Richard Dawkins ismini duymuşsunuzdur hepiniz. Günümüz inkar düşüncesinin önemli bir temsilcisidir kendisi.
Allah’ın varlığını inkâr etmekle kalmıyor, Tanrı Yanılgısı gibi kitaplarıyla ve verdiği çeşitli konferanslarla insanları inançsızlığa davet ediyor.
Aslında Dawkins alanında uzman bir Biyoloji profesörü. Ancak Biyoloji bilimini Allah’ın varlığını gösteren ayetleri görmek ve göstermek için kullanmıyor. Fen ve felsefeden deliller getirmeye çalışarak imanın zıddına giden bir yol açıyor.
Kabul-ü adem (yokluğun kabulü) nevinden bir inkâr-ı mutlakın delallığına soyunuyor yani.
Kabul-ü ademin ne olduğunu bir kere daha hatırlayalım isterseniz. Kabûl-ü adem; yalnız imanın nefyi (inkârı) değil, belki imanın zıddına gidip bir yol açmaktır. Bu ise bâtılı kabuldür, hakkın aksini ispattır. Bu kısım, imanın yalnız nefyi ve nakîzi değil, imanın zıddıdır. Adem-i kabul (kabulün yokluğu) değil ki kolay olsun. Belki kabul-ü ademdir. Ve o ademi (yokluğu) ispat etmekle kabul edilebilir. (Lemalar)
Richard Dawkins hiç boş durmuyor. İnkâr fikrini yaymak için her türlü imkanı sonuna kadar kullanıyor.
Vakıflar kuruyor, ilerleyen yaşına rağmen konferanstan konferansa koşuyor, kitaplar yazıyor ve sosyal ağlarda sürekli paylaşımlarda bulunuyor.
Bir kişiye daha ulaşabilmek için elinden geleni yapıyor. Çünkü insanlar onun inançsızlığa dair fikirlerini kabul ettikçe, kendi fikrinin doğruluğunu da ispatladığını düşünüyor. Bu da inkarını sürdürmesi için onu teşvik ediyor.
Kendisine Allah izin verdiğine göre şimdilik bu onun görevi. Rabbimiz Dawkins’i bizi uyandırmak için istihdam ediyor.
Asıl sorulması gereken sanırım bizim ne yaptığımız. İnsanlığı cehenneme göndermeye çok mu meraklıyız yoksa? Birileri akın akın imandan uzaklaşırken, nasıl böyle rahat kalabiliyoruz?
Ben Dawkins ve takipçilerinin sonsuz azaba giriftar olmasını istemiyorum. “Onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı” diyorum Peygamberce.
Peygamberimizin (asm) Ebu Cehil’e sabırla tebliğ edişi gibi, sabırla ve azimle hakikatleri anlatmak zorundayım. Bir kişinin kurtulmasına vesile olmak bile ne büyük saadet, düşünsenize!
İşte bu yüzden attım o tweeti kendisine. Kur’ân-ı Kerim’den ve tefsirlerden alıntılar yapıp paylaşımlarda bulundum.
Sonunda o muhteşem olay gerçekleşti. Kader Dawkins’in klavyesi yoluyla cilvesini gösterdi yine.
Dawkins, Tabiat Risalesinden bir cümleyi paylaştı takipçileriyle. 1 milyon 230 bin kişiyle hem de… Dile kolay!
Aslında benim paylaşımım bir tek cümleden ibaret değildi. Twitter’da 140 karakter sınırlaması olduğu için diğer bölümleri ayrı tweetler halinde Dawkins’e gönderdim.
