İnsan, değerleri ile yaşar. Bedeni anlamlandıran, ruha elbise olmasıyla kazandığı değerdir. Bedeni yaşatan ruh, ruhu yaşatan ise değerleridir. İnsana tevdi edilen sorumluluklar, birer emanettir, birer değerdir.
Bu dünyaya gönderilin insan, insanlık kafilesi olarak dört soruya muhataptır:
- Nereden geliyorsun?
- Nereye gidiyorsun?
- Bu dünyada vazifen nedir?
- Reisiniz kimdir?
İnsanı Rabbine bağlayan, terbiye eden değerler sisteminin esası ve ruhu bu soruların cevabı ile şekillenmektedir.
Burada cevap arayan dört kavram etrafında değerlerin ruhuna vakıf olabiliriz. O zaman ruhun değerleri hayat bulur, dirilir, hayata hayat olur.
Bu bağlamda, öncelikle insana verilen emanet-i kübra, insanın temel sorumluluğudur. İkinci olarak; Saadet-i dareyne müteveccihen devam eden bir yolculuğu vardır. Dünya ve ahiret mutluluğunu netice verecek bir seyir içindedir.
Üçüncü olarak "istidatlarını nemalandırmak" üzere görevlendirilmiştir. Esas vazifesi bu çerçevede oluşmaktadır.
Son olarak da rehber ve model şahsiyetleri, reisleri ve yönlendiricileri ise peygamberler silsilesinin son temsili olan peygamberimizdir.
Biraz daha açarsak, emanet-i kübra olan ene/ben üzerinden, kıyas ve ölçümleme, kendimizi fark etme ve kainatı okuma, sorumluluklarımızın karşılığını bulma imkanına kavuşmaktayız. Fıtratın doğru kıyaslarla okunması ve yaratılış gerçeğinin amacına uygunluğu burada başlamaktadır.
Saadet-i dareyn/iki dünya mutluluğu olan gerçek mutluluk maddi ve manevi olanın, dünya ve ahiret dengesinin neticesidir. Emanet-i kübra/büyük emanet ile dünyayı bir tarla, ahireti ise bir harman yeri görecek sorumluluklar içinde insan, kendini keşfetmesini ve inşa etmesini sağlayacak ene anahtarıyla kilitleri açacaktır. İlahi emirlerin standartlarında ilerleyecektir.
İstidatları nemalandırmak, kabiliyetlerin enenin/benliğin doğru anlaşılması ve anahtar görevini görmesi ile birlikte maddi/manevi huzurunu sağlayacak argümanlarla mümkün olmaktadır. Kabiliyetlerin bir süreç içinde gelişmesi, inkişafı ve meyve verecek noktaya gelmesi, muvaffak olması, nemalanmanın, verimli ve faydalı olması süreçleridir.
Bütün bu öğrenme ve gelişme, asli tabirle taallüm ve tekemmülün uygulayıcısı, lideri ve rehber şahsiyeti olan rol model ise peygamberimizdir.
Emaneti, saadeti ve istidadı besleyen, hayattaki karşılığını bize öğreten peygamberimizdir O’nun ilahi emir ve nehiylere uygun tatbikatıdır.
Böylesi ana değerlerin inşasını sağlayan temellendirmeler ve temel değerlerden sonra günümüzde birçok davranışı değer olarak gören değer algısı faklılık arz etmektedir.
Tevhit eksenli temel değerler, tefekkür zemininde tecdit suyu ile iman tohumu/çekirdeği marifet ve muhabbet meyvelerini verirse, o zaman ruhun lezzet bulacağı, inşirah olacağı tarifinden aciz kalacağımız ruhani hazların kemalat halkasına girilir.
Kategorik değerler sistemi içinde başka değerler ve başlıklardan bahsedildiğinde, yukarıda ifade ettiğimiz değerler zincirine dini değerler dense de, esasında değerlerin değeri budur.
Değerler sistemi, fıtrat/yaratılış kotları ile ancak inşa edilebilir. İşin özü ve ruhu Allah'ın belirlediği ve yaratılış amacına uygun bir hayat ve mutluluk paradigması ortaya koyan temel üzerinden inşa ile mümkün olur.
İnsan tanımının karşılık bulduğu emanet/ene, saadet/dünya ve ahiret, istidat/keşif/inkişaf ve lezzet-i ruhaniye/cennet hali ile değerlenir, değer olur ve değerlerle yaşar.
Sonuç olarak;
1- Emaneti bilmek ve yaşamak
2- Mutlu olmak,
3- Geliştirmek,
4- Rehberimizin peşine düşmek,
ile değerlerin temellendirilmesi sağlanmış olur.
Buna göre inşa süreci başlar. Birçok farklı başlık altında alt değerler oluşturulabilir. Bunlar, ilmi, kültürel, sosyal. siyasi, irfani ve insani bir çok başlık etrafında sayılabilir.