Demokrasi, meşrutiyet nedir ne değildir?

Nurettin HUYUT

“Lafızların tebeddülüyle mana tebeddül etmez, baki kalır.” (Mesnevi-i Nuriye Şemme sh. 163)
Demokrasi (Lügatlarda) “Halk iktidarına dayanan hükümet şekli” olarak tarif ediliyor.

Meşrutiyet: (Bediüzzaman Said Nursinin tarifinde)
1-Hakimiyeti millettir.
2-“Ve işlerde onlarla istişare et. (Al-i İmran Sûresi: 159) Onların aralarındaki işleri istişare iledir. (Şura Sûresi: 38) âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer'iyedir.” Münazarat

Yukarıda yapılan tariflerden hareketle Meşrutiyet eşittir Demokrasi demeye hakkımız var mı?
Suale cevap bulmak için yapılan tarifleri karşılaştıralım isterseniz. Bediüzzaman Hazretlerinin Meşrutiyetle ilgili olarak yaptığı iki tarife dikkat ettiğimizde görüyoruz ki, aslında her iki tarif de aynı sonucu doğurmaktadır. Birinci de “hakimiyeti millettir” diye kısaca tarif etmesi içinde zımnen ikinci tarif var. Zira biz biliyoruz ki, Üstadın her sözü ya ayete veya hadise dayanmaktadır.
İkinci tarifte iki ayet verilmiş her iki ayetin manasına baktığımızda da yetkinin insanlara verildiğini görüyoruz. Yani, “hakimiyet Allah’ındır”, bunda şüphe yok, ama, görülen o ki, Allah, hakimiyet hakkının bir kısmını insanlara vermiş, bir diğer ifade ile yetki devri söz konusu. İnsanlar kendi yönetimini kurmakta yetkilendirilmiş desek daha doğru olur.

“Hürriyet Rahmân'ın ihsânıdır, zira o îmânın bir hassasıdır.” (Münazarat sh.59)
Özetle; Cenab-ı Allah insanlara “siz kendi yönetiminizi kendi iradenizle kurun ama meşveret ederek kurun” diye emrediyor. Bu durumda “halk iktidarına dayalı hükümet şekli olarak tarif edilen demokrasi” adlı yönetim şeklini meşrutiyet gibi İslam’ın kabul edeceği anlamı çıkıyor.
Bu noktada diyebiliriz ki, Meşrutiyet eşittir Demokrasidir. İnsanlar kendi hür iradeleri ile kendi yönetimlerini kurmakla yetkili ve etkili kılındıklarına göre Demokrasiyi İslamiyet’in kabul etmesinde herhangi bir sakınca görülmemelidir.
O gün Bediüzzaman’a karşı çıkanlar hangi gerekçe ile karşı çıkmışsa, bugün görüyoruz ki, demokrasiyi savunanların karşısına çıkanlar da aynı gerekçelerle çıkıyor. Sadece bugünküler o günkülerden farklı bir ifade tarzı kullanıyor.

O dönemde “Demokrasi küfür rejimidir” deniyordu, bugünse “Müslüman itikadına uygun olmadığı” savunuluyor. İnsanların “tasdik” ettiği bir sistem İslam’i olamaz. Öyleyse bu mantığa göre emirler ve kanunlar “Allah ve Resulunün” “onay”ına sunulursa ancak geçerlilik kazanacaktır.
Bunu söyleyenler bana göre cerbeze yapıyor. Eskiden "Her kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse..." (Mâide Sûresi: 5:44.) ayeti delil olarak gösteriliyordu. Şimdikiler öyle demiyor ama insanları zora sokacak bir ifade tarzı geliştiriyor, “Kur’ân’ı bütün olarak ele aldığımızda bu sonuç çıkar” diyor.

