Depremi nasıl yaşadınız? Nasıl kuruldunuz?
Deprem bizi uykuda yakaladı. 6 Şubat gece saat 04.17. İnanılmaz bir sarsıntı ile uyandık. Durmak bilmeyen bir sarsıntı. Biz binanın en üst katında, beşinci katında ikamet ediyorduk. İlk işim evimizin dış kapısını açmak oldu. Salonda kızım vardı. Ona seslendim. Eşim uyanmıştı. Yüksek sesle dışarı çıkalım dediğimi hatırlıyorum. Karanlıkta süratle hazırlandık. Eşim ve kızım hazırlıklarını sürdürürken kendimize güvenli yer bulmaya koyuldum. Hemen teras katına çıktım. Orayı kontrol ettim. Deprem devam ediyordu. Süratle geri indim. Üçümüz telefonlarımızın ışığında merdivenlerden aşağı inmeye başladık. Alt komşumuz (baba-oğul) karşılıklı oturuyorlardı. Oğlunun kapısı açılmayınca benden yardım istedi. Omuzlarımızla kapıya yüklendik. Açamadık. Biz yaralıydık, komşudan müsaade istedik.
Kızımın başına kitaplık düşmüştü. Süratle aşağı indik. Dış kapıyı göremedik. Duvardan bir yer açılmıştı ve oradan dışarı çıkabilmiştik. Karanlıkta nasıl ve ne şekilde çıktığımızı çok göremedik. Alt komşumuz balkona çıkmışlardı. Bizden yardım istediler. Çünkü onların da dış kapısı açılmıyordu. Ben de “balkondan atlayın” dedim. (Balkon bahçe zemini arası yüksekliği bir buçuk metre idi tahminen.) Ben aslında onları birinci kattaki komşular zannetmiştim. Meğer ilk iki kat bodruma çökmüş, üçüncü kat birinci katın seviyesine inmişti. Biz onu fark edemedik. Sonradan üçüncü kattaki komşumuz uyarımı dikkate almış, balkondan atlamışlar ve kurtulmuşlardı. Bunu sonradan öğrendik. Bizim bloktan 12 kişi, yan bloktan 7 kişi enkaz altında kaldı ve hiç kurtulan olmadı.
Süratle yaralı olarak arabamıza doğru gittik. Arabaya bindik ve bir müddet arabada kaldık. Olan bitenleri arabanın içinde görmeye ve duymaya başladık. Sonra yan komşumuzun villası az hasarlı idi. Oraya geçtik ve havanın aydınlanmasını bekledik. Saat 9’a doğru AFAD’ın sahra çadırına gittik ve orada sağlık görevlileri yaralarımıza pansuman yaptılar ve bizi acil ambülansla devlet hastanesine götürdüler. Yollar kapalıydı. Hastaneye zor ulaşabildik.
Devlet hastanesi mahşeri bir kalabalık ve hastane içerisi kan gölü halinde idi. Yaralarımıza uzun uğraştan sonra acil doktoru bulduk ve dikiş atıldı. Yaklaşık bu işlemler üç saat sürdü. Hastaneden çıktık arabamız yoktu. Otostop yaptık. Sağ olsun hayırsever bir vatandaş bizi arabamıza kadar getirdi. Arabamıza bindik en güvenli olan yeri aradık. Üniversite kampüsü içinde turizm ve uygulama oteline geldik orası da çok kalabalıktı. Kendimize oda bulmakta zorlandık. Biraz dinlendik saat 12.30 da ikinci depremi yaşadık ve oradan ‘da süratle ayrıldık.Sonra TPAO Türkiye Petrolleri Bölge Müdürlüğüne geldik. Orası güvenli bir yerdi. Işıklar, nöbetçi görevliler, ihtiyaçların giderilmesi hepsi mükemmeldi. Depremin üç gününü orada geçirdik. Sonra yollar açılınca ailece Ankara’ya geldik. İbn-i Sina hastanesine baş vurduk gerekli tetkikler yapıldı. Yaralarımız sarıldı. Tedavi sürecine girdik.
Nelere şahit oldunuz?
Depremde çok şeylere şahit olduk tabiatıyla. İnsanların çığlıklarını, imdatlarını, çaresizliklerini, koşuşturmalarını, şaşırmışlıklarını, neyi, nerede nasıl ne zaman yapabileceklerini bilmediklerine şahit olduk. Anlamsız davranışlar, anlamsız koşuşturmalar, oransız tepkiler ve herkesin kendi canının derdine düştüğüne şahit olduk.
Yaşadıklarınızı hatırladığınızda hangi duyguları hissediyorsunuz?
Yaşadığımız şeyin gerçek olmadığını, bunun bir rüya olduğunu düşündük. Aslında bu kadar anormal boyutta olan bir afete normal tepki verdiğimizi düşündük. Yine de metanetimizi korumuşuz, sağlıklı bir şekilde dışarı çıkabilmişiz. Deprem anında evimizden çıkarken terlik, pijama ile çıkabilmiştik. Çok zorlandık bu konuda. Birisi bir gömlek verebilir mi acaba? Ayrıca üstümüzde nakit paranın olmayışı en zorlandığımız konular arasındaydı. Çünkü mazot almak istiyorsun nakit para olmadan vermiyorlar ve ancak beş litre alabiliyorsun. Şehirden dışarı çıkmak istiyorsun çıkamıyorsun. Yollar kapalı.
