DP Olağanüstü kongreye gidiyor ve Cindoruk aday!
Ortak görüş:
Ergenekon’un DP yi ele geçirme hareketi.
Aday olduğu günden beri her yerde bu konuşuluyor.
Ergenekon nedir? Cindoruk ve destekçisi Demirel Ergenekoncu mudur?
Gerek Demirel’in, gerekse Cindoruk’un Ergenekon çetesine mensubiyeti tartışılırken. Hatta böyle bir çetenin varlığı bugün için resmiyet kazanmamışken bu şekil bir yakıştırmanın yapılması nedendir?
Ergenekoncu derken ne kastediliyor ona bakalım isterseniz. Ergenekon ifadesi Burada “derin devlet” anlamında kullanılıyor. Her kurumda her cemaatte, her bir sosyal veya kültürel kuruluşta birileri yönetimi -tabiri caiz ise- arkadan yönetiyorsa ve farklı insanların yönetime talip olmasını engelliyorsa, her seferinde kendi emirlerindeki insanları yönetime getiriyorsa buna Halkımız eskiden “derin devlet” diyordu, şimdi ise “Ergenekon” diyor.
O nedenle artık bu ifadeyi her yerde ve her olayda duymak mümkün. Çünkü çok şey ifade ediyor. Hayli moda bir kelime ama karanlık insanları ve zorbalık yapanları iyi tarif ediyor.
Demirel olsun, Cindoruk olsun bugün geldikleri noktada bu kelimeye fazlasıyla muhataplar. Yani, nerede isimleri geçse bu kelime ile birlikte telaffuz ediliyorlar.
Bu iki lider bunu hak ediyor mu? Etmiyor mu? Onu sayın okuyucuların ferasetine bırakıyorum.
Bu günlerde bu iki şahıs “misyon” kelimesi ile de anılır oldular. Farklı zamanlarda “Demokrat Misyon” “Demokratlar” veya “ahrarlar” diye nitelenen gurubun veya partinin başında iktidara gelmiş olmaları “demokrat misyon” ile anılmalarına neden oluyor.
Bu iki kişi ve bu iki kelime ayrı bir tartışmanın da odağını oluşturuyor. Nurcular “misyona mı ?” oy veriyor yoksa şahıslara mı?
Burada bir tespiti yapmam gerekiyor. Nurculuk tarihinde Nur Talebeleri “demokrat misyonun” her zaman savunucusu olmuştur. Her çeşidi ile bu fikre ve bu fikri savunduğuna inandığı partilere destek vermiştir. Bunun aksi varit olmamıştır.
Hangi Nurcuya sorarsanız sorun verdiği partiyi şöyle savunacaktır. “Demokrat Parti budur” veya “ehven-i şer bu idi” veya “vermeseydik sol gelecekti” niyeti ile verdiğini söyleyecektir. 1950-60 arası ile 1965-80 arasında bu parti tek görüntü vermiştir. O nedenle oylar blok olarak bu çizgide ki partiye gitmiştir. Ama seksenden sonra ANAP alternatif olarak ortaya çıktığından “demokrat misyonun” devamı niteliği taşıdığı iddiasıyla Nur Talebelerinden büyük bir kitle bu partiye yönelmiş ve ona oy vermeyi doğru bulmuştur.
Fakat bu durum fazla sürmemiş bir kısım siyasilerin siyaset yasağı kalkınca kafalar karışmış ve gerçek “demokratların” hangi partide toplandığı konusunda görüş birliği sağlanamadığından oylar bölünmüş 90’lı yıllarda özellikle Özal’ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra DYP ben de varım diyerek iki seçim sonrasında Demirel’in liderliğinde öne geçmeyi başarmıştır. Yani Nurcular bu defa (1992 de % 27 ile) çoğunlukla DYP ye vermeyi uygun bulmuşlar.
Fakat, Özal’ın vefat edip erken bir şekilde Cumhurbaşkanlığı makamını boşaltmasından sonra Demirel’in Partisini terk ederek Cumhurbaşkanlığı makamını tercih etmesiyle DYP’ye yönelen kitleler geri dönmeye başlamıştır. Ama geri döndüklerinde ANAP’ın başındaki Mesut Yılmaz’ı “misyona” uygun görmediklerinden olacak büyük bir kesim bu defa Erbakan’ın Refah Partisine yönelmiştir.
Hatta o dönemde bugün Tayyip Erdoğan için söylenen “dönüş yaptı” ifadesi Erbakan için söylenir olmuştu, şayet 28 Şubat Post Modern darbesi olmasaydı belki de sonraki seçimlerde tek başına iktidara bile gelecekti. Yani “demokrat misyon” artık Erbakanın Refah Partisi olacaktı. Erbakan’a rağmen!
28 Şubat ile bu yöneliş birden dönüş yapmış görüntüsü vererek, aslında geri dönmeyerek Erbakan’ın yetiştirdiği ve istemeden de olsa kendisine rakip olarak ortaya çıkan Erdoğan’ın partisine yönelmiştir.
Artık darbelerin verdiği tepki ile halk bir kurtarıcı gibi veya intikamını alır gibi desteğini AK Parti’ye vermiştir. Nurcuların da büyük kesimi yine aynı mantıkla bu partiye oy vermeyi uygun bulmuştur. Bu defa “derin devlete” veya bugünkü ifade ile “Ergenekonculara” karşı oylarını ona vermiştir. Yani gene demokrat misyon” veya “ehven-i şer” ifadelerine uygun olarak verdiklerini düşünmüşlerdir. Üstatlarının çizgisinden çıkmadıklarına inanarak vermişlerdir.
Muhafazakâr görüntü vermesi, dindar addedilmesi, İstanbul Belediyesindeki başarılı liderliği ve en önemlisi solu iktidara getirmek isteyen “derin” güçlere karşı duruyor olması onu bir anda kahraman yapmaya yetmiştir.
Bütün bunlar daha önce Erbakan için söylenen sözlerin tayyip Erdoğan için de söylenmesine neden olmuştur. Yani Ak Parti artık bir kısım Nurcular nezdinde “dönmüştür” ve “demokrat misyonu” temsil etmektedir. Ve “ahrarların” devamı niteliğindedir.
Fakat her dönemde olduğu gibi bu dönemde de her şeye rağmen bir gurup yerinde durmayı yeğlemiş ve her seferinde DYP’ye veya devamı niteliğinde DP’ye oy vermeyi “misyona” daha uygun bulmuştur.
Netice itibariyle Nurcular her zaman her yerde hangi partiye oy verirlerse versinler daima (kendileri açısından) “misyon partilerini” tercih etmişlerdir. Yani şahıslar etkili olsa da şahıslara oy vermemişlerdir.
Demokrat Parti’ye oy verenler de o niyetle vermiştir. Bunda şüphe yok. Ancak bu misyonun DP’de devam ettiğini savunsalar da bu partinin bugünlerde başına geçmek isteyen kişinin “Ergenekon” ile anılması işi hayli zora sokmuştur.
Dün bu kişinin bu yönü bilinmediğinden rahatlıkla “demokrat misyon” burada demeyi doğru bulmuş olanların bu kişinin başkanlığı elde etmesiyle nasıl bir tavır takınacağı hayli merak konusu. Bakalım göreceğiz kişiler nedeniyle “misyon” değişebiliyor mu?
Ama Soylu kazanırsa sorun olmaz diye düşünüyorum.