İnsanın garip bir mahluk olduğunu itiraf etmeyen yok gibi... Kimi nisyandan türetildiğini savunur, kimi de ünsten. Bize sorarsanız, her ikisi de haklı.
İçtimai bir mahluk olması cihetiyle üns sıfatına daha yakın, hadiselerin aslını unutarak her işi kendine doğru yontması, kendini avukat gibi müdafaa etmesi, kendi hodgâm anlayışına değer katıyorsa kabul edip, tam tersi bir halde ise başını kuma gömüp, öylesini münasip görünce ben kuşum, ücret zamanında ise ben deveyim deyip herkese maskara olması cihetiyle de nisyan köküne daha yakın.
Devamlı diyoruz, yine diyeceğiz; buna inat gözüyle bakan mı olurmuş? Galileonun dünya dönüyor meselesini sonuna kadar savunması ne kadar inat ise, bu da o kadar-cık bir inat. Ya da hakta sebat.
Risale-i Nur elmas saykal; bir zülfikar değil, o zülfikara saykal vurmak için meydana atılmış bir bürhan. Kuranın bu asırdaki bir mucize-i maneviyesi. Yani kral çıplak diye haykıracağız- bizzat Kuranın kendisi değil!
Belki denecektir ki Bu hakikatı herkes biliyor, böyle vurgulamanın gereği ne? Şu sebepten? Usulid-Din alimlerinin ekseriyeti diyorlar ki, bir tek ayetten hareketle dini bir hüküm çıkarılamaz, çıkarılan hükme de uyulamaz. Uyulması bidat ve Ahiretteki ikabı gerektirir. ( El-Hidaye, Hanifi Fıkhı, Kelime ve Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu)
20. Lema-i İhlasın baş kısmına bakarken, oradaki bir haşiye ile 1. Mektubun Hayat Mertebeleri meselesindeki, ya da Lemaatdaki mevzu ile alakalı kısımdan hareketle, sanki Hz. İsa (as)ın Nüzul etmeyecekmiş zannı içine giren insanları pek garipsedik.
Haşiye: Hattâ hadîs-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur'an ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslekdaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hristiyanların hakikî dindar ruhanîleri ile dahi, medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza' etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar. ( Lemalar, 152)
Daha üstte naklettiğimiz İçtihad usulü, Kuran-ı Azimüşşan, yani Kelam-ı ezeliden gelen ve her asırda taze nazil oluyormuş gibi şebabetini muhafaza eden Hutbe-i Ezeli, bir ayetinden hareketle kaide çıkarılamadığına, İşaretül İcazda verilen ve Kuran-ı Kerimi idrak için verilen ölçüye göre bir kelam Kime söylenmiş, ne maksatla söylenmiş, hangi mkamda söylenmiş, Kim söylemiş suallerine verilecek cevaplardan sonra ancak itibara alınırsa, Hadis de değil, Kuranın imani bir kısım ayetlerinden alınan ilhamla ( yani verilen, yazdırılan) ortaya konan Nur Risaleleri için bu ölçüyü tatbik etmemek, farkında olmadan onu Ayat ve Ehadisten daha farklı bir yerde görme gafleti gibi bir hali ortaya çıkarmaz mı?
Halbuki hatırladığımız beşe yakın yerdeki misallerden tek misal bile, onlarca Hadis ile bir o kadar Ayetin işari manalarını zikretmeye gerek bırakmıyor:
İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hâl-i hazır Hristiyanlık dini ( yani şimdiki bozulmuş,şirke boğulmuş, hurafelerle doldurulmuş mütecaviz inanış) o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir. Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey' va'detmiş, elbette yapacaktır. Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz'eden (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı, İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm'in hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va'detmiş ve va'dettiği için elbette gönderecek. ( Mektubat, Risale Word, s.57)
Buradaki manaları açarak marifet-füruşluk etmeyi istemem. İfadeler Türkçe yazılı; metin cımbızla seçilmemiş, yani külli ve bütün halinde. Meselenin hem hikmet, hem de kudret ciheti üzerinde de durulmuş. Bahane nevinden tevillere de ihtiyaç bırakmıyor.
Ama ilk başa aldığım Haşiye metnindeki hakiki dindarları tabirine dikkatiniz ve tedkik gücünüze havale etmek istiyorum. Hakiki din ind-i İlahide- nedir; Hakiki dindar olan insanlar teslis akidesiyle müşrik ıfatına sahip olur mu; ikinci metindeki din-i hak tabirinden murat nedir; Hz. İsa (as) nüzul ettiğinde neler yapacaktır? ( Kuranın müfessir-i hakikisi olan Ehadise müracaat.)
Ya bir de bu hakikatların tersine inanmak, itikadi yönden, insanı hangi derelere yuvarlar?
Bu son sualin cevabını bulmak için geceleri uykuları kaçırmak, kafa ve gönlü ateşlere atar gibi hicran hissettirmek acaba diyorum- ucuz mudur? Birer mefhum yani tüzel kişilik- olan varlıkların diyalogu mümkün müdür? Ancak aklı-fikri-canı- düşünme gücü olan insanlar; hangi inanışa sahip olurlarsa olsunlar, ancak ve ancak o inanış salikleri, belli bir ölçüde temas kurabilirler demek çok mu zor, ya da?.. Sualin ardını getirmeyi taşındığına inandığım izzet-i imaniyeye yakıştıramıyorum.
( Not: Derdim sadece Nüzul-ü İsa as. meselesini izah değildir elbet. Hadiseyi ve nasıl inanmamız gerektiğini Üstad hazretleri zaten beyan etmiş. Dikkat çektiğim husus, Risalenin bir iki cüzüyle, bütün bir mesleğin ve Nur Müellifinin mahkum edilemeyeceğidir. Mevzuyu daha teferruatıyla incelmek isteyenleri, sitemizde yazan Hüseyin Yılmaz dostumun aynı manadaki yazılarını tavsiye ediyorum. Sitemiz yazarlarından Said Özadalı dostumun da Medinedeki müstecap duasına amin diyor, orada bulunan bütün risalehaber.coma emek verenlerin ve ehl-i imanın Haccının mübarek,makbul ve bübrem , El-Hacc sıfatına layık olmalarını ; Onları ve bizi saidler zümresine katmasını Allahtan diliyorum.)