Allah insana “korku” diye bir duygu vermiştir. Bunun amacı bize zarar verecek tehlikelerden kaçmak ve sakınmaktır. Bu duygu yerli yerinde kullanıldığı zaman hayatımızı koruyan bir kalkan olur; ama yersiz ve ölçüsüz kullanırsak, bu kez hayatımızı zehir eden, uykularımızı kaçıran bir düşman olur.
Depremden korkmamak mümkün değildir. Ama inancımız bu korkumuzu dengeler. Zira inanan insan bilir ki, başta deprem olmak üzere her şey Allah’ın ilmi ve kontrolü dâhilinde olmaktadır. Hiçbir şey başıboş hareket etmemektedir. Yine insan bilir ki, ecel birdir değişmez. Eğer eceli gelmedi ise, bütün dünya başına yıkılsa da ona bir şey olmaz. Yıkılan binanın altında on gün kaldığı halde kurtulanlar buna örnektir.
Bütün ömrü savaşlarda geçtiği halde savaş meydanlarında ölmeyen nice insanlar vardır. Sahabelerden Halid Bin Velid bunlardan biridir. Ama ilk kez savaşa gittiği halde ölenler olmuştur.
Atalarımız, “Korkunun ecele faydası yoktur.” diyerek, bu hususun altını çizmişlerdir.
Trafik kazalarının çok sık yaşandığı ülkemizde hayatı şoförlükle geçen binlerce insan yaşamaya devam etmektedir. “Ölebilirim” endişesi ile yolculuk yapmamak, korkuyu kendimize düşman yapmak demektir.
Bu nedenle her an deprem olabilir endişesini taşıyıp, evimizde rahat oturmamak da korku duygusunu dengeleyememek demektir.
Hem kaldı ki, hiç kimse dünyada ebedi kalmayacaktır. Depremden kurtulsak da başka bir neden karşımıza çıkacaktır ve eninde sonunda bu dünya misafirhanesinden kendi memleketimiz olan cennete –inşallah- gitmek üzere yolculuğa tabi tutulacağız.
Önemli olan, buradan aziz bir misafir gibi gitmektir.
“Ölürsem şehidim, kalırsam gaziyim.” düşüncesinde olan insanlar için, dünya bomba olup patlasa bile onları karamsarlığa ve ümitsizliğe sevk etmemelidir. Mevlana’nın düğün gecesi olarak kabul ettiği ölüm anı bir ayrılma değil, kavuşma anıdır.
Gerçek sahibimiz, Hâlıkımız olan Rabbimize kavuşma ve onu görme iştiyakımız ve heyecanımız yoksa bir şeyler eksik demektir. Hem kaldı ki bu dünyada yaşamanın tek anlamı yine O Rabbimizin rızasını kazanmak değil midir? Yoksa milyon sene yaşasak da sonu bir hiçtir.
Demek ki, her Müslüman üzerine düşen ve yapması gereken her türlü maddi ve manevi tedbirleri alır, neticeyi tevekkül ile Allah'a bırakır. Onun rahmetine ve hikmetine itimad ederek rahat eder, huzur bulur, mesut our.
Netice-i kelam; “Kadere iman eden kederden emin olur.” ve “Onu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu tanımayan ve bilmeyen ise saraylarda dahi olsa zindandadır, bedbahttır.” Rabbim, hepimizi maddi ve manevi musibetlerden korusun, hakkı hak bilip hakka uyanlardan, batılı batıl bilip batıldan uzak duranlardan eylesin. Âmin
Sorularla İslamiyet