İnsani perspektifler
Demokratikleşme sürecinin ana açılımları için öncelikle insani perspektifler ortaya koymak gerekir. Buna göre demokrasi standartlarının oluşturulması ve uygulama için gerekli altyapının sağlanması mümkün olabilir. Öncelikle perspektiflerimizi belirlemeye çalışalım:
1-Tevhid düşüncesidir.
İnsanın asli sorumluluğu iman ve duadır. Bediüzzaman bu hakikati “İnsan bu dünyaya taallüm ve tekemmül etmek için gönderilmiştir.Vazife-i asliyesi ise iman ve duadır” ifadeleriyle beyan eder.
Bu dünyaya gönderilişimizin/gelişimizin gerçeğini bilirsek, yolculuğumuzun senaryosuna uygun hareket edersek, kainatla kucaklaşan, kardeşlik ve muhabbet ekseninde ilerleyen bir seyyah oluruz. Etrafı temaşa eder, sevgi diliyle diyalog kurar, varlıkları okur, dokur ve dokunuruz.
Kalbimizin yaratıcıya ayna olduğu ve onunla nurlandığı, sistemini ona göre kurduğu bir yapıda, ilim ve tekamül/gelişme ekseninde ilerleriz.
Bunu niçin yapıyoruz?
İki temel görevimiz için: İman ve dua. Hayatımızın zembereği olan bu iki kavram iki manayla tecelli eder: Tevhid ve kulluk.
Yaratılış gerçeğinin ilham kanalları ve öğrenme idraki, ibadet iştiyakı, mükemmele doğru izan ve irfan aşkı, beraberinde şuurlu bir imanı, yani tahkiki imanı ve kendine anlam yüklemeyen, benlik ve şahsiyet tuzağına düşmeyen aciz ve fakir bir kul olma adaletini temin eder.
2-Muhabbet odaklı hayattır.
“Muhabbet bu kainatın sebeb-i vücududur” hakikatine uygun başkasına bakmak, onu değerlendirmek ve gerekli hassasiyeti göstermek. Muhabbet/sevgi, kainatın mayası, sevgililer sevgilisi Peygamber Efendimizin (asm) temsil makamında olduğu en yüce haslet ve hususiyet olduğuna göre peygamberi metodun inkişaf edici bu muhteşem şuuruna uzanmak ve onunla kalbimizi besleyip, aklımızı aydınlatmak zorundayız.
“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl” hakikati ile hayatı, varlıkları ve kainatı Allah adına sevmek, Allah adına yanlış sıfat ve uygulamalara sınırlı kızmak ve şefkatle muhabbeti taçlandırmak esastır.
Bediüzzaman’ın “Biz muhabbet fedaileriyiz. Husumete vaktimiz yoktur” hayat felsefesi yol haritamızın ölçüsünü vermektedir.
3-İslam kardeşliğidir.
“Müminler kardeştir” ayetinin hükmüne uygun bir birimize bakmak, anlamak, algılamak. Bunu hayatımızın en önemli bakış kalitesine oturtmak ve etrafımızı buna göre tanzim etmek.
İhtilafı/bölücülüğü kıracak olan bu ayet ışığında kardeşlik çerçevesinde birbirine saygı duymak, şefkat etmek, hukukunu korumak, zarardan uzak emniyet, adalet ve medeniyet kapılarını açmakla huzur mümkündür. Kardeşliğimizin esası iman merkezli olursa, mümince düşünmenin idraki ile problemlerimizi çözebiliriz.
4-Hür düşünmek ve hürriyetini yaşamaktır.
“Hürriyet, imanın bir hassasıdır.” İman ne kadar aklen, fikren, kalben ve amelen tezahür eder ve ruhunu taşırsa, temsil değerini o kadar anlamlı ve etkili ortaya koyar.
Allah’a iman/iman-ı billah, Allah’a muhabbeti/muhabbetullah’ı netice verir. İman-muhabbet ikilisi öylesine kuvvetli bir hayat iksiri ve yaratılış mayası olur ki, bu iki temel kavramın yol arkadaşı ve sonrasındaki üçlüsü ise Allah’ı bilmek/marifetullah olur.
Her bilgiyi, öğrenmeyi, anlamayı, ezeli ve ebedi hikmetle yoğurup, her alana göre aklın ve ilmin zirvesini Allah'ın güzel isimleri/Esma-i Hüsna ile tamamlamaktır. Tekamül basamağının bu tırmanışı hakikatle hem hal eder ve beşeri hallerden arındırır.
İman-muhabbet-marifet yolunda istikametle gidildiğinde, tevhid şuuru, muhabbet mayası ve marifet hamuru ortaklaşa Allah adına bütün kainata ve kendi küçük kainatı olan insan sarayına yeni bir kimya ve cihaz verir: Ruh.
