bir başka muhal olan bu eşyanın, bir Yaratıcı olmadan var olabileceği hezeyanını bilim sananlardan başkası ona rağbet etmez:
Bediuzzaman, Tabiat Risalesinde sadece Darwine değil, onun arkasından gidecek olanlara de enfes örneklerle cevaplar vermiş. İşte onlardan bir örnek:
Birinci Muhal: Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden (ilaçlık malzeme), zîhayat bir macun (bir canlı yapılması) istenildi. Hem hayattar, harika bir tiryak, onlardan yapılmak icap etti. Geldik, o eczahanede, o zîhayat macunun ve hayattar tiryakın çoklukla efradını gördük. O macunlardan herbirisini tetkik ettik.
Görüyoruz ki, o kavanoz şişelerden herbirisinden, bir mizan-ı mahsusla, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından, ve hâkezâ, muhtelif miktarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa, o macun zîhayat olamaz, hâsiyetini gösteremez. Hem o hayattar tiryakı da tetkik ettik. Herbir kavanozdan bir mizan-ı mahsusla bir madde alınmış ki, zerre miktarı noksan veya ziyade olsa, tiryak hassasını kaybeder. O kavanozlar elliden ziyade iken, herbirisinden ayrı bir mizanla alınmış gibi, ayrı ayrı miktarda eczaları alınmış.
Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif miktarlar, şişelerin garip bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, herbirisinden alınan miktar kadar, yalnız o miktar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl bir şey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, "Bu fikri kabul etmem" diye kaçacaktır.
İşte bu misal gibi, herbir zîhayat, elbette zîhayat bir macundur. Ve herbir nebat, hayattar bir tiryak gibidir ki, çok müteaddit eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçüyle alınan maddelerden terkip edilmiştir. Eğer esbaba, anâsıra isnad edilse ve "Esbab icad etti" denilse, aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücut bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, muhal ve bâtıldır.
Elhasıl, şu eczahane-i kübrâ-yı âlemde, Hakîm-i Ezelînin mizan-ı kazâ ve kaderiyle alınan mevâdd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şâmil bir irade ile vücut bulabilir. "Kör, sağır, hudutsuz, sel gibi akan küllî anasır ve tabâyi ve esbabın işidir" diyen bedbaht (Darwin), "O tiryak-ı acip, kendi kendine, şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur" diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet, o küfür ahmakane, sarhoşâne, divanece bir hezeyandır. (Tabiat Risalesi)
Canlılar üzerindeki hesapsız hâtemlerden (yani, Allahın eseri olduğunu gösteren işaretlerden) yalnız şu hâteme bir bak: Birtek canlı, câmiiyeti (sayısız program ve kabiliyetleri kendisinde barındırıyor olması) sebebiyle, kâinatın küçültülmüş bir misaline, âlem ağacının çiçekli bir meyvesine ve bütün yaratılmışların münevver bir çekirdeğine benzer ki, Fâtır-ı Hakîm (her bir şeyi olması gerektiği gibi tasarlayıp var eden Allah) ekser envâ-ı âlemin nümunesini onda derc etmiştir. Güya o canlı, bütün kâinattan hikmetle tayin edilmiş nizamlarla(prensipler-kanunlarla) sağılan bir katredir. Ve hassas ilmî mizanlarla (ölçülerle) bütün kâinattan alınmış câmi bir noktadır. Onun içindir ki, bütün kâinatı birden tasarrufu altında tutamayan birisinin, en küçük bir canlıyı dahi yaratması mümkün değildir.
Elhasıl, aklı bozulmamış bir kimse anlar ki, meselâ balarısını birçok şeye bir nevi fihriste yapan, insanın mahiyetinde kâinat kitabının bir çok meselelerini yazan, incir çekirdeğinde koca incir ağacının programını yerleştiren, beşer kalbini binlerce âleme numune ve pencere yapan ve beşerin hafızasında insanın tarihçe-i hayatını ve onu ilgilendiren şeyleri tafsilâtıyla yazan, ancak herşeyin Hâlıkı (yaratıcısı) olan Zat olabilir. Ve böyle bir tasarruf, Âlemlerin Rabbine mahsus olan bir hâtemdir.
Haber 7