Yukarıda verdiğimiz ayet mealleri bunun doğru olmadığını gösteriyor. Yani, insanların “onay”ına sunmanın “itikada” ters düşmediği aksine İlahi bir emir olduğu yönündedir.
Yani, Allah bu duruma razı ama bazı insanlar razı değil.
Hem Bediüzzaman Hazretlerinin “Adâlet namazında kıbleniz dört mezhep olsun. Tâ ki, namaz sahih ola. Zira, hakaik-ı Meşrutiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen dört mezhepten istihracı mümkün olduğunu dâva ettim.” (Divan-ı Harbi Örfi sh.35) ifadelerine baktığımızda zimni olarak Meşrutiyet’in de Demokrasi gibi İslami bir terim olmadığı anlamını yakalayabiliriz.

Yani, İslam’ın dışında geliştirilmiş bir sistem olduğu manası çıkıyor. Ama bu sistemin dört mezhep dikkate alındığında İslama uygun bir sistem olduğu savunuluyor. Zaten İslama uygun düştüğü içindir ki, Bediüzzaman Hazretleri İlan edildiğinde kalıcı olması için canla başla çalışmıştır.

Bu noktada şu tespiti yapmadan de geçemeyiz. Bediüzzaman Hazretleri “Meşrutiyet” kelimesini kullandı diye bu kelime bir anda mukaddesleşmemektedir. Kutsiyet kazanmamaktadır, sonuçta bu da bir kelimedir ve düşüncelerimizi ifade etmemize yarayan bir araçtır. Demokrasi kelimesini kullanmadı diye de bu kelimeye savaş ilan etmemiz gerekmiyor.

İslami sisteme: “kulların iradesi, Allah ve Resulünün iradesine “arz” edilir, “Uygundur” cevabını alan, uygulanır” şeklinde bir tarif getirmek ne kadar mantıklıdır. Öncelikle bu iş nasıl yapılacaktır? Sorusu akla gelmektedir. Yani, nasıl ve ne tarzda “Arz” edilecektir. “Onay”landığı nasıl anlaşılacaktır?

Bana göre şöyle ifade edilmeliydi. “kulların iradesi Allah ve Resulunün emirlerine uygunluğu aranır, uygun olduğu kanaatine varıldığında kabul edilir ve uygulanır” denmeliydi.

MEŞRÛTİYET (lügatlarda): Bir hükümdarın başkanlığı altındaki millet meclisi ile idâre edilen devlet sistemidir. Yani, mecliste alınan kararlar Allah’a değil aksine Padişaha arz edilmektedir. Onun “onay”ından geçerse uygulanmaktadır. Padişahın “onay”ına sunulmasına rağmen bu sistemin İslama uygun olduğu kabul ediliyor. Oysa demokrasi bundan daha ileri bir sistemdir, bir kişinin değil bir milletin kabulüne sunularak “onay” alınan bir sistemdir.

Eğer biz meşrutiyet dememişiz “Kur’ân’ı bütün olarak ele aldığımızda böyle bir sonuç çıkar demişiz” diyorsanız o durumda da meşrutiyeti demokrasi ile aynı kefeye koyuyorsunuz demektir. Yani meşrutiyeti de red manası çıkıyor. Bu da Üstada muhalefettir.
 
Demokrasinin bir çok tarifi yapılmıştır, zaman geçtikçe yeni tarifler de yapılmaktadır.  O nedenle henüz kemale ermediğinden bir tarif de biz yapabiliriz. Bunda ne sakınca olabilir. Örneğin yukarıda meşrutiyet için yapılan tarifi demokrasiye uygularsak, yani meşrutiyet yerine demokrasi yazarsak nasıl bir tarif çıkar. Yazalım isterseniz.
Demokrasi:
1-Hakimiyeti millettir.
2-“Ve işlerde onlarla istişare et. (Al-i İmran Sûresi: 159) Onların aralarındaki işleri istişare iledir. (Şura Sûresi: 38) âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer'iyedir.” Münazarat
Bana göre güzel bir tarif oldu. Bu tarife itiraz olunmaması gerekir diye düşünüyorum. Sanırım demokrasi uzmanlarının da buna itirazı olmaz. İslam’ın tarif ettiği tarzda ve yukarıda verdiğimiz ayetlerin ışığında yapılacak meşverete kim itiraz edebilir ki? Çünkü, zaten herkes buna yakın tarif ediyor.