Hastane ortamı bizi çok zorladı. Çok kalabalık bir ortam, insanlar yerde, yer kan revan içerisinde, sağlık imkanları yetersiz vs. İkinci olarak depremin ikinci günü marketlerin yağmalanmasına şahit olduk. İki gün açlıktan sonra yağmalanan marketlerden ihtiyacımız olan meyve suyu ve bisküvü alabildik. Alırken çok zorlandık. Tereddüt yaşadık. Valiliğin izni olduğunu, zaruri ihtiyaçlarının giderebileceğini duyduk. Bu bizi çok rahatlattı.
Onca zorluklara rağmen deprem bölgesinde sizi toparlayan, güç veren ne oldu?
Yardım konvoylarının şehre girişi, insanların ihtiyaçlarının giderilmesi (gıda, yiyecek vs.) Tırların günlerce şehre girişinin devam etmesi. Adını sanını bilmediğim, duymadığım STK’lar ve yardımseverler bize güç verdi ve umut verdiler. Gönüllü kuruluşlar, şehrin her bölgesine yemek çadırları ve yemek hizmeti veren gençler.
Deprem sonrası şahsınızda değişiklik oldu mu?
Kendimde bir yavaşlama hissettim. Nedenini asla bilemiyorum. Depremin bıraktığı maddi hasarın yanında, asıl ruhlarda büyük hasarlar bırakmış olması, ruhta oluşturduğu deprem ve izler olacak sanıyorum. Bunun tedavisi belki yıllar alacak. Özellikle birinci derecede yakınlarını kaybeden insanlar bunu daha çok hissedecek.
Depremden 15 gün sonra tekrar Adıyaman’a geldim. Bu arada halk arasında şehrimizin ismi “acıyaman” oldu. İletişim ve sosyal medya dünyasında bu isim çok zikredildi. Çaresizlik, duygusallık had safhada idi. Sanki acılarla beslenir olduk. Bu isimle mücadele ettik. Kendimizi acındırmayalım, memleketimize sahip çıkalım, normal hayata dönelim diye işe başladık epey mücadele verdik. Çabalarımız sonuç verdi. Depremin birinci ayı bitiminde semt pazarları kuruldu. İnsanlar pazarlarda buluştu. Bu bize çok iyi geldi. Canlandık. Üzerimizdeki kara bulutlar yavaş yavaş dağılmaya başladı. Bir pırıltı, bir ışık belirdi, bunu yaydık.
Bugün geriye baktığınızda deprem bölgesinde sizi en çok ne zorladı?
Halkın umutsuzluğu ve karamsarlığı ile mücadele ettiğimizde zorlandık. “Acıyaman” isminden bahsetmiştim. Bunu aştık çok şükür. Bu konuda Hatay halkı bize rol model oldu. Onlar depremin başından beri sosyal medyada umutlarını hiç kaybetmediler. Bunu duvar yazılarında gördük ve okuduk. “Hatayımıza döneceğiz, orayı eski haline getireceğiz” vs. bize büyük umut oldu.
Ayrıca hem depremi yaşamak, hem de gelip çalışmak bizi çok zorladı diyebilirim. Eskiden bir şarkı sözü vardı. “Her şey onu hatırlatıyor.” Biz bunu yalnız aşıklar yaşar zannediyorduk. Halbuki bu depremde gördük ki deprem bölgesinde yaşayanlar ve çalışanlar her gün ve her an bunu yaşıyorlar. Çünkü şehrin silüeti bozulmuş. Her taraf enkaz yığını haline gelmişti. Kaybettiğimiz yakınlarımız ve onca danışan ve tanıdıklar, ikinci, üçüncü derecede akraba ve dostlarımız. Hergün deprem muhabbeti. Başka bir konu yok. İnsanlara nasılsın diyemiyorsun. Çünkü karşılığında “hiç iyi değilim hocam” diyorlar. Tabiatıyla bu tablo insanı çok yoruyor ve umudunu törpülüyor.
Psikolojik olarak kendi ihtiyaçlarınızı nasıl fark ettiniz?
Kendi ihtiyaçlarımızı çok sonra fark edebildik. İstanbul’da daha önce beraber çalıştığım bir meslektaşımla telefon konuşması yaparken duygulandım. Anlatma güçlüğü yaşadım. Arkadaş da “deprem bölgesinden çık buralara gel” demişti. Onu dinledim Ankara’ya, Afyona gittim. Bana çok iyi gelmişti.
Deprem bölgesinde psikolojik destek nasıl sağlanıyor?
İlk aylarda depremzedenin yanında olmak, onunla konuşmak, duygularını ifade etmesini sağlayabilmek aynen yangında ilk suyun müdahalesi gibi yarar sağladı. Onunla oturup konforlu bir terapi imkanı asla olmaz ve doğru da değildir. Öncelikle barınma, yiyecek ihtiyaçlarının karşılanması en büyük psikolojik destektir kanımca. Sonradan yanında olmak, oturup onunla konuşabilmek, neler yaşadıklarını anlatmalarını sağlamak en büyük duygu boşalımıdır. Depremin beşinci ayına girmişiz, hala duygularını yazılı veyahut sözlü ifade etme cesareti gösteremeyen birçok insan var. Özellikle deprem sonrası kaygı bozuklukları, Post travmatik stres bozuklukları belirtileri gözlemlerimiz içinde yer almaktadır.