Sayın Âdem Hocam 21 Ekim’de beşincisi düzenlenen Yaratılış Kongresinin mahiyetinden bahseder misiniz?
Ali Erkan Bey, bir milletin geleceğini şekillendiren eğitimdir. Eğitimin hedefi, millî, manevî değerlerine ve tarihine bağlı, vatan ve milletini kendi menfaatinden üstün tutan, birlik ve beraberlik ruhunu taşıyan, çağın fenleriyle donanmış fertleri yetiştirmek olmalıdır.
Mevcut eğitim sistemi bu özelliklere sahip gençler yetiştirmiyor mu?
Hayır, yetiştirmiyor.
Niçin?
Mevcut eğitim sisteminde kitaplarda bilimsel veriler tesadüf ve tabiat eseri olarak takdim edilmektedir. Diğer taraftan, her şeyin tesadüfün eseri olarak takdimi araştırma şevk ve heyecanı kırmaktadır. Hâlbuki kâinata her şeyin hikmet ve hakikat boyutlarının fen derslerine yansıtılması halinde, öğrenci ve araştırıcının bilim merakı gelişecek, daha çok şevk ve gayret içerisinde olacaktır.
Peki, siz bunu nasıl sağlayacaksınız?
Bunun yolu, tevhidî düşünce ışığında ilimlerin takdimindedir. Bir başka ifade ile varlıklar üzerinde tefekkür ilmini gençlere kazandırmaktır.
Konuyu biraz daha açar mısınız?
Ali Erkan Hocam, şimdi bizim Millî Eğitim Bakanlığı müfredatına göre yaratılış bakış açısıyla hazırladığımız Biyoloji 9. sınıf yardımcı ders kitabı var. Onunla şu an okutulmakta olan Biyoloji 9. sınıf kitabının bilimsel verilerinden DNA molekülünü kıyaslamak istiyorum.
2021 yılında okullarda okutulan Biyoloji 9. sınıf kitabı der ki (Acar, B. ve ark. 2021): “DNA molekülü, canlıların genetik bilgilerini taşıyan ve bilgileri sonraki döllere aktaran, protein sentezini yöneten, çift iplikli sarmal yapılı bir polinükleotitdir.” (s. 66).
Tevhidî bakış açısıyla ile hazırlanmış Biyoloji 9. sınıf kitabında diyoruz ki: “DNA molekülü, sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi tarafından çift zincirli moleküler yapıda tasarlanıp yapılmış bir yaratılış harikası ve bir kudret mucizesidir. Canlı organizmalarda bilginin depolanması, aktarılması ve kullanılmasında görevlendirilmiş makro moleküllerdir.”
Millî Eğitim kitabındaki bilgide fail, yani işi yapan, genetik yapıyı döllere aktaran ve protein sentezini yöneten DNA molekülüdür.
Moleküllerin aklı, ilmi, iradesi var mı?
Hayır. Saymadığımız sıfatlara sahip olmayan DNA molekülü, bütün canlıların genetik işlerini planlayıp faaliyete geçiren bir fail nasıl olabilir?
Kur’an’ın bakışıyla hazırlanan kitapta DNA molekülünün genetik olayların aktarılmasında, depolanmasında ve kullanılmasında, sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi bir Yaratıcı tarafından görevlendirildiği nazara verilmektedir. Ayrıca bunun sıradan bir olay olmayıp bir yaratılış harikası ve mucizesi olduğuna dikkat çekilmektedir.
Özne; sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi bir Yaratıcıdır.
Kısaca söylemek gerekirse liselerde okutulan Biyoloji kitabında her bir atom ve molekül; sonsuz ilim, irade, kudret, görme ve işitme gibi sıfatlara sahip, geçmiş ve geleceği bilen her şeye hükmü geçen ilâh yerine konulmaktadır. Bir başka ifade ile bir Allah yerine atom ve moleküller sayınca ilâhlar kabul edilmektedir. Aslında böyle bir ilâh anlayışı ilkçağdaki Eski Yunan kültüründe vardır.
Böyle bir yaklaşımın, iki yaşında bir çocuğun yeni dünyaya gelen kardeşinin nereden geldiği sorusuna, “Leylek getirdi” şeklinde verilen cevaptan ne farkı vardır? Her bir atoma bir ilâh kadar görev yükleyip akıl ve mantık sınırlarını zorlayan eğitim şeklinin pedagojik olduğunu söylenebilir mi?
Yaratıcıyı özne olarak gören eğitim, ateistleri inanmaya zorlamaz mı?
Hayır, bilmek ayrıdır, inanmak ayrı şeydir. Bir kimse Hıristiyanlığı bilmek ve anlatmakla Hıristiyan olmaz. Komünizmi ve sosyalizmi bilmekle de komünist olunmaz. Aynı şekilde İslamiyeti bilmekle de Müslüman olunmaz. Sadece o konu hakkında bilgi sahibi olunur. Nitekim biz şimdi ateizmi esas alan bir eğitime tâbiyiz. Aynı soruyu o zaman biz onlara sorarız ama iki yüz yıldır biz ateistlere böyle bir soru sormadık. Bilimden ve bilmekten değil, bilmemekten ve cahillikten korkmak lâzımdır.
İki yüz yıl sonra neden ateist eğitim sistemini terk etmek istiyorsunuz?
Günümüz gençliği bilim adına ileri sürülen, akıl ve mantığa ters düşen görüşleri sorguluyor. Yani bu gençler artık iki yaşındaki çocuklar gibi leylekle kandırılacak gençler değil.
Her atomu ve molekülü ilâh kabul etmek akla ve mantıklı düşünceye ters düşüyor, kalbe sıkıntı, ruha azap, akla ıstırap veriyor. Böyle bir eğitim pedagojik değil, gençlerin akıl ve mantık ölçüleri içerisinde düşünmesine ve yaşadıkları olayları doğru anlayıp yorumlamalarına mânidir. Bebeği leyleğin getirdiğine inanma gibi bir anlayış pedagojik olamaz. Kaldı ki kâinattaki olayları leyleğin yaptığı ve idare ettiği kabul, atom ve moleküllerin yaptığını kabul etmekten çok daha akla yakındır.
Ali Erkan Kavaklı-Yeni Akit