Malın zekâtı bulunduğu yerden nakledilmez.
Yani, zekât verme durumunda olan bir insan önce kendi fakirini gözetir. Kendi fakiri yoksa çevreyi kademe kademe genişletir.
Biz biliyoruz ki, maldan başka şeylerin de zekâtı vardır. Gücün, paranın, ilmin, sağlıklı ise çalışmanın zekâtı verilmelidir.
Nur Talebeleri (hayatını vakfedenlerin dışındakiler için söylüyorum) ömürlerinin bir kısmını zekât niyetine Allah yolunda harcarlar/harcamalıdırlar.
“Her mümin İ’layı-i Kelimetullah ile mükelleftir” emrine imtisal için işin şuurunda olanlar sürekli hizmet düşünür. Elinden geldiğince hizmete zaman ayırır. Malıyla canıyla hayatıyla her şeyiyle hizmete koşar.
Bazen bu koşmalarda ehem mühim unutuluyor gibi…
Madem zekât önce kendi çevrenle başlıyor. O halde bu tür hizmetlerde de önce en yakından başlamak en doğrusu…
Mesela semt dershaneleri var. O semtte bulunan kardeşler oralarda dine hizmet niyetiyle bir takım faaliyetler yapmaktadırlar. Birçok zaman bu faaliyetler netice de veriyor. Ve tatmin edici olmasa da mesuliyetten kurtaracak seviyede olduğunu söylemek mümkün…
İşte karınca kararınca bir şeyler yapmış olmanın rahatlığı hizmet ehli için ülfete neden olabiliyor.
Bazen de iş güç nedeniyle dalıp giden kardeşlerimiz kendi yakınlarında devam eden hizmeti yeterince ciddiye almadıkları gözlemlenebiliyor.
Bütün bu gevşemeler hizmetin kör topal yürümesine ve dershanelerin birçok konuda sahipsiz kalmasına neden olabiliyor.
Sözgelişi uzun seneler iç dekorasyon yenilenmeyebiliyor. Koltuklar kirli ve yer yer yırtık veya kırık dökük olabiliyor.
Böyle bir semtte hizmet veren kardeşler iç dekorasyonu yenilemedikleri gibi cemaatin yapısını da yenileyememektedirler. Sürekli aynı kişiler, aynı simalar toplanıp toplanıp dağılıyor. Bu tembellik ve fütur her şeye sirayet ediyor.
Kendini yenilemeyen cemaat, dershanesine bakmayan, yenilerini açmayan yaşlılar gurubuna dönüşmüş oluyor. Bir cihette cami cemaati gibi oluyor. Namaz vakitlerinin dışında hiçbir faaliyetin olmadığı yerlere dönüşüyor.
İşte bu atalet ve betalet halinden kurtulmanın en kestirme yolu; Önce mesleğimizin dört esasından biri olan şefkati ve muhabbeti diriltmek gerekiyor.
Sonra ihlâs düsturlarını hayata geçirmek lazım… Yani bunu yapacak ve yaşatacak bir çekirdek kadronun oluşması lazım.
Daha sonra zaten arkası gelir.
Bunun için fedakârlığı esas almak birinci şart olarak karşımızda duruyor. Birileri elini taşın altına gönüllü olarak koymalı ve nefsiyle başlamalı, gördüğü her türlü eksikleri gidermeli, neye mal olursa olsun dershanelerin iç dizaynından başlamak üzere her şeyi yenileme cihetine gitmeli ki, netice alınsın.
Madem kâinatta tekâmül kanunu işlemektedir. O halde cemaatte, dershanesi de dershanesinin iç düzeni de sürekli yenilenmeli ki, inkişaf ve terakki olabilsin.
O halde diyorum ki, hadi gelin semtimizdeki dershaneleri Risale-i Nura yakışır bir şekilde gösterişten uzak sadelik çerçevesinde yenileyelim. Eskimiş kanepeleri, halıları, perdeleri, dolapları hatta kapı ve pencereleri yeni malzemelerle değişelim. Müşterilerin hoşuna gidecek her türlü konforu çekinmeden yapalım. Sonra derslere yenilerin gelmesi için sürekli ders ortamları oluşturalım. Sabah öğle akşam ne zaman müsaitsek o saatte üç beş kişi de olsa bir araya gelip manevi atmosferin oluşmasını sağlayalım.
Özellikle emekli ağabeylerimiz evde oturup zaman öldüreceğine dershaneye gelerek oraların açık tutulmasını sağlayabilirler. Onlardan yararlanmak mümkün…
Birde mutlaka ders sayısını arttırmalıyız. Dershanemizin sürekli işleyen bir arı kovanı haline dönüşmesini sağlamalıyız ki, meyvesini versin. Oğul versin yeni dershaneler açılsın.
Bir başka önemli husus hizmet ehlinin önce kendi semtini ihya etmesi önemlidir. Bir deyim var “taş yerinde ağırdır” diye. Her kardeşimiz kendi bulunduğu semte mesaisini yoğunlaştırırsa netice alınır diye düşünüyorum. Hadi gayret bizden tevfik Allahtan…