Bir defa daha gördüm ki, hala “müdavele-i efkar” tarzında bir tartışma ortamı sağlamış değiliz. Kendi fikrinde isabet ettiğini düşünen her arkadaşımız maalesef karşı fikre tahammül edememekte, demokratik bir tartışma ortamı sağlanmasına izin vermemektedir.
Bediüzzaman Hazretlerinin “Kardeşlerime tavsiye ediyorum ki, inşikaka ve iftiraka sebebiyet veren münakaşa etmesinler. Yalnız müdavele-i efkâr suretinde, nizâsız mübahaseye alışsınlar.” (Lemalar Sh. 157) demek suretiyle fikri tartışmalarda niza çıkacak ortama müsaade etmemelerini tavsiye eden sözleri birçok zaman rafa kaldırılmaktadır.
Bu durumun özellikle siyasi meseleler gündeme geldiğinde yaşanmakta olması dikkat çekicidir. Bölünmelere kadar götüren bir tartışma ortamı meydana geldiği dönemleri artık geride bıraktık diye beklerken, DP’nin başına Cindoruk’un geçmesi ile bu kabil tartışmaların yeniden alevlendiğini görmek insanı düşündürüyor.
Velev ki, Cindoruk CHP ağzı ile konuşuyor olsun veya Ergenekoncu olmuş olsun veya gerçek anlamda demokrat olmamış olsun. “Mudavele-i efkarı” terk etmeyi gerektirecek bir durumun olmadığını düşünüyorum. Zira seçimler geride kaldı ilk seçim en erken üç yıl sonra gerçekleşecektir. Yani Demokrat Parti o zamana kadar bir daha kongreye gitme zorunluluğu var.
O nedenle mevcut durumu gözlemlemeye almak ve gelişecek şartlara göre karar vermek sanırım en doğrusudur. Demokrat Parti ne hal kesp edecek henüz belli değil. Parti mensupları gerçekten sanıldığı gibi demokrat iseler ve de dine hürmetkâr oldukları varsayılıyorsa, mutlaka bir şekilde bu durumlarına uygun bir lideri bulup çıkaracaklardır.
Şunun şurasında Cindoruk’un devam ettireceği azami süre bir seçim süreci olacaktır. Ondan sonra yaşı buna müsait değildir. Neticede genç ve dinamik birine bırakma durumu hâsıl olacaktır. Şayet bu dönem süresinde oy kaybı nedeniyle dibe vuracak bir duruma gelirse zaten yorgan gidince kavga bitmiş olur ve tartışmayı gerektirecek bir durum da kalmamış olur. Değilse o günkü şartları bugün konuşmanın bir anlamı yoktur.
“Demokrat misyon” başlıklı yazımda belirttiğim gibi bu güne dek Nur Talebeleri hep “demokrat misyona” oy verdiler ve bundan sonra da aynı mantıkla Yani üstadın belirlediği “dindar ve dine hürmetkar demokrat” kabul ettikleri partilere oy vermeye devam edeceklerdir. Bu hususu kimse değiştiremez. Yani, ne din adına çıkmış bir partiye oy verirler ve ne de dine düşman bir partiye veya ne de ırkçı bir partiye oy verirler. Her zaman olduğu gibi “dindar ve dine hürmetkâr” kabul ettikleri bir partiye oy vermeye ve bu manadaki partileri desteklemeye devam edeceklerdir. Aralarında onları ihtilafa götüren tek neden bu vasfı taşıyan partinin hangisi olduğu sorusunun cevabında saklıdır.
Darbeler nedeniyle belirsizleşen bu durum bundan sonra bir şekilde mecrasını bulacaktır. İla nihayet böyle devam etmez. Nehirler bir müddet (yoğun yağış nedeniyle) yatak değişse de mevsimin normale dönmesi sonucu tekrar mecrasını bulduğu gibi. Yapılan darbeler tüm partileri yolundan ve mecrasından çıkarmıştır. Ama artık mevsim normale dönmeye başladı bundan sonra hiç kimse “değiştim” diyerek kimseyi yanıltma şansına sahip olmayacaktır.
Gerçek kimlikler ortaya çıkmaya mahkûmdur. Gerçek demokratlar ve dine sahip çıkacak demokrat anlayış gün yüzüne çıkmaya hazırdır. Cindoruk ve Aydın Menderes gibi kişiler de bu saatten sonra ne konuşsa tutmayacaktır. DYP yi iktidardan düşürüp 28 Şubata destek vermek için parti kurduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gelip aynı partinin başına geçenler veya koşa koşa gidip “mezara kadar seninleyim” deyip ondan sonra durum değişince ilk fırsatta gemiyi terk edenler bu milletin gönlünde taht kuramayacaklarını bilmelidirler. Bu kişiler demokrat kimliklerini de yitirmişlerdir. Artık konuşmaları da inandırıcı olmuyor.