Risale Haber-Haber Merkezi
Yeni Akit yazarı Hüseyin Öztürk, devletin ve milletin Bediüzzaman Hazretlerine sahip çıktığını söyledi.
Bütün ömrünü “Dini İslam” için hasreden Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Rahmet-i Rahman’a kavuşmasının 56. sene-i devriyesi nedeniyle bir yazı kaleme alan Öztürk, Bedüzzaman'ın vefatından sonra hem bir kısım “suiistimalciler” hem rejim tarafından bir türlü anlaşılamadığını açıkladı.
Şimdi ise talebeleri ve milletin yanında devletin de sahip çıktığını ifade eden Öztürk, "Eminim Bediüzzaman’ın ruhu artık daha huzurludur. Öyle değil mi ama? Bediüzzaman’ın yazdıklarının bir harfini dahi idrak edebilen bir kimse, nasıl olur da Müslüman düşmanlığı tescilli kimse ve kesimlerle beraber olabilir? Evet, Bediüzzaman’ın kendi yaşadığı devirde, ülkemiz ve Din-i İslam adına verdiği mücadeleyi, şimdilerde hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan vermektedir. Bediüzzaman’ı anlayanlar, hükümeti de Erdoğan’ı da pekâlâ anlarlar. Üstadın hayatındaki yüzlerce örnekten birini hatırlatmak istiyorum" diyerek yazısını şöyle sürdürdü:
Bediüzzaman, I. Dünya Savaşı’nda talebeleriyle birlikte Doğu Milis Teşkilâtını kurar ve Van-Bitlis cephesinde, gönüllü alay komutanı olarak Ermeni ve Ruslarla savaşır.
Bu savaş esnasında Kur’an’ın mucizeliğini çağın insanına göstermek için yazmaya başladığı “İşaratü’l-İ’caz” adındaki tefsirini de fırsat buldukça yanındaki talebesine yazdırır.
Bitlis savunması sırasında birçok talebesi şehit olur ve yalnızca dört talebesiyle kalır. Bir gece Rus saflarını yarıp geçmek isterken, yüksekçe bir su kemerinden atlar.
Gecenin karanlığında ayağı kırık olarak su arkının içinde 30 saat bekledikten sonra Ruslar teslim alır. Önce Van’a, sonra Culfa, Tiflis, Klogrif üzerinden, Rusya içlerindeki Kosturma’ya (Kostroma) sevk edilir.
Esaret günleri, Bediüzzaman’ın subaylara yaptığı derslerle geçerken, Rusların Kafkas Orduları Komutanı Grandük Nikola Nikolaviç, kampı teftişe gelir.
Grandük Nikolaviç, Bediüzzaman’ın önünden geçerken, Bediüzzaman onu tanıdığı hâlde ayağa kalkmaz. Tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-“Beni tanımadın mı”?
-“Tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çarın dayısıdır, Kafkas Cephesi Başkumandanıdır”.
-“O halde neden ayağa kalkmayarak hakaret ettiniz”?
-“Hayır! Size hakaret etmiş değilim. Mukaddesatımın emrettiğini yaptım”.
-“Mukaddesatınız ne emrediyormuş”?
-“Elhamdülillah Müslümanım. Kalbimde imanım vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir.
Eğer karşınızda kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik etmiş olurdum. Onun için kıyam etmedim” der.
Bunu kendine hakaret kabul eden Nikolaviç, Bediüzzaman’ın idamını emrederse de bu hareketi inancından dolayı yaptığına inanarak, idam emrini geri alır.