İngiliz Hıristiyan yazar G.K. Chesterton’ın bilgece bir sözü vardır. “İnsanlar, neyin kötü olduğu konusunda birbirlerinden pek ayrışmazlar” der. “Ancak hangi kötülükleri mazur görebildiklerine bakınca, aralarında uçurumlar belirir.”
Dersim katliamı tartışmaları, tam da bu yargıyı doğrulayan bir tablo koyuyor önümüze. Ortaya çıkıp da “masum insanlar öldürülmüş, oh canımıza değsin” diyecek kadar alçalan kimse yok tabi. Ama katliamı mazur görenler ve görmeyenler var. Aralarındaki ahlaki uçurum da tam o noktada ortaya çıkıyor.
Katliamı mazur görenlerin gerekçeleri, ahlaki zaafiyet kadar entelektüel sefalet de yansıtıyor. Mesela “her tarihsel olayın kendi şartları içinde değerlendirilmesi gerektiğini” hatırlatarak büyük bir savunma yaptıklarını sanıyorlar. Tamam, her olay kendi şartları içinde değerlendirilmeli de, bu “her eylem kendi şartları içinde doğrudur” demek değil. (Ona kalırsa, Hitler’in, Stalin’in veya Pol Pot’un da “şartları” var.) Dünyada masum insanların kitleler halinde öldürülmesini meşru kılacak herhangi bir “şart” ise yok.
‘Devrimler’in katliamı
Ama bu zatlara bakarsanız var aslında. Çünkü onlara göre “Atatürk devrimleri”, masum insanların hayatından daha değerli. Ulusalcı bir sitede yazan Kemalist bir ideolog, Dersim hakkındaki yazısında, “cumhuriyetin devrimleri yaşama geçirmesi gerekiyordu” diyor ve ekliyor:
“Devrimlerin önünü kesebilecek her türden ortaçağ artığının direncine hoşgörülü olmak olanaksızdı.”
Yani, “Ortaçağ artığı” olarak tanımlanmak, cumhuriyet tarafından öldürülmek için yeter gerekçe. Aynen “şapka devrimi” denen zorbalığa direnen İskilipli Atıf Hoca’nın ve diğer masumların “gerici” oldukları için katledilmesi gibi.
Trajik olan şu ki, Kemalistlere Kemalist dönemin cinayetlerinin neden mazur görülemeyeceğini anlatmak imkansız gibi bir şey. Çünkü zihinlerinde, “Atatürk ilke ve inkılapları”ndan başka bir doğru-yanlış ölçüsü yok. Bir şey Atatürk tarafından yapıldı ise, o şey zaten tanımı gereği “doğru” olmuş oluyor.
Çünkü standart Kemalist zihin, kendisine Kemalizm’i sorgulatabilecek ahlaki kıstasları zaten kategorik olarak reddediyor. İslam kültürünün “şeriat”, “kul hakkı”, “mazlumların âhı” gibi değerleri, “Ortaçağ karanlığı” diye lanetlenmiş durumda. Modern Batı’nın “insan hakları” ise, Sevr’i hortlatmak isteyen emperyalistlerin oyunu sayılabiliyor. Geriye, kala kala, “görelim Atamız neylemiş, neylediyse güzel eylemiş” diyen bir zihniyet kalıyor.
CHP’nin devleti
Bu zihniyetin Dersim’i aklamak için ürettiği diğer argümanlar da çürük.
Örneğin, “katliamı CHP yapmadı, devlet yaptı” diyorlar. İyi de o dönemde devlet ve CHP özdeş zaten. Bu yolla CHP’yi temize çıkarmak ise “Stalin’in katliamlarını Komünist Parti yapmadı, Rus devleti yaptı” demek kadar ikiyüzlü.
Bir diğer ikiyüzlülük, dönemin başvekilinin Celal Bayar oluşundan hareketle olayın sorumluluğunu Demokrat Parti’ye atmak. Oysa Bayar, tam da CHP zihniyetinden ayrıştığı için DP’ye öncülük etmiş, Dersimliler de bu sebeple 1950’de DP’ye oy vermişti. DP’yi DP yapan ise Bayar değil Menderes’ti. 27 Mayısçı katiller, bu yüzden Bayar’ı değil Menderes’i hedef aldılar.
“En iyi savunma saldırıdır” mantığıyla öne sürülen “siz asıl Madımak’ın hesabını verin” argümanı da yanlış. Çünkü, evet, muhafazakar Sünni kesimin Madımak katliamıyla ve Alevi-karşıtı önyargılarla yüzleşmesi şart. Ama Madımak, devlet eliyle ve reis-i cumhur kararıyla işlenmiş bir suç değil ki; faillerinin çoğu tutuklandı, yargılandı ve mahkum edildi.
Ama Dersim’in failleri hala yüceltiliyor. Onlarla yüzleşip “kral çıplak” diyebilmek içinse, her şeyden önce siyasi ahlak gerekiyor.
Star