Sarsılan yer bize “Siz ne zaman akıllanacaksınız?” sorusunu da sordu.
"Ölümden sonrası için anlam taşımayan kavgalar ve mücadeleler faydasızdır."
Biz “Söz bitti” demiştik. O “Söz benimdir” dedi.
Biz öfke ve nefret duygularıyla kuşandık. O bizi merhamet ve şefkate gark etti.
Biz “Bu kördüğüm nasıl çözülecek?” diye çaresiz kaldık. O “Düğümleri çözecek olan Benim. Çaresizlerin çaresi Benim” dedi. Her dem kelâmıyla bize hitap ettiği gibi, kudret kelimeleriyle de konuştu bize. Celali rahmet sözcüklerine dönüştü. Sarsılan yerin derinlerinden herkese bir haber gönderdi.
Arzî kıskançlıklara gömülen milliyetçilere “Başınızı kaldırın. Ölüm var. Kendisi için birbirinizle uğraştığınız ve hırslandığınız toprak ağzını açmış sizi bekliyor” dedi. “Ölümden sonrası için anlam taşımayan kavgalar ve mücadeleler faydasızdır. Kendinizi koruyun. Aklınızı başınıza toplayın.” Bir karış topraktan veya o toprakların kendi hakkı olduğundan dem vuranlara “Gök de Benim, toprak da Benim. Siz de Benimsiniz. Mülkte boğulmayın; melekûta açın akıl ve kalplerinizi” dersini verdi. Yerle birlikte gafletlerimizi ve dalaletlerimizi de sarstı.
Acısını başkasının acısıyla dindirebileceğini sananlara “Şimdi şefkat ve merhamet zamanıdır” haberini yolladı sonsuz rahmetiyle. “Biraz da onlar üzülsün!” diyebilecek kadar insanlıktan nasipsiz kalanları milliyetçiliklerin sözcüleri tedip etti.
Bahçeli “Bunu söylemek soysuzluktur” ve Demirtaş “Yardımlarda kardeş kokusu var” diyerek musibetlerin altındaki ilâhî lütuf boyutunun altını çizdiler.
Ayrı gayrı olduğumuzu sandığımız anda bize “Ancak inananlar kardeştir” dersini verdi bir kez daha. Bir bedenin uzuvları gibi aslında birbirimize ne kadar bağlı olduğumuzu hatırlattı. Minik bir can enkazın altından kurtarıldığında Türkü, Kürdü, Lazı hepimiz sevinç ve şükür gözyaşları döktük.
Molozların altında simsiyah gözleriyle etrafa bakan Yunus kurtarılırken sevinen, daha sonra hayata veda ettiğini öğrenirken hüzün gözyaşlarını birlikte döktük. Enkaz altındakiler için hepimiz dua ettik ve hâlâ ediyoruz. Yardım seferberliğine girişirken “Bunu kullanacak olan Kürt müdür, Türk müdür?” diye sormuyoruz. Biliyoruz ki, biz kardeşiz. Küskünlükler, kırgınlıklar ve kavgalar yaşasak da biz kardeşiz. Slogan atmak ve hayalî düşmanları korkutmak için havaya savrulan eller, dua için açılıyor şimdi. Aynı eller kardeşlerine yardım etmek için ya taşları kaldırıyor yerinden, ya da uzaklardan maddî-manevî yardım için uzanıyor.
Sarsılan yer bize “Siz ne zaman akıllanacaksınız?” sorusunu da sordu.
“Her dem deprenen bir arzın üzerinde çürük-çarık binalar yapmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?” Depremin değil ihmalin, sarsıntının değil çürük binaların öldürdüğü haberini bir kez daha vurdu kafamıza. Kendi kendimizin katili olduğumuzu hatırlattı bize. Tevekkülün içinde işini sağlam yapmanın da dahil olduğunu ders verdi.
Kimilerinin doğal olaylar dediği deprem, sel vs. gibi hadiseler tesadüfî değil. Âfet diyen afettedir, felâket diyen felâkete düşer. Musibet diyen kurtulur. Musibet, rahmet ve kudretiyle kâinatı çekip çeviren bir Yaratıcı’nın insana gönderdiği, isabet ettirdiği bir haber gibidir.
Mü’min musibet mektubunu alır, açar ve içindeki haberi okur. Bu haber bazen Kahhariyet burcundandır, bazen Celal. Ama içinde hep rahmet vardır. Şu âlemde başı boş ve sahipsiz olmadığımızı hatırlatır bize. Dünya hayatının faniliğini, yolculuğumuzun nereye doğru olduğunu, Sahibimizin kim olduğunu ve bizden ne istediğini bildirir. Gaflete düşenleri uyandırır ve rahmet kapısına yöneltir. İnkâr içindekilerin gönlüne şüphe tohumları atar. İman edenleri duaya ve ilticaya çağırır.
Kısacası, Van Erciş’e felâket değil bir musibet geldi. Musibet sadece Van’a değil hepimize gönderildi. Göndereni tanıyoruz. O bizi bizden daha iyi tanıyor. Zamanlaması sonsuz hikmet ve rahmetinin bir tecellisi. Yakından-uzaktan yardımlarımıza Van tarafına seferber ederken bu hikmetin bizden ne istediğini anlamayı ihmal etmeyelim. Fırsat bu fırsattır.
Haber 7
Derinden gelen haberler
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.