Demokrasi ‘kendi sorununu kendin çözebilirsin’ düşüncesi üzerindedir.
Yani herkese, sorun ve isteklerini gerçekleştirme için eşit fırsat vermek anlamına gelir.
Yoksa birbirine yardımı yani ‘teâvün düsturunu’ esas alması gerekmez.
Sistemdeki bozukluk, bazılarının taleplerinin bazılarınınkilerin önünde durması, taleplerin çatışması durumunda ortaya çıkar.
Bu durumda ise kim çoğunluk veya etkili ise haklı olan odur.
Azınlık olansa çoğunluğa (çoğunluk düşünceye) zarar veremeyecek (kadar) talepleri için kendine yol açabilecektir.
Bu durumda azınlığın şansı çoğunluk olmaya çalışmak ya da çoğunluğa yakın olmak (ki demokrasi münafıklığı olumlar), ya da çoğunluk eliyle bazı tavizleri alabilmektir.
...
Yani... Demokraside Fırat'ın kenarındaki bir koyunun hakkı kendinden sorulur.
Koyunun kurtla ilişkisini ise propaganda süreci belirler.
Örneğin; bir kurt sürüsü içine dalan koyunun, bu tavrı sebebiyle yenilecek olması kaçınılmazdır.
Koyun kendini savunmasız bırakmıştır.
Yüzlerce kurdun içine dalması için, ya onlarla anlaşmış olması gerekir -ki bu kurt postuna bürünebilmeyi de kabullenmek demektir; ya da kendinin bir kurt olduğuna karşı tarafı ikna etmesi gerekecektir.
Her durumda, mevcut kimliği ile bir koyunun bir kurt sürüsüne girmesinin suçu demokraside aranamayacaktır.
Buna karşın; koyunun kurt sürüsü içinde kendi ‘yaşama hakkı’nı savunması bir haktır.
Buna kurtların bir itirazı da olamaz.
Yalnız, kurtlar kendi yaşama haklarını ve buna bağlı olarak beslenme haklarını da savunmak durumunda kalacakları için buradaki demokratik ortam kurtların kendi hakları için de bir şeyler yapmalarını netice vermeli değil midir?
Bu duruma koyunu parçalayan bir kurda kim kızabilir değil mi?
Buradaki kurda câni denemez değil mi?
...
Dışarıdan olayları seyreden biri, kuzu için iki yolu görebilir.
Koyun için birinci şık, karşıdaki güce eş ya da üstün bir gücü oluşturabilmeyi başarmasıdır (tabii ömrü yeterse).
İkincisi ise Ömer'den (adâletin kendisinden) yardım istemesidir.
Diyelim ki birinci şık gerçekleşti ve koyun bir şekilde kurt sürüsünü alt edecek bir gücü kazandı.
Bu durumda, meselâ, koyunun kurda karşı yaşama hakkını elde etmesi gerçekten güzel bir sonuçtur değil mi?
Peki, o zaman da koyunun beslenme hakkı için ne yapması gerekir?
Tabii ki, önündeki otları yemesi değil mi?
Çünkü koyunun tabiatı otla beslenmeyi gerektirecektir.
Ancak koyun, kurtların beslenme hakkını kendine aynen uygulayıp kurtları yemek isterse?
Bunun demokratik bir tavır olduğu söylenebilir mi?
Yoksa tabiatı bozulmuş bir koyun sürüsü ile mi karşılaşırız.
Kurtları yiyerek beslenen bir koyun tek başına kurttan güçlü olacaktır herhalde.
Demokratik tavır bunu bir hak olarak görmeyecek midir?
Kafka'nın meşhur Dönüşüm'ündeki gibi, bir sabah uyandığında kendini büyük bir kurt olarak bulan bir koyunun hikâyesi yaşanabilmeli midir?
İkinci şık gerçekleşirse; yani Ömer'den yardım istenirse...
Ömer’in adâleti, dışarıdan bakınca sadece koyunu ya da sadece kurtları görmeyecektir.
Fırat'ı içine alan bütün bölgeyi görecektir.
Onun için bir büyük gemidir Fırat.
Fırat'ın kenarında beslenme hakkını kullanmak için yemyeşil otlarına kendini bırakan zavallı bir koyun, ottan başka bir şey bulamadığını söyleyen bir kurt sürüsü tarafından çevrelenmiştir.
Ömer’in adâleti bu durumda bir tek masuma karşılık yüz câni kurt için o bölgeyi tümüyle temizlemeli midir?
Bu durumda hiç bir Ömer adâleti buna izin vermez, çünkü hiçbir kanunu adâlet bir masumun hakkını yüz cani için dahi olsa yok sayamaz.
Bu durumda o bir tek koyun, diğer bütün kurtların toplu ölümüne mani olarak sistemi bozacak (mıdır?).
Ömer’in adâleti noktasında kurtların beslenme hakkı de bir haktır, açlık bazı haramları helâle çevirmesi gibi bu durum da kurtlar için bir mazeret olarak kullanılabilir (midir?).
Burada Ömer'in görevi, kurtların açlığını ortadan kaldırmış olmaktır.
Yani, kurdun beslenme hakkının karşılanmaması durumu varsa orada sorumlu Ömer’in kendisidir.
Eğer kurtlar bunu sırf zevk için yapıyorlarsa ya da başka beslenme şartları varken bunu koyuna olan düşmanlıkları sebebiyle yapıyorlarsa ya da başka gayri meşru bir sebebe dayanıyorsa bu durumda kurtların özgürlüğü çizgisi aşılmıştır ve Ömer için kurtların cezalandırılması bu durumda zorunludur.
Bu cezalandırma içinse öncelik koyunun kurtarılmasıdır.
Zâlimin yanında mazlumu da yok etmek bir topluluk hakkında toptan karar vermek ve uygulamak Ömer'in en çok korktuğu şeydir.
Ömer adâleti için öncelik hakkı ve haksızlığı ayıklayabilmek olduğu gibi haklı ve haksız olanları nedenleriyle de tespit etmektir.
Kendini de bu liste içinde görmekten gocunmamaktır. (Bu nedenle Ömer kendini halkın en faziletlisi görmez, bir kahramana dönüştürmez.)
Hakkın dengeli dağıtımı (adâlet), haklı içindeki haksızlığı veya haksız içindeki haklılığı da analiz ederek, haksız yerleri düzeltmek haklı yerleri yerinde tutmaktır.
Adâlet bu şekliyle gerçekleşir ki, bu şekil Fırat'ın kenarında otlayan bir koyunun gönül rahatlığıyla (yine de tedbiri elden bırakmayarak) otlayabilmesini sağlayabilecek ve koyunu haksız yere yiyecek her kurdun içine de Ömer'in korkusundan bir kurdu yerleştirecektir.
Eğer Fırat'ın kenarında bir koyun tekrar bir kurt veya sürüsü tarafından yenilirse (hele de koyun sürüsü masum bir kurda saldırmışsa) bilinir ki Ömer (r.a.) ölmüştür.