Bu süreç sabır ister
Demokratik açılıma doğru ilerlerken, müzakere zeminine girmeden münakaşa ve restleşmeler sürse de, taraflar en sert ve uç fikirlerini ifade etse de, imkansızı isteme ve bazen de çatışma kültürü ve çözümsüzlük fikri ile işi kopma noktasına taşıma psikolojisini sonuna kadar kullansa da, sağduyu ile handikaplar birikmeden çözülme sürecine girer.
İstenmeyen bu hal, çatışmacı/dayatmacı ve bölücü belli mihrakların radikal gıdası ve fitne odağı olsa da, makul çoğunluk, akl-ı selim ve kamuoyunun ölçülü sesi/sessizliği ve Türkiye’nin milli vicdanı, sabır ve soğukkanlılıkla bunu aşacak ve birliğin kimyası güçlenecektir.
Ayrışma arayan ve bir arada tutan unsurları yok sayan bütün tarafların azınlıkları mağlubiyete düştükçe, tezleri kabul görmedikçe ve telkinleri ülke çoğunluğunda yankı bulmadıkça hırçınlaşacak, bundan dolayı çözüm sürecini tıkamaya çalışacak, belki de gerilimin bütün sinir uçlarını tahrip edercesine yıkım ve inkıta hedefine doğru kitleleri sarsmaya çalışacaktır.
İşte bütün bu kritik süreçler, yüzyıla varan istibdat, anarşi ve inançsızlık üzerine kurulu yapıların ve tohumların meyvesidir. Sabahtan akşama ateşin sönmesi mümkün olmadığı gibi, etkisini kırmak da ciddi bir irade ve süreklilik ister. Böylesi bir inkişaf ve huzur iklimine geçişin her anı provokasyonlarla, sabotajlarla ve kontrolü farklı mahfillerde olan farklı mihraklarca tahrik edilse de, toplumun milli vicdanı bunu aşacak dua ve ısrara sahiptir.
Çünkü acımız, sızımız, kaybımız ve ızdırabımız çok büyük. Enerjimizi tükettiğimiz koridordan ve açmazlardan cidden çıkmak ve ferahlamak istiyoruz milletçe. Buna yakın bir noktadayız. Çünkü fitnenin iç yüzü, zamanın tescilinde başarısızlıkla sonuçlanmış yöntemleriyle fikir kaynakları da kurumuş olduğundan sistemle birlikte iflas noktasına gelmiştir.
Terör örgütü PKK’nın Kürtleri Marksist yapma projesi nasıl iflas ettiyse, Türkleri Kemalist ideolojinin cenderesine alan CHP rejimi de çökmüştür. Irkçı MHP fikriyatı da tavsamıştır. "Kürtlerin CHP"si DTP ile Türklerin seküler/laik katı CHP’si, milletten asla vize almamıştır.
Ergenekon’un uzantıları derinleştikçe, terörden nemalanan ve arka plan zıtların buluştuğu karanlık noktalar alaca görüntüde fark edilip ip uçları bulundukça, demokratik açılımı engelleme ve direniş artacaktır belli çevrelerde.
Anadolu destanının yazıldığı milli mücadele zaferi, daha sonra iç mücadelelerle enerji kaybına uğramış, hayatı, kardeşliği ve birliği felç eden bir yapılanmaya yerini bırakmıştır. Bunda en büyük vebal yeni düzenin cumhuriyet adı altında yaptığı baskı, yasak ve dinle çatışmaya dayalı görüş ve uygulamaların sahibi cari rejimdir.
Bugün gelinen noktada, cidden sabır ve sükunetle konuşmaya, birbirini dinlemeye, anlamaya ve ortak milli iradeyi inşaya mecburuz ve mahkumuz.
Her kesimin ve tarafın kendince söyleyebileceği doğruları ve acıları olduğu muhakkak. Ancak unutulmamalı ki, jakoben yapı bütün tarafları aynı süreçte ezmiş, etkisizleştirmiş ve çatıştırmıştır. Birbirini hasım ilan eden taraflar, ana yapıdaki tıkanıklığı giderecek ve demokratik olmayan sistemin kapalı noktalarını ve damarlarını açacak şekilde enerjilerini sarf edecekleri yerde, yine birbirleriyle didişirlerse yanlış bir sürece rampalanırlar. İşi çıkmaza götürürler.
Bu hataya düşmemenin yolu, makul, herkesi kapsayan ve milli vicdanı cesaretlendiren açılım ve düzenlemelerden geçer.
Dinin belirleyici rolü ve toplumdaki etkisi göz önüne alınarak, kardeşlik duygusu ile birlik teması işlenerek, özgürlükleri öne çıkararak, vehim ve korkulara güvenlik süsü veren engelleyici psikolojilerden arınarak yola devam edilmelidir.Alınması gereken bir hayli mesafe var.
Şimdi en yakın mesafede, demokrasi zemininde temel hak ve özgürlükler bağlamında çare üretme ve enerjimizi güçlendirme zamanıdır. Yarına bakan, geleceği inşa eden, kucaklayan, kanatmadan, yarayı kaşımadan, ilgisiz kalıp kabuk bağlamasına da bırakmadan, etrafı toplamanın, kardeşliği pekiştirmenin ve şefkatle tefekkürü aktifleştirmenin en çok gerektiği mühim bir kavşaktayız.
İnşallah, müspet olanlar kazanacak, şevkimiz artacak ve menfilikler kırılma yaşayarak gerileyecektir. Buna inanıyor ve kuvvetle olmasına dua ediyoruz. Her hal ve tavrımızla fiilen de böyle olduğunu göstermek zorundayız
Hepimiz mesulüz. Aynı gemideyiz. Bu gemi asla su almamalı, tersine suyun üstünde kalmayı başarmalı. Yanlış limandan ayrılıp, güvenli denizine açılmalı ki, varacağı sahilin yeni sonuçlarını huzurla tatsın.
Bu yolculukta, yasakçı limanlardan ayrılmanın telaşı ile varacağımız limanın güvenli demokrasi olacağı arasında geçen tereddütler ve endişeler yolculuğumuzu engellerse, işte yol ortasında ve sahipsizlik denizinde ümitlerimiz alabora olabilir. Buna fırsat vermeden, hakkın ve hürriyetin adaletle işlediği her adımın ve açılımın destek görüp yaygınlaştığı bir zemine sabitlenmeliyiz.
Sabitelerimizin perspektifleri/çerçeveleri belli olmalı. Bir sonraki makalemizde bunları yazmaya devam edelim.