Düşman değişmedi, dünkü düşman yine iş başında; “cehalet, zaruret, ihtilaf”. Değişen isimler resimler, ayrıntılar.
Dolar almış başını gidiyor! Dünya dolarla dönüyor da ondan! Dünyalaşmış dünyanın sembolü dolar; boşaldığı yok, hep doluyor!
Cehaleti, zarureti, ihtilafı bertaraf etmedikçe de bizimle böyle oynayıp duracak o meşum kâğıt parçası!
Dünyalaşmanın cezası yine dünya cinsinden geliyor. Bu bizim ülkemiz için de böyle gönül coğrafyası dediğimiz İslam diyarı için de öyle, fertler için de öyle.
Zaruret sahibi olan nasıl israf eder? Ederse ettiğini bulur. Kaç yüzyıldır ihtilafımızdan istifade ile bize galip gelmedi mi düşmanlarımız; bu net gerçeklik küçük daireden büyük daireye kaç defa tekerrür etti, halen de ediyor; ibret alanlar cahil olmayanlar, hakikate erişenler.
Yediklerimiz, giydiklerimiz, evlerimiz, alışkanlıklarımız, tiryakiliklerimiz, önceliğimiz, ötelediğimiz ortada; dolar neden dolmasın, onu elinde tutan dünyayı istediği gibi döndürmesin!
Halimizi uzun uzun tasvir etmeğe gerek var mı; birbirimizi görüyoruz, Bediüzzaman’dan dem vururuz; küçük bir sepetle dünyaya meydan okudu der, okur geçeriz!
Suyu az açmak dolar dünyasına susuz bırakmaktır, lükse itibar etmemek doları itibarsızlaştırmaktır, zevke tekme vurmak doları çiğnemektir, markaya esir olmamak dolara esir olmamaktır, zaruretle iktifa etmek doları boşaltmaktır.
Dünya dolarla dönüyor, kaçış nereye?
Her birimizin küçük bir dünyası yok mu, o mahreme kimseyi sokmamak biraz da bizim elimizde değil mi? İrade var ki cehd olacak, irade var ki murakabe olacak, irade var ki gayret olacak; dünyanın her köşesine tutanlar oturduğu yerden yapmadılar.
Oturduğumuz yerden komplo üretip sanal atışlarla da kazanamayacağız bu savaşı, büyük büyük laflar ederek de değil; küçük eylemler başlatarak, genişleterek ve yaygınlaştırarak kıracağız; cehaletin, zaruretin, ihtilafın kafasını.
Siyasetin ve ekonominin çözemeyeceği derinlikte bir savaş bu, boşluk da kabul etmiyor dalalet hemen dolduruyor; hedef akıl, hedef kalp, hedef ulvi hisler…
Ramazanı idrak etsek; açlığın ötesinde bir şeyler yapsak, kötü alışkanlıkları terk etsek; israf gibi, gıybet gibi, zan gibi, cehalet gibi, gaflet gibi, kibir gibi, kin gibi, riya gibi; yapamadık bunları fark etsek ve azaltma yoluna gitsek.
Hakikat gibi derdimiz olsa, hikmet gibi arayışımız, cihad gibi şuurumuz… O yetmiş hikmetli orucu tutsak, o da bizi tutsa; o tutuşla diğer farzları yerine getirsek, haramlardan kaçınsak doların delemeyeceği mahrem bir alan meydana getir, meydanda hedef olmaktan kurtulur, dünyaya meydan okur hale gelmez miyiz?
Sahabe hayatı buna örnek değil mi? Başka örnek ve model aramaya gerek var mı?