Zulüm, zalimi de içine çeken bataklıktır. Kendisi de bir gün o zulmün içine çekilirken, geri dönüşü olmayan pişmanlık kapısından, adım atmış olacaktır. İnsan, başkalarının hayatını zorlaştırmadığı kadar insandır. Alınan nefesi, yaşanılan anı, emilen sütü, burundan getirircesine zorlaştırmak, yaşanmaz hale getirmek, hangi insanın kalitesini arttırmıştır ki? Masum insana ise, sıkıntılı kederli anlar, acziyet ve fakriyetin zirve yaptığı anlardır. İnsanın düşünce âlemini lerzeye getirir. Daha önce göremediğini, işitemediğini fark etmesini sağlar. Şükür varsa, isyan yoksa çileler, insan ruhunu cilalar.
Sabah namazı yaklaşmıştı. Ülkede yaşananlar, duygularına saldırmış, bastırmaya çalıştığı öfkesi, inadına O’nu uyutmamıştı. Uyumak istiyordu ama uyku, yorgunlukla baş başa bırakıp, ortadan kaybolmuştu. Balkon kapısı açıktı, yakındaki dereden Kurbağaların vıraklamaları geliyordu. Canı sıkılmıştı, sanki evin içinde vıraklıyorardı… Sıcak ve uykusuzlukla sağa sola dönerken, kalkıp balkonun kapısını kapatmak istedi. Vıraklamalar, birden başka bir sese dönüşmeye başlamıştı. Sanki bir şeyleri demeğe çalışıyorlardı.
Uykudan vazgeçip, balkonda koltuğa oturdu. Vıraklamaların verdiği mesaja keyiflenmişti. Bir ara dere kenarında, onları uzun, uzun izlediği aklına geldi. Kurbağalar, arada bir suya atlayıp, abdestlerini yeniledikten sonra, gerilen arka bacakları roket olup, seccadesi olan, toprak parçasına ya da taşın üstüne fırlayıp, vıraklıyorlardı… Taştan seccade üzeninde, her daim abdestli, hiç yorulmayan birer zakirdiler. İri gözlerle gece gündüz zevk aldığı uyarıcı zikirlerini sergiliyorlardı… O bunları şimdi anlamaya başlamıştı. Sesler çoğalmış, farklı mesaj olarak, kulaklarına geliyordu: “Vırak, vırak”
Kırıp dökerler, dert etme. Hesabı Allah’a bırak, bırak.
Neler çekti Yüce Peygamber, sabrı yüreğine bırak, bırak.
Cehennem haykırıyor: Asıl ceza yeri burası, bırak, bırak.
Asude günler gelecek elbet. Kargaşayı, hikmete bırak, bırak.
Kim demiş hep karanlık hükümran olur, içini aydınlığa bırak, bırak.
Allah’ın, Celal eli var. Kahretme tokadını O’na bırak, bırak.
Her şey, emir tahtında hareket eder. Alim-i Mutlak’a bırak, bırak.
“Bu da Geçer Ya Hu.” De, Kendini asıl vazifelerine bırak, bırak.
Kadere razı ol, kederi bırak, bırak.
Dünya, bel bağlamaya değmez, bırak, bırak.
Götüreceğin yalnız amelin, gerisini bırak, bırak.
Rabbini razı et, başkalarını bırak, bırak.
Yoktan var edildin, kendini şükre bırak, bırak.
Şükürsüz hayat ağır bir yüktür, kendini namaza bırak, bırak.
Sevgisini her daim belirten Rabbine, gönlünü bırak, bırak.
Toparla dağınık aklını, tefekküre bırak, bırak.
En sevgili ile buluşmaktır, kendini seccadeye bırak, bırak.
Gecenin üçü. Buldu mu surda gedik,
Yüzsüzce gelir, hüzün çat kapı.
Uyutmaz çalar kapıyı tak, tak…
Merak sabırsız, ne duruyorsun bir bak.
Kederliye, senfonidir karanlık ve sessizlik.
Düşer şafağın şakaklarına sessizce ak,
İmdat eder günün ilk namazı.
Kucaklar seccade:
Çat kapı gelen sadece akla gevezelik.
Sabah ezanları okunmuştu. Namazını kılıp yattı. Gözleri uykuya, içi huzura teslim olurken, birden tüm Kurbağaların irşat senfonisi durmuştu.