Dindar şartlara uyar ama din şartlara uymaz. Bu nedenle din değişmez ama mükellefin durumuna göre, şartlarına göre, dini sorumluluğunu ifade eden hakkındaki fetva değişir. Bununla birlikte şeriatlar yani dini kurallar da bazen peygamberlerden peygamberlere değişebilir. İslam Şeriatı, Musevi Şeriatı ve Davud Şeriatı gibi. Elbette bir de kainatta ontolojik kanunlar var; bunlara Sünnetullah diyoruz. Bir de beşerin kendi arasındaki ve Allah ile ilişkilerini belirlemek için ilahi yasalar var. Adetullah, Sünnetullah ile ilahi yasalar, Kur’an yasaları var. Bunlar birbirine çelişmez. Sözgelimi evlilik Sünnetullah çerçevesindedir. İlahi yasalar da bunu onaylar. Evlenmenin şer’i skalası insanın fıtratıyla alakalıdır. Sünnetullah anlamında fıtridir. Şer’i anlamda sünnettir. Ferdi anlamda ise kişiden kişiye değişir. Evlenme insanın fıtratından kaynaklanır. Ferdin evlenme ile alakalı pozisyonu şer’i durumu kendi fıtratına göre şekillenir. Haramdan kaçamıyorsa o zaman farz seviyesine çıkar. İmkanı yoksa o zaman oruçla nefsini kesmesi gerekir.
Kilise ise idealizm adına din adamlarının evliliğine karşı çıktığı gibi aynı zamanda evlilerin boşanmasına da karşı çıkıyor. Lakin fiiliyatta Sünnetullaha engel olamıyor. Fıtrat başka yerden patlak veriyor. Pratiğe engel olamıyor teori ise atıl kalıyor. Polonya’daki rahiplerin bir kısmı gayri resmi olarak evli gibi yaşıyor. Onun ötesinde kilise din adamlarının evliliklerini engelliyor ama çocuklara tacizlerini engelleyemiyor. Fıtrata karşı çıktıkça fıtrat başka yönden patlak veriyor, menfez buluyor. Bazen de fıtratın dışına çıkmalar oluyor bu yönüyle de fıtrat dışılığı teşvik etmiş oluyor. Kilise içinde fuhşiyatı engelleyemiyor. Hala bu konuda kendisini tashih etmeye cesaret de edemiyor. Cesaret için geçmişiyle yüzleşmesi lazım. Buna da hazır değil. Geçmişiyle yüzleşse doğrularını İslam’da bulacaktır. Yanlışlarını İslam aynasında tashih edecektir. Bazen fıtrata, Sünnetullaha doğru küçük adımlar atıyor lakin bu hem geç hem de kilise içindeki eski tüfeklere takılıyor.
Enfüsin yapısına fıtrat denirken afakın yapısına tabiat denmektedir. Tabiat ve fıtrat bileşkesine ve kanunlarına Sünnetullah diyoruz. Kilise kendi içindeki bu müzmin meseleleri halletmek yerine 16’ıncı Benediktus’un yaptığı gibi, İslam’la hesaplaşarak taassuptan medet umuyor. Kendini tashih yerine İslamı tashih etmeye kalkıyor! Böylelikle taassubu tetikleyerek çürümüş yapısını ayakta tutacağını varsayıyor. Papa Francis bir çıkış yaptı ve kilisenin eşcinsellik ve boşanmaya karşı dilini yumuşatmayı teklif etti lakin Sinod Meclisi bunu reddetti. Elbette hala Katolik eşler arasında boşanmaya karşı çıkmak ve bunu adeta aforoz konusu yapmak köhne bir alışkanlık. Ne dine ne de fıtrata uyuyor. Her geçen gün kilisenin duvarlarını aşındırıyor. Dulları tanıyor ama ikinci evlilikleri tanımıyor. İdealleri sabitlemek istiyor. Halbuki, insanın yapısı inişli çıkışlıdır, bu evlilik kurumuna da yansıyor. Eşlerin aynı çatı altında kalması karşılıklı hukuku atıl hale getiriyor. Kilise ise bildiğinden şaşmıyor.
