Bencileyin bir deli kuyuya bir taş attı;
Kırk akıllı âdemi biri birine kattı.
Şâirler bekliyormuş, sessiz yanardağ gibi;
İndifâ başlamaz mı, o taş bulunca dibi…
Etekler dolu imiş nice taşlarla meğer;
Cepler yırtılacaktı başlatmasaydım eğer…
Demiştim: “Bârikadan çıngar çıkar, nâr olur.”
Latîfeyi hakîkat gibi sananlar olur.
Atışma meraklısı yorumcular coşturdu;
Kispetini kapanı meydanlara koşturdu.
Bu da bir rahmet oldu, zuhûr etti şuarâ;
İstîdâtlar yeşerdi, gizli kalmıştı zîrâ…
“Âşık” tarzı şiirde âdetdir atışmalar;
“Münâzara” usûlü değil mi tartışmalar?
İnternete bakmadım bayram tâtili diye;
Aman Allâhım! Sandım, Site olmuş Sûriye!
Zorlu bir “müşâare” her cephede başlamış;
İhvanlar birbirini muhabbetle haşlamış.
Bilmeyenler zanneder “ihtilâf ü tefrika”;
“Âşık” geleneğinde addolunur: hârika…
“Şâir” ve “hakem” diye teveccüh etmiş ihvan;
Bol keseden pâyeler, nâ-lâyık bir çok ihsan…
Her manzum söz söyleyen şâir değildir, mîrim!
“Edeb”e âşinâyım ; ben haddimi bilirim.
Hakem olmaya yetmez bir düdük ve iki kart!
Bilgi, tecrübe, hukuk, tarafsızlık, insaf şart…
Birden mâlik değilim bu evsâfa topluca;
“Ofsayt” beklenirken hükmederim ben “tac”a.
Hâsılı çağıralım lâyık olan merdânı;
Onlar gelip halletsin karışan bu meydanı.
İsim anmayacağım; kime hitap edersem:
“Beni ittin.” diyecek, eğer adını dersem.
Bir zuhûl eseriydi: destursuz bağa daldım.
Bundan sonra konuşmam, ben de dersimi aldım!
Delinin Taşı
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.