Devletin sebeb-i vücudu: Milletin bekâ ve saâdetini temin etmektir... Varlığı, zâtî değil; tebeidir... Millet yoksa, devlet de yoktur; kıymeti kendisinde değil, millete istinaddadır. Milllete istinad, devlet için, tabiî ve elzem şıktır. Millete istinad etmeyen devletin mecburiyeti, başka istinad noktaları bulmaktır. Bulabilir mi? Elbet de... Ancak bulduğu hiçbir istinad noktası millet kadar muhkem olmaz. Böylesi ucûbe bir devletin ömrü kısa, şevketi zayıf olur. Âkibeti, gayr-i tabiî istinatgâhıyla birlikte, yıkılıp gitmektir.
...
Din ve dinî hayatı “irtica” diye yaftalayıp yakın tehlike ve birinci sıra düşman ilân eden devletin milleti düşman vehmetmesi cumhuriyet devrinin asıl çıkmazı. İnkılâbların temel hedefi dini milletin hayatından tardetmektir. Hilâfetin kaldırılması, harf inkılâbı, şapka ile kılık kıyafet kanunu ve diğerleri hep aynı maksada mâtûf hareketler.
Namaz kılmak gibi dinin en temel icabını askerlikten ihrac sebebi addeden devlet, başörtüsü gibi bir vecibenin de amansız karşıtı. Dinî hayatın en ufak tezahürünü hayatına kasteden düşmanca bir faaliyet addeden devlet, mevziini tahkim için bütün imkânlarını seferber etmeye mahkûm.
Milletine emniyet edemediğinden, ister istemez varlığını emanet edebileceği bir takım çeteler ve derin teşekküllere rahm-ı mader olacak. Hukuk düzenini aşan keyfiliklerin icraasıyla vazifeli veled-i zinalarının mükellefiyeti, devleti milletin düşmanlığından korumaktır. Her türlü şenâat ve cinâyete meşrûiyet kazandıran bu mükellefiyet, bütün dikta rejimlerin müşterek vasfıdır...
Jitem, Susurluk, Ergenekon ve ismini bilmediğimiz niceleri...
Hüseyin Yılmaz'ın yazısı için TIKALYINIZ