Boşanmaya karşı çıkmak, fıtrata karşı çıkmanın başka bir boyutudur. Şefkat adına şefkatsizlik ve merhametsizliktir. Bozulmuş evlilik bağında ısrar anakronik bir durum ise eşcinsellere hoşgörü de ileri gitmektir. Hadde tecavüzdür. Kilise küçük ve geç kalmış adımlarla tarihin akışına adapte olmaya çalışıyor ama kifayet etmiyor. Papa Francis’in beylik laflarından birisi ‘Allah yeni şeylerden çekinmez’ ifadesidir. Bu Allah’ı kullarla mukayesedir. Bu da marifetullah konusunda Papa Hazretlerinin ne kadar yaya olduğunu gösteriyor. Allah beşer değil ki, kimden korksun? Papa’nın bu tür sadet dışı ifadeleri gösteriyor ki Teslis nedeniyle Kilise çatısı altında marifetullah dumura uğramış. Şirk perdesi marifetullahı gölgeliyor. Korku Allah’a isnat edilemez. Allah korku ile umudun muhatabı değil, kaynağıdır.
Papa, dehri bir eğilimle ‘zaman bize uymuyorsa, biz zamana uyalım’ demeye getiriyor. ‘Zaman dine uymazsa din zamana uysun’ mantığını temsil ediyor. İçtimai şartlar değişmiş Kilise de buna adapte olmalı ve uymalıymış. Papa Vatikan’ı liberalleştirmek istiyor ama ilk sondajları başarısız çıktı. Bununla birlikte kimileri Papa’nın Kiliseyi reforma tabi tutabileceğini öngörüyor. Bazı uzmanlar Papa Francis’in bu yöndeki gayretlerini, seleflerinden Papa Paul’un başlatmış olduğu, Kiliseyi modernize eden, 1960 ve 1970’li yılları kapsayan İkinci Vatikan Konsili toplantılarını karşılaştırıyor. Papa Paul 1963 ile 1978 yılına kadar papalık koltuğuna oturmuştu. Papa Francis gelenek kırıcı olarak nitelendiriliyor. Eşcinsellerin iyi bir Hıristiyan olup olmadıkları sorulduğunda ‘ben kimim ki hüküm vereyim’ şeklinde beyanda bulunmuştu. Tanrının merhameti adına şefkatin sınırlarını mutlaklaştırarak egoyu mutlaklaştırıyor ve dolayısıyla beşeri ve heveslerini tanrılaştırmış oluyor.
Liberal Papa ünvanı almaya hak kazanan Papa Francis dini zamana uydurmaya çalıştığı için ‘dehri Papa’ ünvanı alabilir. Hıristiyanlar hazcı olmadıklarından dolayı cenneti hazdan öte bir mekan olarak tanımlıyorlar. Daha ziyade meleklere özgü bir yer olarak tasvir ediyorlar. Bununla birlikte son sıralarda Papalık içinde cehennemi inkar furyası giderek kök salıyor. Dehri Papa olarak tarihe geçebilecek olan Papa Francis dinlerin esası olan ilk insanı ve Hazreti Adem’i de inkar ediyor. Sadece İslam’ın değil bütün dinlerin zururi bilinenler arasında saydığı cehennemi de ilahi muhabbet adına inkar ediyor.
Papa bu dünyada azgınlık yapanlar için ne düşünüyor acaba? Onların muhabbetle ıslahlarına mı kail oluyor? Cehennem olmadan dünya imtihanı olmaz. Allah herkesi baştan resen ve seyyanen cennete gönderirdi? Üçüncü bir tip veya model yaratmaya gerek olmazdı. Bu dünya ise hikmeti gereği suç ve cezaya dayanıyor. Bu bağı kopardığınızda üzerinde dayandığı denklem çöküyor! Papa Rabbin sınırsız şefkati ve merhameti gereği cehenneme gerek olmadığını ileri sürüyor ve şöyle bir mantık yürütüyor: ”Allah yargıç değil, insanlığın muhibbi ve dostudur. Suçlamayı değil, kucaklamayı esas alır. Cehennemi sadece edebi bir ifade olarak anlıyoruz. Adem ve Havva kıssasına olduğu gibi. Cehennem dışlanmış ruhtan kinayedir. Sonunda bütün ruhlar gibi dışlanmış ruh da Allah’ın muhabbetine erecektir…” Kilise’yi anlamak mümkün değil. Bir taraftan yapılması gereken işlerde ve sosyal alanda yerinde sayıyor, diğer tarafta ise asileri af hususunda dogmalara değil kendi hevasına tabi oluyor.
Çifte papalardan azizliğe doğru adım atan 16’ıncı Benediktus İslam’a saldırıyordu halihazırdaki ise Allah’ın işlerine karışıyor. Bu gidişle cehennem değil ama galiba Katoliklik tarihe karışacak.