Küresel rekabet, AB ülkelerindeki gizli çatışmaları gün ışığına çıkardıkça, Avrupalılar ve her ülke kendi formatında İslam dünyasına “gülümseyen yüz” olma telaşında iken AB’nin profili hiçte tek tipçi ve şövalyeci değildir. AB, yeni sonuçlarıyla az gelişmiş, zorlanan, horlanan, alt küme devletlerle üst ligde oynayan kıta Avrupa’sı ülkelerin ortaklık zemininde genişledikleri, yayıldıkları bir platform hüviyetinde.
Şimdi biz ne yapacağız?
Sorumluluklarımız neler?
Köprü olabilecek miyiz?
Ev ödevimize çalışıyor muyuz?
Bunun için neler yaptık, neler yapacağız?
STK’lara ne tür görevler düşüyor?
Risale-i Nur perspektifi ile farklılığımız ne olacak?
Daha da önemlisi AB’nin neresindeyiz?
Ne kadar farkındayız?
Yenilenmenin ve ortak aklın sistemli yürüyüşüne ne kadar zihnen, ilmen ve hissen hazırız?
Bütün bunların cevabını bulmada ülke olarak dersimize çalışmak zorunda kaldığımızı ve iki ileri bir geri olsa da gidişatın memnuniyet verici olduğunu söyleyebiliriz.
Her ne kadar 1982 doğumlu ihtilal anayasasını değiştirip sivil bir anayasa temelinde demokratik zeminini tahkim edecek bir noktada değilse de, demokratik standartların gün geçtikçe arttığını müşahede etmekteyiz.
Avrupa’daki İslam potansiyeli ile İslam’ın kabul ettiği Avrupa değerleri müspet bir mecrada buluştukça, bizdeki ve Avrupa’daki menfi/provokatif/ulusçu genlerle milliyetçilik bağnazlığında ve din fanatizmi reddiyeciliğindeki sınırlı engeller fazla etkili olamayacaktır.
Brüksel’de bir kilisede müşahede ettiğim tablo anlamlıydı. Yaşlı ve az sayıdaki kilise mensubu dışında gezmeye gelen iki vatandaşımızı gördüm. Bunun yanı sıra Belçikalı olup İslamiyet’i seçmiş bir bayanın, bir soru üzerine fark ettiğim ve boynunda dikkat çeken Allah lafzı ile kiliseye oldukça yaşlı ve zor yürüyen Katolik büyük baba ve annesini getirip köşede onları beklemesi de çok manidardı.
Kendisine yabancı dilde Risale-i Nur’un olduğu Bediuzzaman.net sitesinin ismini verdim. Umarım Risale-i Nurla ilgili yabancı dillerde yayın yapan site tavsiyelerimizi dikkate almıştır.
Avrupa yerlisinin göç aldığı İslam coğrafyasının ikinci ve üçüncü kuşağından etkilendiği ve dini değerlerle buluştuğu yönünde yaygın bir kanaat ve gözlem var.
Bu tablo, Türkiye’deki demokratikleşme adımlarına ivme katan ve bizi bizim statükoculardan kurtaracak bir süreçtir. Hem de sistemli ve kurumsal.