Hakiki ruhun lezzetini verir. Ruhun lezzeti/lezzet-i ruhaniye, insan olarak bütün sistemimizi, Adetullah’ın bilimle tanımlanmış bütün kainat kuralları ile eşleştirir/bütünleştirir/birleştirir.
Kainatı/evreni iman-muhabbet-marifet ile algılayan, onun derinliğinde tefekkür ile sistemleştiren bir fikir inşası, kainatın ruhundaki lezzetle/mutlulukla küçük kainatımızdan yansıyan hakikat aynaları birbirine tekabül eder. Mukabil/karşılık gelir.
Arada oluşan nur halesi, iman yörüngesinde, muhabbet denizini marifet ikliminde ruhun varmak istediği huzur-u daimi/sonsuz mutluluk zirvesine götürür.
Ne kadar çok iman edersek, o kadar özgür oluruz. Hürriyetler, imanın bir özelliği olduğuna göre; iman-muhabbet-marifet-lezzet dörtlüsünün hayat bulması hürriyetle mümkündür.
Bedeviliği geçen, köleliği kıran, esirliği parçalayan, ücretli olmayı istemeyen insan sermayesi/mayası, mülkiyet/özellikli ve öncelikli haklar ile tercihini kendisi yapmak istiyor.
Cüz’i irade ona bu sorumluluğu vermiş. Kaderin hükmü,cüz’i iradeyi doğru kullanmayı ve aklın hikmetle barışık kararlarını ve sonuçlarını bizzat bireye yüklemiş. Mesuliyetler ve mükellefiyetler her şahsa ayrı ayrı hesap ve kitap günü getirmiş.
Bireyin hürriyet talebi, imanla değer kazanıyor. İmanın olduğu yerde ise hürriyet bizatihi bir hak ve öncelik veriyor. Bir başkasının tayin ve takdir hakkı, bireyin kendi hukukunu korumaya engel olmamalı.
Hürriyet, düşünen insanın hayvani düzeyden kurtulma halidir. Aklın insani fonksiyonudur. Rabbine bağlanmanın/inanmanın temel kriteridir.
“Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam” inancı ve iddiası, Bediüzzman’ın hayat tercihi ve hakikat hamuru olmuştur. “Bir fikir uğruna hayatı hakir gören” ruh, iman ve özgürlük bağlamında bir yaşama iklimi ve zeminidir.
Meşru hürriyetler, ”Ne kendisine ne de başkasına zarar vermemek” olarak tanımlanır.
5-İlimle marifet kapılarını açmaktır.
“Mahiyet ve istidat itibariyle her şey ilme bağlıdır.”
“İlim ilim bilmektir,
ilim kendin bilmektir,
sen kendini bilmezsin,
bu nice okumaktır.”
Kainatın, varlıkların ve hakikatin mahiyeti/içyüzü, yeteneği ve potansiyeli ilim ile ortaya çıkar, keşfedilir. İlim, hakikatin keşif kollarıdır. Varlıkları, ilimle okuruz, anlarız ve değerlendiririz. Muhakeme ve müzakere yolu, aklın ilim ile verdiği hükümleri, aklın hakimiyetini ve kalbin teslimiyetini marifet ışığı ile rasyonel bilginin desteğinde müşahede ve muhakeme etmektir.
Müşahede ve muhakeme, müzakere kalitemizi, tefekkür potansiyelimizi ve hayatın anlamına uygun en iyi yaşama hakkını ve huzurunu bize verir.
Çağımız ilim ve ihtisas/uzmanlık çağıdır. Hem de mikro düzeyde,iç disiplinlerin alt basamaklarında daha derin, ayrıştırıcı ve uyarıcı bütün özelliklerine kılcal damarlar gibi inip, farklılığı görüp, sonra entegre/bütünlük sisteminin parçası olan özgün özelliğini doğru konumlandırma çağıdır.
Bu yüzyılın akıl almaz veya akla yeni kabul edilen değerler yükleyen ilim sistematiği, bilgi ağı, bilişim gücü ve araştırma hızı ile değişen ve dönüşen bilgi rafinerisi, vicdan ile hassasiyeti yüksek, akıl ile muhakemesi kuvvetli bir insan paydası oluşturur.
Bu paydada ortak akıl zemini, hassasiyet ve muhakeme içinde müzakere ve istişare iklimini sağlar.
Yüzyılımızın doğru hafızası müzakere ve istişareye dayalı ortak aklın eseri olacak ve bunu teşvik edecek hürriyet suyu ile hayat bulur.
Diğer perspektiflerimize bir sonraki yazımızda devam edelim.