Bunun dışındaki tarifler, ideolojisi olanlarca yapılan tariflerdir. Bir ideolojisi vardır, uygulanmasını istediği bir rejim vardır, onu demokrasi adı altında uygulamak istemektedir. Açıktan ifade edemediği için demokrasi kelimesini kullanıyordur. Kemalistlerin, demokrasiyi tarif etmeleri gibi. Elbette böyle bir demokrasi tarifi kabul edilemez.

İslami sistem bir ideoloji de olsa bu ideolojiye Meşrutiyet veya Demokrasi uygun düşmektedir. O nedenle hiç komplekse girmeden demokrasi için yapılan bu tarifi ayniyle kabul ediyoruz.

Bu noktada bir husus daha kalıyor. O da; İslam’ın emirlerini hiçbir tartışmaya açmadan doğrudan doğruya “emr-i İlahi” kabul edip mi uygulayacağız? Yoksa önümüze koyup etraf-ı erbaası ile tartıştıktan, meclis “onay”ından geçirdikten sonra mı uygulayacağız? Yani, kaba bir ifade ile Allah’ın emirlerini insanların “tasdikine” sunarak mı uygulayacağız?

Bana göre bu soru tuzak bir sorudur ve cerbeze içermektedir. Yani, akı kara göstermeye yarayan bir ifade tarzıdır. Elbette bir Müslüman taraftır. Hem de İlahi emirlere taraftır. Bediüzzaman Hazretlerinin “ben dindar bir cumhuriyetçiyim” derken bunu kastettiği açıktır. Dini emirlere taraf olduğunu göstermektedir. Biz Müslümanlar ideolojisi olan insanlarız. O nedenle biz tarafız. İslam’ın getirdiği prensipleri uygulama alanlarında görmek isteriz.

Burada İlahi emirleri meclise sunmak ve insanların “tasdik”inden geçirdikten sonra uygulamaya sokmak demek hâşâ! Allah’ın emirlerini insanlara “onay”latmak değildir. Aksine inanan insanların bu emirlerin akla ve mantığa uygunluğunu ispat etmesi ve diğer insanları da “ikna” etmesidir. Onların da aklen kabul etmelerini sağlamaktır.  Diğer insanların yanlış olan itikatlarını düzeltmeye çalışmaktır. Meclis oylaması ise “ikna” olmanın ifade tarzıdır.

“Medenilere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir” (Bediüzzaman)
İşte demokrasi bu ifade tarzını bilim haline getiren sistemin adıdır. Çünkü, biz demokrasiyi bir bilim olarak görüyoruz. İnsanoğlunun dinlerden aldığı feyizle ortaya çıkardığı bir bilimin ve bir sistemin adıdır. “İslamiyet bütün ilimleri havidir” kaidesince bu ilmin aslı da islamiyetten alınmıştır. Nitekim
“Rûh-u meşrûtiyet, şeriattandır; hayatı da ondandır.” (Münazarat) cümlesi bu hakikati ifade etmektedir.

Özetle biz “dindar demokratız.”
Bunun aksini savunanlar vardır. Yani dindar oldukları halde demokrat olmadıklarını savunanlar vardır. Onlara da saygı duyarız.
İşte, demokrasi budur. Her iki tarafın fikirlerini serbestçe savundukları bir ortamın oluşmasını sağlamanın adıdır. Bu ortam oluşunca sonuçta fikrini pozitif delillerle ispat edenler kazanacaktır.

nurettinhuyut@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.