50 bine yakın insanın, yediden yetmişe kah fare gibi zehirlenerek, kah kesilerek, kah bombalar yağdırılarak katledildiği Dersim de, Dersimli de siyasi polemik konusu yapılmayacak kadar ciddi ve nazik bir konudur.
Babası sürgün edilmiş, ailesinden kırk kişiyi katliamda kaybetmiş olan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan doğal olarak memleketi Dersim’e sahip çıkmasını bekliyorsunuz değil mi?
06
Doğal olanı bu elbette. Ama o, bunu Başbakanla polemik konusu yapıp “Başbakan özür dilesin” aymazlığında oyun oynadığını sanıyor. O ne yapıyor Dersim’i gündeme taşıyan milletvekiline teşekkür edip arka çıkacak yerde, onu susturmaya çalışıyor, cezalandırıyor.
Söylenecek çok söz var ya...
Ancak...
Gözünü hırs büyümüş Kemal Kılıçdaroğlu’na tek kelime edecek ruh halinde değilim. Oldukça samimiyim. Tencere kapak misali, oturup kalkıp CHP içindeki entrikalarla uğraşsın, gerçekten umurumda değil. Başbakanın “memleketimizin ve milletimizin birliğimizin temellerine bomba koyduğunu” söyleyen Gürsel Tekin’in zırvasına da diyecek sözüm yok bugün. CHP’nin devleti olmaktan çıktığı için dinamitli halüsinasyonlar görüyor olabilir sayın CHP’li başkanlar... Hele bir siz milletle barışın, devlet sizinle de barışacaktır, merak etmeyin diyebilirim onlara ancak...
Fakat bir CHP’liyi, Dersim’li Hüseyin Aygün’ü, onurluca başlattığı bu tartışmadan dolayı kutluyorum.
***
İki gözüm iki çeşme ağlayarak yazdım bu yazıyı. Bazı anlar gelir mantık, serinkanlılık herşey biter...
Gözyaşlarınıza engel olamazsınız...
Gözyaşlarımın sebebi Cafer Solgun’la yaptığım telefon görüşmesi oldu.
Başbakanın AK Parti’nin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda “Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben özür diliyorum” deyince, Cafer Solgun’u arayıp bu konuşmanın kendisine neler hissettirdiğini sordum.
Solgun’un sesi titriyordu heyecandan.
“Telefona sarılıp annemi aramak geldi içimden. Arayıp anneme “Anne bak devlet bizden özür diledi, nihayet devlet bizi insan yerine koydu” diye haykırmak istedim.”
Bu sözleri duyduğumda ben de gözyaşlarına boğuldum.
Sonrasında Dersimli diğer arkadaşlarımı aradım. Ne hissettiklerini merak ettim. Hıdır Geviş “Kimi çocuklar masallarla büyür. Biz ise büyüklerimizden, başkalarının duymasından korkulan ve gizli kalması gereken katliam hikayeleriyle, atalarımızın, büyüklerimizin nasıl katledildikleri kulaklarımıza fısıldanarak büyüdük” diyordu.
Dersimli değilim, ancak Atıf Hoca’nın yasını tutan başka bir kederli Anadolu toprağının insanıyım ben de... İskilipli’yim. Bu topraklar devletin yakasına sarılmış bırakmıyor işte...
Bir özür bekliyor, acılarının anlaşılmasını bekliyor, geciktik ama bizi affedin denilmesini bekliyor...
İnsanlarını sustursanız, dağları, toprakları, ağaçları, ırmakları ağıt yakıyor ve haykırıyor...
***
Cafer Solgun “Bu ülkede Dersimli olarak rahat yaşayamadık. Biz bir katliam yaşadık. Daha düne kadar, Ankara’ya gittiğimizde “nerelisin?” sorusuna ya Malatyalıyız diyorduk, ya Erzincanlı. Aman kimseler duymasın diyerek, katliam hikayeleri anlatıldı. Kimselere de anlatamadık zaten. Ölülerimize ağlayamadık. Yasını tutamadık. Dersim yasak sözlerden birisiydi. Ölülerimiz geri gelmez elbette ama devletten bir özür, geçmişte bu devletin yaşattığı acılarınızı anlıyoruz demesini bekledik” diyordu.
Yıllarca Amerika’da yaşayan Taraf gazetesinden meslektaşım Hıdır Geviş’in de “Yıllar önce bu ülkeyi sevmediğim için gittim. Bu ülkeye ait hissedemiyordum kendimi, bir kürt bir alevi ve Dersimli bir vatandaş olarak. Artık bu ülkenin değiştiğini gördüm. Artık komplekslerinden kurtulan bir devlet var. Bu ülkenin başbakanı, önemli başlangıçlar yapıyor. Alevi vatandaşlarıyla, kürt vatandaşlarıyla barışıyor. Ayıplarından kurtuldukça hem kendisi hafifliyor hem devlete karşı kinlenmiş, gizli nefreti olan vatandaşlarını hafifletiyor” sözleri mutluluk verici...
Atalarının kan ve gözyaşı döktüğü bir topraklarda torunlarının sevinç gözyaşlarının dökülme vakti gelmiştir artık...
Star