Risale Haber-Haber Merkezi
Gazeteci yazar Prof. Dr. Mehmet Altan, “Diyanet’le devlet dini yaratmıştır. Toplum da dinin resmileşmesine karşı cemaatler gibi oluşumlarla kendi yapısını kurmuştur” dedi.
Yeni Aktüel dergisinden Hasan Hüseyin Kemal’e konuşan Altan, “Kent Dindarlığı” adlı kitabıyla ilgili soruları cevapladı.
Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genelkurmay Başkanlığının aynı kanunda yer aldığını ifade eden Altan, “Bu konunun ne kadar önemsendiğini gösterir. Cumhuriyet topluma güvenmediği gibi dine de güvenmeyerek din devleti olmayalım derken Diyanet’le devlet dini yaratmıştır. Toplum da dinin resmileşmesine karşı cemaatler gibi oluşumlarla kendi yapısını kurmuştur” dedi.
Cumhuriyet elitlerini de eleştiren Altan, “Cumhuriyet elitlerinin dine bakışının anlamak, algılamak, kabul etmek yerine inkar olması siyasal İslam’ın oluşmasının en büyük sebeplerinden biri” şeklinde konuştu.
Tekke ve Zaviyelerin dinin estetik, derinlik, sanatsal yönlerini besleyen yapılar olduğunu belirten Altan, “Din insanın doğayla bilinmezliklerini ortaya koyan önemli bir işleve sahip. Bunun yanında bizim ilahiyat eğitimimizi yeryüzüyle kıyasladığında inanılmaz derecede cılız kalır. Onun için sanıyorum dinin siyasallaşmasının nedenlerinden biri de İlahiyatlardaki derinliksiz eğitim” dedi.
Altan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz de din iç aydınlanma, felsefi bir süreç olmaktan ziyade topluma neyi nasıl yapması gerektiği konusunda nizam veren biçime yöneldi. Bunun Kemalizmden, otoriter bir rejimden farkı kalmaz. Bir taraftan siz Müslümanların cumhuriyet döneminde yaşadığı sıkıntıların altını çizerken öbür taraftan etkin olduğun alanda çok sesliliğe tahammül edemez, herkesi birbirine benzeştirmeye kalkarsan bunun ikisi arasında fark kalmaz. Hatta diğeri ortaya çıkış itibariyle dinden daha yeni olduğundan kadük kalır.
“Dindar olduğunu söylediğinde saygı duyarım ama hayata senin paradigmanla bakmak zorunda değilim. Din insanlığın en eski yaklaşımlarından biri. Batıda rahip kiliseden ibaret değil, toplumun içinde gezer dolaşır, ahbaplık eder, birikimiyle sosyal hayatın içinde rol oynar. Biz de ise imamlık sadece camiden ibarettir. İmamları din felsefesinde bir aktör olarak göremiyoruz. İmamların inanç entelektüeli olması gerekir. Değişik ortamlara girdiğinde varlığını rahatlıkla , derinliği ve donanımıyla ortaya koyabilecek bir anlayıştan bahsediyorum.
“Bütün yanlışlık buradan geliyor. Avrupada herkes kendi dinini bilir bize yurtdışına çıkıldığında İslam hakkında bir şey sorulduğunda bir halt bilmezsin. Topluma bir iç sömürge gibi varlığını, duruşunu, dinini aşağılayarak yaklaşmak kavganın nedeni. Toplumu aşağılamanın ilericilik olduğunu zanneden bir yapı burası. Bu toplumu normalleştirecek şey İslamı okunabilir, tartışılabilir, öğrenilebilir hale getirmektir. Toplumun dinini bilmeden toplumu nasıl anlayabiliriz ki. Ayrıca dini birilerinin tekelinden de çıkarmak lazım. Dinden rant sağlayan herkes dinin normalleşmesini istemiyor.”