Yani muhtemelen Dawkins kendisiyle paylaştığım aşağıdaki bölümün tamamını okudu:
Evet, bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anâsır ve esbabıyla alâkadardır, belki bir hülâsasıdır. Eğer Kadîr-i Ezelîye verilmezse, o esbab-ı maddiye, onun vücudu yanında bizzat hazır bulunmak lâzım; belki onun küçücük cismine girmek gerektir. Belki, cisminin küçük bir numunesi olan gözündeki bir hücresine girmeleri icap ediyor. Çünkü, sebep maddî ise, müsebbebin yanında ve içinde bulunması lâzım geliyor. Şu halde, iki sineğin iğne ucu gibi parmakları yerleşmeyen o hücrecikte, erkân-ı âlem ve anâsır ve tabâyiin, maddeten içinde bulunup, usta gibi içinde çalıştıklarını kabul etmek lâzım geliyor.
Tabiat Risalesi’nin ilk olarak 1920’lerde yazıldığını hatırlayalım. Siz de fark edeceksiniz ki, o günden bugüne yaklaşık 95 yıl geçti.
Bu süre zarfında biyoloji, fizik, kimya gibi bilim dallarında yaşanan gelişmeleri bir düşünün lütfen! Mesela, günümüz biyoloji biliminin temel taşı olan DNA 1953’te keşfedildi.
Biyoloji bilimi bu süreçte ekoloji, etoloji, biyofizik, nörobiyoloji, gen bilimi, biyokimya, moleküler biyoloji gibi alt dallara ayrıldı. Fizik biliminde ise bugün köklü bir Kuantum devrimi yaşanıyor.
Dawkins’in paylaşımı ispatladı ki, bütün bu bilimsel gelişmelere ve geçen 95 yıla rağmen Tabiat Risalesi tazeliğini ve güncelliğini halen koruyor.
Çünkü bu eser savları, hipotezleri ya da teorileri çürütmekle vakit kaybetmiyor. İleride başka şekillere bürünebilecek temel sütunları bütün yönleriyle kavrıyor ve onları zir ü zeber ediyor.
Dawkins kendisine ilettiğim bölümün sadece ilk cümlesini paylaştı. Bu da onun Tabiat Risalesi’nin ispat metodundan etkilendiğini gösteriyor.
Muhteşem yetenekleri olan bir oyuncunun karşısında, hayranlığını gizleyemeyen karşı takımın oyuncusu gibi davrandı adeta.
Kendisine gönderdiğim diğer bölümleri paylaşmadı. Çünkü o bölümlerde Allah’ın varlığıyla ilgili apaçık anlatımlar ve deliller mevcut.
Onları paylaşıp takipçilerinin Allah’a yönelmesine vesile olmak istemiyordu belli ki. Fakat ilk bölümü paylaşarak diğer cümleleri de okuduğunu gösteriyor bize.
Bu örnek gösteriyor ki, elimizdeki hakikatler oldukça kıymetli. Bizim o muhteşem hazinelerin değerini ne kadar bildiğimiz ise tartışmalı.
Eğer elimizdeki hazinenin değerini gerçekten bilseydik, nefes alıp verir gibi iman ve Kur’an’ın güzelliklerini neşretmeye çalışırdık.
Hem zaten tembelliğimize dönük ilâhi bir ihtar değil miydi Dawkins’in o paylaşımı? “Eğer siz benim yolumda çalışmazsanız, bana inanmayanlarla bile dinime hizmet ettiririm”, demedi mi böylece Rabbimiz bize?
O halde hâlâ ne duruyorsun kardeşim? Herkes kendi inancını, kendi fikrini ne kadar hurafe de olsa yaymaya çalışırken, Kur’ân’ın hakikatlerini anlatmayı neden terk ediyorsun?
Belli ki bu olay bir işaret fişeğiydi senin için. Haydi düş yollara artık. Beyaz atına bin ve düş yollara…
Düş yollara ki, insanlığın kurtuluş umudu ol! Bir güneş gibi doğ dünyanın ufkunda! Bir bahar gibi râyihalarını sal cihana!
Unutma ki, bu dünya bir misafirhanedir. Ve sen bu misafirhaneye eğlence için gelmedin.
Şiddeti, nefreti, fesadı yayanlara inat; aşkla, şefkatle, merhametle düş yollara…
Yüreğindeki sonsuzluğu al eline ve paylaş herkesle! (OD)